Her şey dört duvar arasında

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Bugün hepiniz evdesiniz, hayatları/hayatınızı dört duvar arasında düşünüp yaşayacaksınız. Kötümserler, bizi eve kapattılar diye surat asarken, iyimserler hiç olmazsa bir gün evimizde dinlendik diyecekler.

Ben ne yapardım acaba? İzin kağıdıyla gazeteye geldiğimden duygularınızı anladığımı söeylemek ikiyüzlülük olur. Çok yakın bir arkadaşımın iddiasına göre, ben bir gün bile evde kalamazdım, eğer izin kağıdım olmasaydı, ömrümün kabuslu günlerinden birini geçirecektim.

Benim gibi işiyle evi karışmış, ikisi birbiri içine girmiş birinin ev duyguları pek sağlıklı olmayabilir.

Bugün ne yapmak isterdiniz diye sorsalardı, kesin cevabım şu olurdu. Çok sediğim şair Behçet Nacatigil'in Evler şiirini çoğaltıp bütün hanelere dağıtırdım. Şiire en uzak insan bile burada kendini bulup ürperebilirdi. Villalardan apartman katlarına, gecekondulardan evsizlere kadar herkes bu şiire sığınabilirdi. Şairlerin gönlü yücedir.

Evler'in ilk beş mısraını alıyorum baraya:

‘‘İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.

İrili ufaklı, birbirinden farklı

Ahşap evler, kâgir evler yaptılar.

Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,

Evlerin içi devir devir değişti

Evlerin dışı pencere duvar.’’

Behçet Necatigil, bir başka şiirinde de, ‘‘Evlerle savaşımız/Savaşların çetini,’’ diyordu.

***

BÜTÜN acıların, sevinçlerin, yıkımların, yükselişlerin, bir ucu bulunamayan yumağın yaşam müzesidir evler. Ev ne zaman yuvaya dönüşür, ne zaman ruhsuz, karanlık bir yapı görünümündedir? Kişisel tarihlerimiz, talihlerimiz belirler bunu.

Evler bana her zaman mutluluğu, dinginliği, sükuneti çağrıştırmaz. Bireyselliğin değil bencilliğin kazanları da burada kaynar.

12 Mart'ta, 12 Eylül darbelerinde, evlerinden alınıp götürülen dostlarımı düşündüğümde ev nefret uyandırır bende. Evinden çıkıp da dönmeyenlerin anısı evlerden uzaklaştırır beni.

Ev erkeği, ev kadını... Reklam filmlerindeki bir görüntüden ibaret benim için. Evler, dört duvar arasında yaşadığımız/yaşatıldığmız her şeyin sessiz tanığıdır, hatırlamak istediklerimizin de, unutmak istediklerimizin de.

Önceden büyük aileler vardı, yalnızlığın panzehiriydi bu konaklar, köşkler. Dört duvar lafı bu kapılardan giremezdi içeri. Şimdi küçük evlerde yalnızlığın kol gezdiği yerlerde bunlar birer masal.

Evlerin dehşetini, mahremiyetini, başbaşa kalınca verilen hesapları, söylenemeyenleri, dışa vuramadıklarımızı.

Ya evlere uğramayanlar, ondan kaçanlar...

Ben oturanlardan çok onları anlamaya çalıştım.

Evde kalmak, nefret ettiğim bir deyimdir, ilkel bir insan anlayışının idam fermanı sanki. İnsanları belli bir toplumsal statüye zorlamanın faşizmidir bu bence.

Ayrıca ben evi sırtında olanlardan çok hoşlanırım. Otellerde yaşayan Yahya Kemal Beyatlı'yı, Fernando Pessoa' yı şiirleri kadar bu hayat biçimlyeriyle de sevdim. Sadece yarattıklarına adamışlar ömürlerini, ünvanın, malın mülkün birer budalalık olduğunu Max Jacob gibi farkedivermişler.

Sadece yazdıklarının tutusağı olmuşlar.

***

EV nedir benim için?

Kitabın ve müziğin olduğu her mekan benim evimdir. Sizin görüşünüz buysa, istedikleriniz yanınızdaysa şikayet etmeyin evde kaldınız diye, zevkini çıkarmaya bakın.

Yazarın Tüm Yazıları