Hepimize kolay gelsin

Biliyorum, Kelebek’i açtığınızda günlük hayatın insanı sıkan, strese sokan, mutsuz eden taraflarını bir kenarda bırakmayı, iyi vakit geçirmeyi arzu ediyorsunuz.

Haberin Devamı

Neşeli yazılar okumak, gülmek, merakınızı doyurmak, magazine göz atmak istiyorsunuz.
Aslına bakarsanız hislerimiz karşılıklı. Ben de her zaman eğlenceli yazılar yazmayı seviyorum. Yazarken kahkahalar atayım, neşeleneyim; siz de okurken eğlenin istiyorum. Bu işi her gün, bir önceki günden daha çok severek, çok eğlenerek ve daha da önemlisi işine aşık bir ruh haliyle yapıyorum ve yapmak istiyorum.
Bazen ne oluyor, biliyor musunuz? Parmağımı kımıldatacak halim olmadığını hissediyorum. Gün oluyor bilgisayarı açmak bile istemiyorum. Yorganın altına kıvrılmak, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmak ihtiyacı içinde oluyorum. Çünkü neşeyle yazabilmek için aldığım haberlerden uzak, izole bir hayat yaşamam gerekiyor.
Kimi zaman internet icat edilmemiş, televizyon ise evlerimize hiç girmemiş gibi yaşadığımı hayal ederken buluyorum kendimi. İşte böyle günlerde bir word dosyası açıyorum ve boş boş bir süre bilgisayara bakıyorum.
İşte bu, öyle günlerden biriydi. Hem de en kötülerinden.
Ben bugün hayata ara veremeyeceğim sevgili her daim neşeli Habitus okuru.
Ben bugün neşeli değilim, olamıyorum. Mutlu hissetmek istiyorum, bir lokma umut beslemek istiyorum, hayatıma devam etmek istiyorum ama edemiyorum. Boğazımdaki düğümü çözemiyorum.
Cümleye “en fenası da nedir, biliyor musunuz” diye başlayacaktım ama “en fenası” nedir, onu da bilmiyorum. Kaybedilen canlar mı, içinde bulunduğumuz zaman mı, değişmeyen kafalar mı, çaresizliğimiz mi, çözülmeyen derdimiz mi...
“Terörü lanetliyoruz, çözeceğiz, yapacağız, edeceğiz”i duymaktan hiç bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. Hiç bu kadar kandırıldığımı hissettiğimi anımsamıyorum.
Bir yelkenliye binmiş, gidiyor gibiyim. “Kontrol edemediğim rüzgarlar beni bir yerlere götürüyor sanki” diyorum. Her an kötü bir şey olacakmış gibi yaşıyorum.
Belki böyle söylememeliyim ama umutsuz, heyecansız, enerjisiz ve sürekli “Boşuna... her şey boşuna!” hissiyle yaşıyorum. Bunu büyüklerime söylediğimde hep “Aman kızım daha gençsin, bu ne karamsarlık” diyorlar.
Düşünmüyorlar ki, ben bu filmi doğduğumdan beri izliyorum.
Bilmiyorum dışarıdan size bu satırlar nasıl görünüyor. Belki böyle satırlarla karşılaşmak istemiyorsunuz.
Kelebek’i açıyor, sayfaları çeviriyor ve “hayata beş dakika ara” diyorsunuz. O yüzden daha uzatmayayım.
Evet, ne yazık ki hayatı “normalmiş gibi” yaşamaya devam edeceğiz. İşimize döneceğiz. Buna mecburuz. Her kara haberde bir ilmek daha atılan, boğazımızdaki koca kördüğümle işimize döneceğiz. Doktorlar hastalarına. Öğretmenler öğrencilerine. Şarkıcılar sahnelerine. Oyuncular setlerine. Karikatüristler masalarının başlarına. Göğsümüz acırken, midemiz yanarken işimizi yapmaya çalışacağız.
Hepimize kolay gelsin.

Yazarın Tüm Yazıları