Hep aynı dert...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

St. Petersburg

Türkiye'den, Fransız Parlamentosu'nun Osmanlılar'ın son yıllarında meydana geldiği iddia edilen ‘‘Ermeni katliamı’’ konusunda aldığı kararın haberleri geliyor.

Burada, dünyanın en önemli ve büyük müzelerinden biri olan Hermitage'ı dolaşırken, mihmandar her ülkenin sanat eserlerinden söz ediyor:

‘‘Şimdi sizi, İspanyol ressamların tablolarının sergilendiği galeriye götüreceğim. Oradan Hollanda'lılarınkine geçeceğiz ve sonra İtalya ve öteki ülkelerin sanat eserlerini göreceğiz. Burada dünyanın hemen her ülkesinden en büyük sanatçıların eserlerinin aynı müzedeki en büyük koleksiyonları var.’’

Salonlarının sayısı 353'ü bulan ve Raphael, Giorgione, Michelangelo, Leonardo da Vinci, Titian, Vorenese, Rubens, Vincent Van Gogh, Claude Monet, Henri Matisse, Paul Cezanne, Pablo Picasso dahil, aklınıza gelebilecek bütün tanınmış sanatçıların eserlerini ayağınıza getiren bu muhteşem yerde bir tek şey yok:

Yukarıda adını saydığım sanatçılar döneminde yaşamış Osmanlılar'ı anımsatacak tek bir eser...

Osmanlı'nın adı, şimdi kestirme bir ifadeyle Türk diye geçiyor ve sadece ‘‘Şu tabloda Türkler'le yapılan İnebahtı Savaşı anlatılıyor’’ türünden bir açıklamayla konu kapanıyor.

Tarih kitaplarındaki o sayfaları okuyalı beri, neredeyse 50 yıl geçtikten sonra insan hangi savaş, nerede, hangi tarihte cereyan etmişti, ardından hangi anlaşma yapılmıştı karıştırıyor. Ama genelde, Osmanlılar'a (veya daha doğru ifadeyle biz Türkler'e) yönelik bir olumsuz bakışı her fırsatta yakalıyorsunuz.

Neden?.. Türk ulusu bize böyle bakanlardan daha az kabiliyetli, daha az çalışkan, daha az akıllı olduğu için mi?

Eğer böyle olsa, 1923-38 arasında, insanlık tarihinin en büyük ve en başarılı kültür devrimini bu ulus gerçekleştirebilir miydi? Aynı dönemin en büyük kalkınma hızını yakalayabilir miydi? Ülkesine ‘‘modern Türkiye’’ dedirtebilir miydi? Kendisiyle aynı kategoride sayılan öteki ülkeleri -bize gelişmekte olan ülke demiyorlar mı?- en az 50 sene geride bırakan bir düzeye ulaşabilir miydi?

Kendi ulusuna şaşı bakanlar ne derlerse desinler... Dedikleri, onların zihinsel çarpıklığından başka bir şeyi ortaya koymaz. Gerçek o ki, Fransız Parlamentosu'nda olanla, Hermitage'da karşımıza çıkan özde hiç farklı değil. İkisinin de ortak noktası, bu ulusu yönetenlerin o zaman da şimdi de çağın değerlerini tanımamalarından ibaret.

Doğrusunu konuşalım:

Şimdi bile, bir yandan çağı yakalayacağımızdan söz ederken öte yandan çağın ‘‘olmazsa olmaz’’ dediği, hukukun üstünlüğü, insan hakları, ifade özgürlüğü, işkencenin ortadan kaldırılması, saydamlık gibi değerlere ve kavramlara hâlâ sahip çıkmayan kadrolar tarafından yönetildiğimiz yalan mı?













Yazarın Tüm Yazıları