Hemen nakit ödül beklemeyelim...

Bazı çevrelerde yeni bir salgın hastalık kendini göstermeye başladı. KKTC planı kabul ettiğine göre, hemen ödüllendirilmeli ve Rumlar iyice dövülmeli, hastalığından söz ediyorum. Böylesine büyük beklentiler yaratırsak, sonunda büyük hayal kırıklıkları ile karşılaşmamız da kaçınılmaz olur.

Bilmem sizin de dikkatinizi çekiyor mu, bazı çevrelerde eski bir hastalığımız nüksetti. Genlerimize işlemiş geleneksel bir aceleciliğimiz, sabırsızlığımız vardır. Şu sıralarda bazı yazarlarımız ve sesini duyurabilen bazı çevreler durmadan tekrarlıyorlar:

“Kıbrıs Türkleri plana EVET dediklerine göre, şimdi hemen ödüllendirilmeli, Rumlar ise dövülmelidir. “

Bu mantık çizgisi öylesine kontrolden çıkmak üzere ki, sonucun hemen elde edilmesi gereğine kadar gidiyor. Yani, Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi veya liderlerinin Rumları yerden yere vurması, karşılığında da Türk tarafının derhal ödüllendirilmesi bekleniyor.

Oysa Uluslararası ilişkiler, ne aceleciliği ne de sabırsızlığı kaldırır.

Beklememiz ve oyunu kurallarına göre oynamamız gerekiyor.

Bu arada, Lüksemburg’daki AB konseyi toplantısı sonrasında ve özellikle genişlemeden sorumlu komiser Verheugen’in açıklamaları önemli gelişmelerin hazırlandığının işaretleriyle doluydu.

Verheugen, KKTC’nin yanlızlıktan kurtarılması ve Rumların HAYIR oyundan dolayı cezalandırılmaması gerektiğinin yeniden altını çizdi. “Dün dündür, bugün bugündür“ demedi. AB Komisyonu’nun bu konuda yeni bir önlem paketi hazırlayacağını da sözlerine ekledi.

Basın toplantısındaki açıklamaları, AB Komisyonu’nun kafasındaki yaklaşımın ana çizgilerini de belirledi.

Buna göre, KKTC bir devlet olarak tanınmayacak. Buna karşılık, adı konmadan ayrı bir birim gibi ayrı ilişki kurulacak. Yani Rumlar, Kıbrıs’ın tümünü temsil edemeyecekler. Komisyon, Türk bölgesine uygulanan, özellikle ticaret ve turizm alanındaki ambargoların kalkmasını sağlayacak. Bugünkü Yeşil Hattın da, Kıbrıs’ı ikiye bölen bir sınır gibi kalacağı anlaşılıyor. Aynı şekilde yardımlar da, KKTC’ye Rum hükümeti üzerinden değil, direkt olarak akacak.

Hepimizin hazırlıklı olmamız gereken nokta, bundan böyle belirisizliklerle dolu bir döneme girdiğimizdir. 30 yıldır alışkın olduğumuz veriler ve koşullar artık değişiyor. Bunun yerine, yaratıcılık ve vizyon gerektiren politikalar üretme dönemi başlıyor. Eğer bu politikaları bizler oluşturmazsak, başkaları önümüze koyacak.

En büyük tehlike de bu...
* * *
MEĞER DENKTAŞ NE RUMLARI,NE DE TÜRKLERİ TANIYORMUŞ...

Doğrusunu söylemek gerekirse, ben çok şaşırdım.

Rauf Denktaş’ı her iki toplumun nabzını iyi tutan, olası davranışlarını çok iyi okuyan biri olarak bilirdim. Ancak son tartışmalar ve referandum sonuçlarına bakınca, Denktaş’ın ne kendi toplumunu, ne de Rumları tanıdığı sonucuna vardım.

Başından itibaren, Rumların Annan planının üstüne balıklama atlayacaklarını ve Türk toplumunu yok etmek için bu fırsatı kaçırmayacaklarını söyledi. Son dakikaya kadar, Rumların EVET oyu vereceklerini iddia etti. Bir ara “Aldanmayın, bizi şaşırtmak için böyle davranıyorlar. Son anda tutumlarını değiştirecekler “ dahi dedi.

Sonuç ortada.

Denktaş’ın , kendi toplumunun da nabzını tutamadığı anlaşılıyor.

Son derece etkili bir kampanya yürüttü.

Ankara’dan bindirilmiş kuvvetler getirttiği gibi, etkili olabileceklerini düşündüğü kimi siyasi liderlerden de destek aldı.

Sonuç yine ortada.

Kendi kendine yazık etti. Oysa biz onu tarihi kişiliği ile hatırlamak istiyorduk...

* * *
LOİZİDU DAVALARI NE OLACAK ?

Referandumlardan bilinen sonuç çıktıktan sonra, belki siyasi kararlarla KKTC rahatlatılacak, ancak Türkiye yönünden en tehlikeli sorun Avrupa Mahkemesinin gündeminde kalacak.

Loizidu davalarından söz ediyorum.

Hatırlayacaksınız, Loizidu’nun Avrupa Mahkemesine başvurusu yıllar boyunca, belki bir çözüm bulunabilir diye bekletildikten sonra, Ecevit’in ünlü “Kıbrıs sorunu 1974 harekatıyla çözülmüştür. Başkaca bir çözüm aranmasına gerek yoktur“ şeklindeki açıklamasından sonra gündeme alınmış ve Türkiye yaklaşık 1 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Şu anda Avrupa Mahkemesinde aynı tip 47 dava var. Ayrıca 1500 kişinin taraf olduğu başka davalar da sıralarını bekliyor.

Annan planı kabul edilseydi, bu davaların tümü mahkeme dışına çıkacaktı.

Olmadı.

Peki şimdi bizi ne bekliyor ?

Avrupa Mahkemesi yargıçlarından Rıza Türmen’in pazartesi günkü MANŞET programında (Hergün saat 17.00’de) yaptığı açıklama geleceğe ışık tutucuydu. Türmen, Loizidu davası sonuçlandıktan sonra, KKTC tarafından kurulan yeni gayrimenkul Komisyonun etkili bir iç yargı yolu sayılıp sayılmayacağına dair bir karar vereceğini söyledi.

Eğer bu komisyon kabul edilirse, Avrupa Mahkemesi yeni davaları önce bu komisyona yönlendirilecek. Yani iç hukuk yollarının denenmesi tavsiyesinde bulunabilecek. Bu da Türkiye üzerindeki baskıları çok azaltacak.

Mahkemenin bu yolda karar alması da, büyük oranda AB’nin takınacağı tutumdan etkilenecektir.
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır
Yazarın Tüm Yazıları