Heeey! O memenin arkasında bir kadın var

Bir kadın için, daha doğrusu sizin için, meme ne ifade ediyor?

- Meme, kadınlık demektir!

Yaşasın! Onlara ‘‘meme’’ denmesine itirazınız yok. Daha kibar oluyor diye, bazıları ‘‘göğüs’’ demeyi tercih ediyor da.

- Yok, yok. Ben onlardan değilim! Zaten uluslararası literatür açısından da doğrusu meme. Ağız alışkanlığı ya da öğretilmiş olduğu için göğüs deriz, ama aslı meme. Memeli sorularınızı sormaya devam edin...

Memelerinizi kaybetmemek için ölümü bile göze alabilir miydiniz?

- E zaten aldım sayılır! Biopsi uzmanıyla birlikte beni ameliyata alan doktoruma, ‘‘Ancak beni öldürecek bir şeye rastlarsanız, memelerimi alın’’ dedim. ‘‘Güzelliğime düşkünüm ve memelerimden olmak istemiyorum’’ diye de ekledim! O da ‘‘Peki efendim!’’ dedi. Bu öyle bir şey ki, bir kadın memelerinden olunca o kadar ciddi depresyonlar geçirebiliyor ki, bazen ölümle bile sonuçlanabiliyor. Çünkü depresyon da sizin bağışıklık sisteminizi yok edebiliyor ve yaşama karşı ilginiz kalmıyor. Dolayısıyla sahip çıktım memelerime!

MEME AŞKIN SİMGESİ

Başka bir kanser türüne yakalanmayı tercih eder miydiniz?

- Hayır, çünkü meme kanseri yine de tedavisi nispeten kolay olan kanser türlerinden biri...

Memeleriniz olmadan mesela, kendinizi kadın gibi hissetmez misiniz?

- Asla! Nasıl olabileceğini çok hayal etmeye çalıştım. Ameliyata girecektim ve ne olacağı belli değildi. İnanılmaz üzgündüm. Ya memelerimi almaları gerekirse ben ne halt edecektim? Benim gibi dekolteyi seven bir kadın için dümdüz tahta gibi olmak, dehşet verici bir şey. Düşünün hem İzmirli'yim hem de sarışınım! Daha ne olsun? Hayalini bile kaldırabilmem mümkün değildi. Allahtan, korktuğum başıma gelmedi...

Onlar için mücadele verirken teknolojinin nimetlerinden faydalanmayı hiç düşünmediniz mi? Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, herkes silikon yaptırıyor...

- Zaten hayati bir tehlike olsaydı bu yolu seçecektim. Ameliyat esnasında da rekonstrüksiyon yapılabiliyor. Yine de bana, kendime ait bir organdan ayrılma fikri zor geldi. Doktorlar dediler ki, ‘‘Meme bu! Kol ya da bacak değil ki!’’ İnanılmaz sinirlendim. Zor oluyor tabii anlatabilmek. Meme bana gerekli. Cinsel kimliğimin önemli bir parçası. Benim anneliğimin simgesi. En önemlisi meme, aşkın simgesi! O yüzden bu kol bacak muhabbeti canımı sıktı, ‘‘Siz kullanmıyor olabilirsiniz ama ben onları kullanıyorum!’’ dedim. Doktorların meme kanserine yakalanmış bir kadına, sadece hasta olarak bakmamaları gerekiyor, o memenin arkasında bir kadın var. Ve bu çoğunlukla gözardı ediliyor.

KADINLIKTAN VAZGEÇMEK Mİ?

Bu kitapla vermek istediğiniz mesajlardan biri de, ‘‘Kadın kanser olsa da kadındır!’’ mı?

- Aynen. Ve tabii şu: Kanser de olsanız kadınlığınızdan vazgeçmeyin! Geçmişte, ideolojik baskılar karşısında bile vazgeçmemişim, kanser için vazgeçecek halim mi vardı?

İyi ama ‘‘felaket’’ geldiğinde, kadınlık, erkeklik mi düşünür insan?

- Düşünüyor, düşünüyor! Çünkü bu felaket geçtikten sonra yine hayatınıza devam edeceksiniz. Ama nasıl edeceksiniz? Bu benim kadın olma halim, böyle kalmak istiyordum. Geriye bir enkaz kalacaksa, bununla nasıl başa çıkabilirdim? Tüm bunlar geçiyor aklınızdan.

ÖLÜMÜ KABULLENMEK

Yani insan hayati bir olay esnasında bile aşk, seks gibi kavramları ve bedeninin alabileceği şekli hesaba katıyor...

- Katmaz mı? Canınız çıkmadığı sürece aşk vardır! Hele kadınlar için. Ölüme kadar.

Bu kadar güçlü olmayı nasıl becerdiniz?

- Bilmiyorum. Öyle yetiştirildik. Babam enteresan bir adamdır. Rodoslu. İsyankar ruhlu biri. Herhalde genleri geçti. Bir de ‘‘İncir gibi ezileceğinize, ceviz gibi takırdayın’’ derdi. Hálá takırdıyorum!

Bütün bu ‘‘macera’’dan esas olarak ne öğrendiniz? Eleğinizde birikip size kalanlar ne?

- Ölüm fikriyle hesaplaşmak. Ölümü kabullenmek. Ölümün, bir başka dünyaya şekil değiştirerek geçme duygusu olduğunu hissetmek. Bu fikir beni sakinleştirdi, rahatlattı. Başına gelmeden hiçbir şey insanı yeteri kadar etkilemiyor aslında. Bana öyle oldu. Tasavvuf okumanın faydasını da gördüm.

SUÇLU 20. YÜZYIL

Bizim hayat görüşümüz ölümü kabullenmemek üzerine kurulu değil mi? Ölümden söz etmeye başlayınca ‘‘Aman aman sus. Dağlara, taşlara’’ filan denir. Sanki hep komşunun başına gelecekmiş, bizim başımıza hiç gelmeyecekmiş gibi...

- Aslında 20. yüzyıl suçlu! Bize ölümsüzlük anlayışını aşılayan içinde yaşadığımız çağ! Güzel olmamız, ince olmamız, sağlıklı olmamız, başarılı olamamız gerekiyor. Ve hiç ölümü düşünmememiz gerekiyor. Bu çok büyük bir yanılgı. Dolayısıyla, başımıza bir hastalık geldiğinde ölüm fikrini kabullenmekte güçlük çekiyoruz. Yüzleşmeyi reddediyoruz. ‘‘Neden ben?’’ diye isyan ediyoruz. Ya da ‘‘Ne günah işledim ki, bunlar başıma geldi’’ diyoruz. Ciddi bir travma yani.

Kitabınızda bir yerde ‘Ağırlıklı olarak duyarlı bünyelerin kansere yakalanması hep dikkatimi çekmiştir’’ diyorsunuz. Vurdumduymazlar yaşadı mı yani!

- Evet, öyle olduğuna inanıyorum. Çok çok duyarsız, dünyadan haberi olmayan, ilgilenmeyen, bencil insanlar kansere pek yakalanmıyor. Örneklerde aşırı duyarlılık göze çarpıyor. Bir de, hastalık hastaları çok yakalanıyor. Aslında hayatta en çok neden korkarsanız o başınıza geliyor! Bir tanıdığımız vardı, adam kanserden o kadar korkuyordu ki, çocuklarına asla ruj sürdürmedi, eve plastik sokmadı, kansere yakalanmasın diye sigara, içki içmedi. Onun yapmadı, bunu yapmadı. Ama ne oldu? Karaciğer kanserine yakalandı, küt diye bir ay içinde gitti!

Siz kendinizi hangi kategoriye sokuyorsunuz?

- Dışarıdan katı görünmekle birlikte çok kırılgan bir iç dünyam var. Sorunuzun cevabını vermiş oluyorum değil mi?


O kadın Nevval Sevindi

O bir gazeteci.

Ama bu söyleşinin, meslekle alakası yok. Bu bir hastalık söyleşisi. Daha doğrusu meme söyleşisi. Saydım 21 kez meme lafı geçiyor. Çok hoşuma gitti. Göğüs değil, meme tamam mı? Onlara sahip çıkacağız tamam mı? Mamografi kontrollerimizi aksatmayacağız tamam mı? Kanser de olsak kadınlığımızdan vazgeçmeyeceğiz tamam mı? Erkeklerle aramızdaki en büyük farklardan biri (hem maddi hem manevi!) olduğunu unutmayacağız...

Ben memelerimi seviyorum.

Nevval Sevindi'nin de Timaş Yayınları'ndan çıkan Kanserle Yaşıyorum kitabında, meme kanserine yakalanmasına rağmen, onlara nasıl sahip çıktığını okuyunca, ‘‘Tamam Pazargözlük!’’ dedim.

Peşine düştüm.

Üçbuçuk yıl olmuş, şu anda kanseri uykudaymış, tekrarlamama garantisi yokmuş, ama risk beş yılmış.

İyice rahatlamak için henüz birbuçuk senesi daha var.

Öyle yani.

Ben de diyorum ki, henüz başımıza gelmeden memelerimizin kıymetini bilelim...


İnsan, memesi olmadan nasıl sevişebileceğini de hayal ediyor mu


Ediyor tabii. En korkutucu, ürkütücü olan da bu! Ama bu, benim için böyle. Bununla yaşamayı öğrenen kadınlar da var. Pek çok şey okudum, kaynakları taradım ve ‘‘Amazonlar’’ olarak nitelendirilen kadınların varlığından haberdar oldum.Tek memeli onlar. Ama ben, kendimi iyi tanıdığım için böyle bir şeyi kaldıramayacağımı biliyordum.
Yazarın Tüm Yazıları