Hayvanlar bugün hayatımızın neresinde?

Güncelleme Tarihi:

Hayvanlar bugün hayatımızın neresinde
Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 2017 00:13

Birkaç milyon yıldır yeryüzünü paylaştığımız hayvanlar bugün bizim için ne ifade ediyor? Son iki yüz yıldır onlara, doğaya ve kendimize nasıl yabancılaştık? John Berger’ın farklı zaman dilimlerinde yazdığı makalelerden oluşan ‘Hayvanlara Niçin Bakarız? hayvanlarla ilişkimizi mercek altına alıyor.

Haberin Devamı

Sanat eleştirmeni, yazar, hikâye anlatıcısı John Berger ‘Görme Biçimleri’nde şöyle der: 

“Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler”. Elbette bu yalnızca nesneler için geçerli değildir; düşüncelerimiz ve inandıklarımız bugün hayvanı ve doğayı görüşümüzü de etkiliyor. Berger’ın farklı zaman dilimlerinde yazdığı makalelerden oluşan ‘Hayvanlara Niçin Bakarız?’ yine buradan yola çıkarak, hayvanlarla ilişkimizi mercek altına alıyor ve yaşadığımız çağda onlara bakış açımızın ne denli değiştiğini, onları nasıl nesneleştirdiğimizi, birbirimizden nasıl koptuğumuzu anlatıyor. Berger her bir makaleyle, bizi konuyu etraflıca ele almaya ve bunun üzerine derinlikli düşünmeye, kendimizle, yaşadığımız çağla yüzleşmeye sevk ediyor. Böylelikle tükettiğimiz, şeyleştirdiğimiz, hayvanat bahçelerine yerleştirip izlediğimiz hayvanlarla diyaloğumuza dair tartışma alanları açıyor.

Haberin Devamı

Endüstrileşen dünyada bugün hayvanlar da tüketilecek bir nesne konumunu almış durumda. Hayvanın eşyayla aynı değeri taşıdığı ve insanlar tarafından kaynak olarak kullanılabileceği görüşü hayli yaygınlaştı. Öyle ki Berger’ın bilhassa vurguladığı şey, artık hayvanlarla göz göze bile gelemiyor oluşumuz. Bir zamanlar hayatımızın merkezinde olan hayvanlarla aramızda şimdi ciddi bir mesafe var. Diyaloğumuz tedirgin bir zemine kaymış halde. Onlara bakıyor fakat görmüyoruz, doğalarını bütünüyle idrak edemiyoruz. Yaşadığımız yabancılaşma dile de yansıyor, örneğin ‘mezbaha’ demek yerine ‘et üretim tesisi’ demeye dikkat ediyor ve bu tesislerin gözden ırak yerlerde olmasına özen göstererek durumun üzerini örtüyoruz. Sonra da aramıza market barkodları, fişler ve hatta lüks tüketim ürünlerine (!) ait reklamlar giriyor. Satın aldığımız şeyin bir zamanlar nefes alan bir canlı olduğuna aldırmıyoruz. Feminist-vejetaryen kuramcı Carol Adams’ın deyimiyle “Hiç kimse ölü bir hayvan yediğini söylemiyor ve hatta ima dahi etmiyor. ‘Et’ diyerek, onun bir canlı olduğunu unutturacak nesnel bir isim kullanarak, hayvan her şeyden önce dilde ve dille öldürülüyor.”

Hayvanlar bugün hayatımızın neresinde

John Berger

Haberin Devamı

Hâlbuki mitoslara, söylencelere baktığımızda, insanın gerek hayvanları gerekse de bitkileri kişileştirdiğini görürüz. Bireyin yeryüzünde uyum içinde yaşayabilmesi için verilmiş ilahi bir lütuftur belki de bu. Balıkçılık yapanlar için deniz neyse, çiftçilik yapanlar için toprak odur, annedir. Hayvanlarla ilişkimizde de durum aynıdır, tarih boyunca onlarla kurduğumuz bağ salt yiyecek ya da giyecek ihtiyacı değildir. Berger hayvanlara bir de bu bağlamdan bakmayı önerirken hayvanat bahçesi fenomenini de masaya yatırıyor: “Hayvanat bahçesi ancak hayal kırıklığı yaratabilir. Hayvanat bahçelerinin kamusal amacı ziyaretçilere hayvanlara bakma olanağı sağlamaktır. Oysa hayvanat bahçesine gelen hiçbir yabancı bir hayvanla göz göze gelemez. Olsa olsa hayvanın bakışı şöyle bir parlar, sonra ona bakandan uzaklaşır. Hayvanlar başka yana bakarlar. Görmeden uzaklara bakarlar. Dış dünyayı mekanik olarak tararlar. Karşılaşmalara karşı bağışıklık kazanmışlardır, çünkü hiçbir şeyin artık onların dikkatini çekecek kadar merkezi bir önemi kalmamıştır.”

HAYVANLARLA KADİM DOSTLUĞUMUZU ANIMSAMAK...
Yiyerek ya da üzerimize giyerek tüketmediğimiz, hayvanat bahçelerinde görmeye gittiğimiz hayvanlar çoğunlukla doğal ortamından uzaklaştırılmış halde teşhir edilirler. Oradaki varoluş sebepleri insanların izleme ve merak dürtülerine hitap eder fakat bu işteş bir eylem değildir. Hayvanat bahçelerindeki parmaklıklar arasında, birbirlerinden yalıtılmış hayvanların gerçek ilgi odakları da değişmiş, doğaları farklılaşmıştır. Onlar artık bakıcılarına bağımlıdırlar, tepkileri de edilgin bir hal almıştır. Hayvanat bahçelerindeki hayvanlar doğal yaşamından çok başka bir yaşam formunda, sanki askıdadırlar. Karşımızda duran hayvan sanki kendisi değil, kendisinin silik bir sureti, kötü bir taklididir.

Haberin Devamı

Berger’ın dostane ve bir o kadar eleştirel üslubuyla örülü bu makaleleri okuyunca, insanın yalnızca kendisinin çözümleyebileceği bir problem yarattığını görmek kaçınılmaz. Yaratıcı çözümler üretmek için gerekli olan enerjiyi yine kendimizde bulmamız gerekiyor, hem de ivedilikle. Bu bağlamda, işe hayvanlarla olan kadim dostluğumuzu anımsamak, onların kültürel olarak önemsizleştirilmesine karşı çıkmak, şeyleştirilmesinin önünde durmakla başlayabilir, ‘Ne yapmalı’ sorusuna daha fazla kafa yorabiliriz.
Gittikçe belirsiz bir hal alan kavramlar, akımlar, ideolojiler arasında duruşunu değiştirmeyen, yakın zaman önce kaybettiğimiz John Berger’a saygı ve şükranla...

Haberin Devamı

HAYVANLARA NİÇİN BAKARIZ?

Hayvanlar bugün hayatımızın neresinde

John Berger
Delidolu Yayınları, 2017
Çeviren: Cevat Çapan
136 sayfa, 19 TL.

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!