Haydi Kuzey Irak’ı satın alalım!

KUZEY Irak Kürt yönetiminin Başbakanı Neçirvan Barzani, Kuzey Irak’ta yeni bir yasanın yürürlüğe girdiğini açıkladı.

"Yatırım Teşvik Yasası" adı verilen kanun, yabancılara bölgede toprak satın alma, burada elde edilen gelirleri ülkelerine götürme hakkını veriyor ve 10 yıl süresince geçerli olacak vergi muafiyeti tanıyor.

Türkiye’de yabancılara gayrimenkul satılmasının "ülkenin yabancılar tarafından parçalanarak ilhak edilmesi" anlamına geleceğini düşünenler için ilginç bir yatırım fırsatı diye düşünüyorum.

Şimdi böylece hem kendi teorilerini test etme olanağı bulabilirler, hem de başarılı olurlarsa Kuzey Irak’ta satın aldıkları toprakları Türkiye’ye katarak olası bir Kuzey Irak Kürt Cumhuriyeti’nin de önünü kesebilirler.

Bir taşla birkaç kuş birden!

İşin şakası bir yana, Ortadoğu’da, İsrail’den sonra ilk kez "yabancıdan ve yabancı yatırımcıdan korkmayan" bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.

Kuzey Irak ekonomisinin liberalleştirilmesi anlamına gelecek bu gelişme, bölgenin tahmin edilenden daha hızlı bir "çekim alanı" olabileceğine de işaret ediyor.

Bu "çekim alanının" kimleri etkisi altına alacağını da tahmin etmek zor değil.

Bir not da Mesut Barzani için: PKK ile yeteri kadar mücadele etmezlerse, bunun yol açacağı istikrarsızlık, "Yatırımı Teşvik Yasası"nın hiçbir işe yaramamasına yol açacaktır.

Ordunun gelenekleriyle oynamamak gerek

ORGENERAL Yaşar Büyükanıt’ın, Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı beklenmeden atanması, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir geleneğinin bozulmasından başka bir anlama gelmiyor.

Evet, teorik olarak YAŞ ile Genelkurmay Başkanı’nın atanması arasında yasal bir ilişki yok, ancak bugüne kadar alışılmış olan atamanın bu toplantıdan sonra yapılmasıydı.

Bugün atamadaki imzalardan biri "Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer"e ait diye geleneğin bozulmasına ses çıkarmayanların, iki yıl sonra atamadaki imzalar "Başbakan Abdullah Gül" ve "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan" olduğunda neler diyeceklerini çok merak ediyorum.

Gazetelere yansıdığı kadarıyla atamanın erkene alınmasının nedeni, Orgeneral Büyükanıt ile ilgili "aşağılayıcı bir kampanyanın başlatılmış olması" imiş.

"Aşağılayıcı kampanya" denilen ise Orgeneral Büyükanıt’ın "Yahudi" olduğunun iddia edilmesi.

Anlayamadığım da bu zaten: Yahudilik de İslam’ın varlığını kabul ettiği bir "semavi din" değil mi? Birçok Türk Yahudi, bu özellikleri nedeniyle aşağılanmış mı oluyorlar? Orgeneral Büyükanıt, gerçekten de Yahudi olsaydı bu onun bilinen askeri ve insani vasıflarının azalmasına mı yol açacaktı?

Ve bir soru daha: Geleneklere uygun olarak YAŞ toplantısı beklenseydi, Orgeneral Büyükanıt’ın önünü asılsız dedikodularla kesebilecek bir güç olabileceğine inanan var mıydı?

Gürültü bahane kapatma şahane

İSTANBUL Boğazı kıyısındaki eğlence yerleri "gürültü kirliliği" nedeniyle bir hafta süreyle kapatıldı.

Kişisel inancım o ki, kapatma cezasının asıl nedeni "gürültü kirliliği" değil, Boğaz’ın belli bir bölgesindeki ünlü eğlence yerlerini yok etmenin ön hazırlığını yapmak.

Eğer gerekçe gerçekten Boğaz’da gürültü kirliliğini önlemek olsaydı, bütün Boğaz’ı boydan boya turlayan ve inanılmaz gürültü yapan gezi teknelerinin serbestçe dolaşmasına da izin verilmezdi.

Gürültü gerçekten kapatma gerekçesi olsaydı, bu işletmelerin DJ kabinlerini mühürlemek ve "bir daha burada böyle müzik çalmayacaksınız" talimatı vermek yeterli olurdu.

Ayrıca, daha sezon başında bu işletmeleri denetlemek ve belli bir gücün üzerinde hoparlör vs. kullanmalarını yasaklamak da mümkündü.

Bu işletmeleri ruhsatlandırırken, müzik sistemlerinde çevreye ses yayılmasını önleyecek teknoloji kullanma şartı da koyabilmek olasıydı.

Bu işletmelerin Boğaz çevresinde oturanları sabahlara kadar rahatsız ettiği gerçeği bugün ortaya çıkmadı. Neredeyse 15 yıldır her yaz insanlar bundan yakınıyor.

Devlet buralardan, başka hiçbir eğlence yerinde olmadığı kadar yüksek miktarda KDV ve vergi topluyor, binlerce kişi bir iş bulup çalışabiliyor.

Marifet, bunları kapatmak değil, çevreyi rahatsız etmeyecek şekilde çalışmalarını sağlayacak disiplin kurallarını koymak ve uygulamaktı.

Ama biliyoruz ki İstanbul’u yönetenlerin dünya görüşü bu eğlence yerlerine karşı çıkmayı gerektiriyor.

Kapatmanın da asıl nedeni bu. Maksat, bağcı dövmek, üzüm yemek değil!
Yazarın Tüm Yazıları