Hayatıma giren o üç kadın

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Ne denir?

Evde kadınım var, denir.

Ne denir?

Pek görgüsüzce ama...

Hizmetçi denir.

Ben duymamış olayım.

Böyle söyleyenleri de uyarayım:

- Çok ayıp, çok ayıp!

Başka?

Gerçi bu tanımlamalar da pek saçma:

Gündelikçi.

Haftalıkçı.

Aylıkçı.

Ya da kısaca ve metalik bir sesle durum şöyle ifade edilir:

- Her gün temizliğe eve kadın geliyor.

* * *

Ne var ki, hiçbiri, salı-perşembe ya da Allah’ın her günü, hiç üşenmeden, bin bir otobüs değiştirerek evlerimize, hayatlarımıza giren o kadınları, o hanımları, o teyzeleri anlatmaya yetmez.

Sadece temizlik değildir ki yaptıkları. Sadece evi toparlamazlar, çamaşır, bulaşık yıkamazlar. Sizinle, ailenizle ya da kedinizle, köpeğinizle paylaştıkları sadece günler, haftalar, aylar değildir.

Koskoca bir yaşamdır.

Onlar hem arkadaş, hem abla, hem anne, hem teyzedir.

Bir tür akrabadır.

Sabahları sizi donla da görürler, bütün sırlarınızı bilirler, yatak çarşaflarınızı onlar değiştirirler, bazen sizi hasta ederler, bazen müthiş bir şefkat gösterirler, üstelik inanılmaz iyi akıllar, fikirler verirler, onlar az kirlenmiştir, içgüdüleri kuvvetlidir, kullandıkları deyimler, benzetmeler bir acayiptir, okula gidememiştir bir kısmı, ama bilirler, belki okumayı yazmayı değil, ama insan olmayı, okula gitmiş nice insan onların yanında halt etmiştir, çok görüp, geçirdikleri, çok zorluk çektikleri, ama her nasılsa hep insan-kadın kalmayı becerdikleri için üstelik onlara güvenilir.

* * *

Bu yazıda gerçek isimler geçmeyecektir.

Ama yalnız yaşamaya başladığımdan beri hayatımı paylaştığım, birbirleriyle hiç alakası olmayan, farklı yaşlardaki üç hanımefendiden söz edilecektir.

Bir nevi teşekkür, bir nevi yalvarma, çünkü sonuncusu beni terk etmekle tehdit etmektedir!

Hale, Lale ve Jale denilecektir.

Tamam mı?

Hadi başlayalım:

* * *

Bir kısımı hanım-teyzedir.

Sebebini bilmezsiniz, ama öyle dersiniz: Hale Hanımteyze.

Hem bir tür saygıyı, mesafeyi, hem de bir acayip samimiyeti içerir. Kimi başörtülüdür, kimi başörtüsüz. Hale Hanımteyze’nin başörtüsünün altına gizlediği upuzun siyah saçları olduğunu farkettiğimde çok şaşırmıştım. Bir keresinde örgülerini açtı da düşüp bayılacaktım, o güzel saçları neredeyse dizine geliyordu. Komik ve eğlenceliydi ve pek titizdi. Utanmasa eve girmeden ayakkabılarımı kapının önünde çıkarmamı isteyecekti. İşin çamurlarını eve taşıyormuşum, üstelik çok çalışıyormuşum, ne gereği varmış, gecem gündüzüm belli değilmiş, aklımı bir an önce başıma devşirip beni bu kadar sinirli yapmayacak bir işte çalışmalıymışım. Sinirli kadını kimse almazmış! Zaten mümkünse artık kocaya varmalıymışım. Ne bekliyormuşum, memelerimin sarkmasını mı? Tahminimden önce onların uçları yere bakmaya başlarmış. Dırdır etmeyecek ve en önemlisi cimri olmayan bir koca bulmalıymışım, güzel olmasının bir önemi yokmuş, zaten bütün adamlar aslında çirkinmiş! Üstelik pek de yalancılarmış, mesela sudan hiç hoşlanmazlarmış, ama kızları elde edinceye kadar ikide birde yıkanır, koku-moku sürerlermiş. Evlendikten sonra mı? Asla! Hem kim demiş ki, para saadet getirmezmiş. Bal gibi de getirirmiş. Zaten mutlaka bu lafı zengin birileri söylemiş. O da zengin olsa neler neler söylermiş. Sakın ola ben aşka kanmamalıymışım. Gönül istemeden de girilmezmiş gerçi yatağa ama yatağın kenarına bıraktığı pantolonunda adamın parası da olsa yani fena mı olurmuş.

Tüm bunları dinleyip, gülümseyip, ‘‘Sen de haklısın Hale Hanımteyze’’ derdim. Ama fonda Orhan Gencebay çalmazdı, zaten bir süre sonra müzik seti söküldü, başka bir eve götürüldü, çünkü ben ev taşıdım ve Hale Hanımteyze’den ayrıldım.

Ara sıra hala birlikte Yeniköy’de çay içiyoruz.

O bana akıl fikir vermeye devam ediyor.

* * *

Lale Hanım’ın ise verdikleri sadece akıl fikir değildi.

O ilk günden beri hanım’dı. İnsanlara ‘abla’, ‘abi’ şeklinde hitap etmekten hoşlanmazdı. Nedense benim dilim de ona Lale demeye bir türlü varmadı. Lale Abla diyecek halim de yoktu, Lale Hanım’da karar kıldım. Çok moderndi. İşe, yani oturduğum eve sabahları bermudalarla bile gelirdi. Öyle askılı t-shirt giymek uygun düşmezmiş, aman sutyenin askısı görünüyormuş umrunda bile değildi. Hep DSP’ye oy verirdi. Türkiye’de ne oluyor bitiyor bilirdi. Biraz daha toplumsal yazılar yazmamı önerirdi. Bir keresinde evde kaset çözmem gerekiyor, teyp yok, Lale Hanım imdadıma yetişti; ‘‘Dert ettiğin şeye bak, oğlumda birden fazla walk-man var, büyük kaset değil mi seninki, al bu walk-man’le çöz. Zaten uyduruk bir şey, ayrıca sende kalsın geri vermene de gerek yok’’ dedi.

Bir şey diyemedim.

Ben ezildim.

Bir başka sefer de, hatırlayamıyorum şimdi kiminle, ama o kadar heyecan yaptığıma göre bir adamla buluşacaktım, yıkanmışım, saçımı kurutuyorum, saç kurutma makinesi patladı. Umrumda bile değil! O anda bana bir fön lazım. Tabii ki Lale Hanım’ı aradım, evi yakındı, kızının fönünü yolladı.

Ben yine taşındım.

O fön hala bende.

Lale Hanım’dan hediye...

* * *

Jale ise hiçkimselere benzemiyor.

Bir dolu kişi bana, ‘‘Deli misin, bu çok yabani biri, ne işin var senin onunla’’ diyor. Ama ben onu çok seviyorum. Kesinlikle deli! Ona Jale diyorum, yani kısa yoldan meseleye giriyorum. İlk günden beri. Yok öyle hanım-teyze’ler, hanım’lar... Hayatıma giren bütün adamları, kadınları sevdim ama takdir edersiniz ki sonuncusu yaşadıklarımızın hep en iyisi! Yani şimdilik öyle. Bir de beni yüzüstü bırakıp gitmekle tehdit etmese... Jale tam bana göre, çünkü hayatının bir döneminde psikolojik tedavi görmüş. Çoğunlukla bunalımda. Saçma sapan işler yapıyor. Bana da yaptırıyor. Yani insan benim gibi bir manyağı durdurur değil mi, hayır Jale bana gaz veriyor. ‘‘Beğendinse al bu koltuk takımlarını’’ diyor, ben de kişiliksizim ya, ondan gördüğüm destekle o iğrenç sarı koltuk takımlarını alıyorum, sonra altı ay boyunca taksit ödüyorum. Sonradan, ‘‘O gün gözüme iyi görünmüştü ama haklısın korkunç şeyler bunlar’’ diyor ve ‘‘İstersen atalım’’ diye de ekliyor.

Hasta yani!

Ama kedimi çok seviyor, insan olduğunu düşünüyor.

Bir de yakışıklı buluyor.

Fakat ne alçak!

‘‘Dün gece benimle yattı, biliyor musun’’ diyerek nispet de yapıyor.

Bazen birlikte şarap içiyoruz. Üç saat hiç konuşmadan gözlerimizi denize dikiyoruz. Eve biri telefon açar, Jale not-mot almaz, Ayşe nerede diye sorarlar, yanıtlamaz, cins yani. Bayılıyorum ona. Bir de nasıl inat! Tutturdu dişlerini yaptıracak, ben de hak verdim, ‘‘Çok iyi yaparsın’’ dedim. Ama gidip en pahalı dişçiyi bulacağını bilemedim! Şimdi biz bir diş krizi yaşıyoruz. Çünkü Jale’nin yeni ağzı bir milyara yakın tutuyor. ‘‘Senden bu parayı alamayacağıma göre ben başımın çaresine bakayım, gidip bari evleneyim’’ diyor.

‘‘Diş için evlenilmez Jale, çıldırdın mı’’ diyorum.

Onun dişleri için peşin para vermem ve yavaş yavaş maaşından kesmem, benim bir süreliğine fakirleşmem anlamına gelecek, ama biliyor musunuz hayatıma giren bu kadınlar sayesinde ben öyle zenginleşiyorum ki...

Yazarın Tüm Yazıları