Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Havadan gelen havaya gitmiyor ve aslında su değil biz uyuyoruz

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) kuruluş yıldönümü olan 23 Mart günü, her yıl belirli bir konu saptanarak, ‘Dünya Meteoroloji Günü’ olarak kutlanmakta.

Bu yılın konusu ’Hava, İklim, Su ve Sürdürülebilir Kalkınma’. Bu kapsamda, ülkemizdeki uzun yıllardır değişen ve değişemeyen havadan-sudan anlayışı ele almak istedim.

Üşenmedim; oturup atasözlerimizi bir bir saydım. Hava ile başlayan atasözlerimizin sayısı sekizken; suyla başlayanların sayısı 50’nin üzerinde. Yani suya, havadan daha fazla önem veriyoruz. Ama ‘hava hoş!’ diyerek sevindiğimiz güneşli kış günlerinin susuzluğun bir habercisi olduğunu unutuyoruz. Elmanın kabuğu kadar ince olan ve soluduğumuz havanın bulunduğu atmosferin en alt tabakasının durumuna bakarak artık ‘Havadan gelen havaya gider’ de diyemiyoruz. Artık uzun ya da filtresiz fabrika bacalarından havaya bırakılan kükürdün ‘havaya gitmeyip’ ormanlarımızı öldüren, göllerimizi zehirleyen ve tarihi binalarımızı kemiren asit yağmurları olarak geri döndüğünü de çok iyi biliyoruz...

BİR ZAMANLAR SU HER ŞEYİ TEMİZLERDİ

Artık dere yataklarındaki yapılaşma nedeniyle ‘Su aka aka yolunu bulur’ da diyemiyoruz. Bir zamanlar belki ‘Su her şeyi temizler’di ama artık bazı kimyasalları ne su temizleyebiliyor, ne de kimyasal atıkların karıştığı suları temizleyebiliyoruz. Bir de ‘Su uyur, düşman uyumaz’ deriz. Aslında su değil, biz uyuyoruz. Çünkü artık kamu kurumlarımız bilim insanlarımıza verilerini satıp para kazanmaya çalıştığı ve mühendis yerine herhangi bir yüksekokul mezunu alıp çalıştırdığı için uluslararası bilimsel ortamlarda tezlerimizi yeterince savunamıyoruz.

Böylece gerçekten uyumayan düşman küresel iklim değişimi nedeniyle yapılan su savaşları senaryolarını kolayca Türkiye aleyhine propaganda arenasına dönüştürebiliyor. ‘Su akar, deli bakar’ sözünü ne demeli?

Ülkemiz kuraklık, su krizi ve meteorolojik afetlerde artış riski bulunan ülkeler arasında görünüyor. ‘İstanbul Su Girişimi’ grubunun belirttiği gibi ‘su ve hava kamusal bir varlıktır’. Bizler önce birey, sonra da meteoroloji mühendisleri olarak onların gerçek sahipleriyiz. Bu sıfatlarımız bizleri ‘Havamızı ve suyumuzu konuşmak, onları izlemek ve olası kötü etkilerinden de korunmak için planlar yapmak’ gibi asli görevlere çağırıyor. Bunun için de, artık, katılımı ve bilimi öne çıkarmalı; gündelik politikaları dışlamalıyız.

Bu ülkenin insanını kuraklıktan, selden, kardan, fırtınadan, sisten, hava kirliliğinden, orman yangınlarından kurtarmak, sözün kısası insanımızın canını, malını ve bu ülkenin geleceğini korumak için çalışmalara daha aktif bir şekilde katılmaya talibiz.

Yıllardır meteoroloji mühendisleri olarak üstümüze düşen görevleri yerine getirebilmek için devletten ve mevzuat hazretlerinden bizlere ülke yararına fırsat vermesini istiyoruz. Fırsat verildiğinde neler yapabileceğimizi görmek isteyenlerin, mezunlarımızın NASA vb. kurumlardaki başarılarına bakması yeterlidir. Ama hálá gerçeği arayan, doğruları görmek isteyen yok...

Küresel İklim Değişikliği, insanlığın 3. bin yıla taşıdığı en büyük problemlerden biri. Diğer bir deyişle dünyada meteoroloji, geleceğin en gözde meslekleri arasında. Ama akıl almaz bir şekilde, ülkemizde yaşanılan bu kadar çok acı deneyime karşın, meteoroloji bilimi kurumsal anlamda 50 yıldır yok sayılmış ve halen de dışlanmakta. Bu olumsuz politikanın sonucu olarak, bugün yaklaşık olarak 3 bin kişinin çalıştığı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nde 50 yıl sonra sadece 110 tane Meteoroloji Mühendisi çalışma şansını bulabilmiş. Zor ve nitelikli bir eğitim alan meslektaşlarımız, istekle meteoroloji mühendisliğini uygulamak, ülkemiz insanına hizmet sunmak için çabalarken ne yazık ki bu bilimi yok saymanın ve niteliğini bozmanın sonucunda işsizliğe mahkum edilmişlerdir.

Bilimi dışlamanın sonucunda, ülkemiz yurtdışında gerektiği gibi temsil edilememekte, küresel iklim değişimi konusunda önümüzü görememekle birlikte, ülkemizde sahipsiz olan meteorolojik afetlerden dolayı da can ve mal kayıplarıyla ulusal servetimiz heder edilmektedir. Yıllardır meteoroloji mühendisleri, meteorolojinin ülkemiz için önemini ve bu teknik konuda yapılan yanlışları her ortamda söylemektedir. Neden bu kurumumuzun evrensel bilime göre donatılıp yönetilmesi gerektiğini yetkililerimiz duymuyor?

23 MART DÜNYA METEOROLOJİ GÜNÜ

Gelişmiş ülkelerde meteoroloji, şehircilik, ormancılık, denizcilik, çevre, bayındırlık, ulaştırma, enerji, savunma, tarım vb. gibi sektörlerde uygulama konumunda iken, ne acıdır ki; orman, tarım, bayındırlık, ulaştırma, enerji ve savunma bakanlığında, Denizcilik Müsteşarlığı, Afet İşleri, İller Bankası, Karayolları ve birçok belediyemizde bir tane bile meteorolog çalıştırılmamaktadır. Neden DMİ, DSİ ve EİEİ Genel Müdürlüklerinde çalışan meslektaşlarımız da yeterli sayıda ve etkin kadrolarda değildir?

‘Havadan sudan’ sözünün önemsiz, içi boş ve anlamsız bir şey olmadığı çoktan anlayan dünya ile birlikte, her yıl Su ve Meteoroloji Günleri kutlarız. ‘Bu yıl Dünya Meteoroloji Günü’nü gelin Ankara’da beraber kutlayalım’ diyen DMİ yetkilileri, İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı’nın açılışta bir-iki dakikalık konuşma yapmasını uygun görmedi! Diğer bir deyişle, birçok hükümet geldi geçti, ama bizde değişen bir şey olmadı.

Böylece önümüzdeki 23 Mart Çarşamba günü saat 14.00’te İTÜ’nün Maslak Kampusu’ndaki Yapı ve Deprem Araştırma Merkezi Toplantı Salonu’nda bir panel düzenliyoruz. Panelde Küresel İklim Değişimi, Kyoto Protokolü, Çevre, Su Potansiyeli, Temiz Enerji ve Çözüm Önerileri ele alınacak. Panel halka açıktır; yani davetlimizsiniz...
Yazarın Tüm Yazıları