Hatırladığım bayramlar

ÜNİVERSİTEYİ bitirene kadar annem ve babamla oturduğumdan bayram günlerini hep ailemle geçirirdim. Ya mali durumumuz el vermediğinden ya da ebeveynlerimin tercihinden bayramlarda hep evde otururduk, İstanbul dışına çıkmazdık.

Her bayramın ilk günü ve son günü hep aynıydı. İlk günün sabahı bayram namazına giderdik. Namaz dönüşü bayramlık elbiselerimizi giyer, annemin ve babamın elini öper ve bayramlaşırdık. Bayramın en heyecanlı tarafı, el öptükten sonra alacağımız bayram parasıydı.

Sabah saat 10.00 civarında bayramın ziyaret kısmına geçilirdi. Önce babaannemin, daha sonra da dedemin (babamın babası) mezarları ziyaret edilip Eyüp Sultan Camii'nde dua edilirdi. Caminin avlusundaki Çifte Gelinler Türbesi'ni ziyaret ederdik. Çünkü, dört başarısız doğum yaptıktan sonra, babaannem babamın yaşaması için kundağını Çifte Gelinler Türbesi'ne bırakmış. Orası babam için kutsal bir yerdi.

Eyüp'ten öğle yemeği için dedemlere (annemin babası) gidilirdi. Elbette, onlardan da bayram parası alırdık. Öğle yemeği işi bittikten sonra bizler için bayramın heyecanlı kısmı bitmiş sayılırdı. Dedemlerin oturduğu sokakta misket oynar, üstümüzü başımızı kirletirdik. Akşama kadar dedemlerde oturduktan sonra babamın halasına akşam yemeğine gidilirdi. Orada da, bize bayram parası ve mendil verilirdi.

Mendilleri annem saklar, bizler paraları cebimize koyardık. Akşam eve dönerken ağabeyimle yaptığımız en önemli konuşma, o gün kaç para topladığımız idi. Genellikle ağabeyime benden daha fazla para verirlerdi. Bozulurdum, ama sesimi çıkarmazdım.

VAPUR KUYRUĞU

Bayramların son gününü de iyi hatırlarım. Bayramın son günü İstanbul'un Anadolu yakasında oturan babamın amcasını ziyarete giderdik. Tam bir macera yaşanırdı. Sabah erkenden kalkar, Kabataş'ta araba vapuru kuyruğuna girilir, en iyi olasılıkla iki saat beklenirdi. Ancak öğle saatlerine doğru Bostancı'ya gelebilirdik.

O günlerde Bostancı'ya gitmek bir başka şehre gitmek gibiydi. O yüzden de, Bostancı'ya gitmek bir tam günlük bir projeydi. Babamın amcasının evinde hem öğle yemeği hem de akşam yemeği yenirdi. Ziyaretin bizler açısından heyecanlı tarafı, babamın amcasının bir kalıptan kendi elleriyle kesip bize verdiği sakızdı. Tadı bakkaldan alınan sakızlar gibi değildi, ama bütün gün adamı rahatsız edip sakız kestirirdik.

Çünkü, o günlerde şimdiki gibi çeşit çeşit sakızlar yoktu. Olanlar da pahalıydı. Bayram parasıyla dahi annem bakkaldan sakız almamızdan hoşlanmazdı. Bir kez, bayramda beş tane sakız almıştım. Aldığım sakızları annem geri verdirtti. Paralarımı çarçur ettiğimi söyleyip bana kızdı.

Gece saat 8-9 civarında Üsküdar'da araba vapuru kuyruğuna girer, en az dört saat beklerdik. Eve geldiğimizde gece yarısını geçerdi. Artık bayram bitmişti.

O günleri hatırlayıp şimdi çocuklarımızın yaşadıkları bayramları bizimkilerle karşılaştırıyorum. Çocuklarımıza haksızlık yaptığımızı düşünüyorum. Çünkü, çoğu bayramda çocuklarımızla bir yerlere seyahate gidiyoruz. Bir bayramda gördüklerini bir başka bayramda görmüyorlar. Bayram onlar için bir başka tatil oluyor.

Bu bayramda artık kendi yaşadıklarımın bir bölümünü çocuklarıma da yaşatmaya karar verdim. Bayramın ilk gününe babamın mezarını ziyaret ederek başlıyoruz.

Hepimize iyi bayramlar.
Yazarın Tüm Yazıları