Hastane bahçesine cami

BUGÜN bizim gazetede Oğuz Dişli’nin haberini okuyacaksınız. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan şahıs ve eşi, Ankara’daki onkoloji (kanser) hastanesinin bahçesine cami yaptırıyormuş!

Parayı eşi sağdan soldan topluyormuş, kendisi de belediye araçlarını görevlendirmiş.

Allah sevaplarını kabul etsin, tuttuklarını altın etsin. Amin!

Hastane bahçelerine cami yaptırmak büyük sevaptır... Çünkü yanı başındaki hastanede yatan hastaların günde beş vakit ezan sesiyle uyanması gerekir.

Özellikle sabah ezanlarında yorgun, bitkin, moralsiz kanserli hastaların hoparlörden yükselen ezan sesiyle uyandırılması önemlidir!

Çevrede çok sayıda cami varmış, hastanenin bir sürü eksiği gediği varmış, ne önemi var.

Yaptırırsın bahçesine bir cami, hem namın yürür, hem de sevaba girersin! Hem bu dünyada, hem de öbür alemde kazanırsın. Hele belediyenin araçlarını kullanmışsan sevabın daha da artar. Cennetin garanti olur!

***

Yeri gelmişken, CHP İstanbul milletvekili Berhan Şimşek tarafından TBMM Başkanlığı’na verilen 11 Ekim 2005 tarihli bir soru önergesinden söz edeyim. Önergenin Başbakan tarafından yanıtlanması isteniyor. Özetle şöyle:

‘1- Başbakanlığa ait olan özel yapım aracın Siirt Belediye Başkanı’na tahsis edilerek makam aracı yapıldığı doğru mudur?

2- Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Siirt’te asfalt ve ağaçlandırma çalışması yaptığı iddiaları doğru mudur? Doğruysa, harcanan paranın miktarı nedir? Bu para belediye bütçesinde hangi kalemde gösterilmiştir? Bu çalışmaların yasal dayanağı nedir? Eğer yasal dayanağı varsa, Ankara Büyükşehir Belediyesi Siirt dışında başka illerimizde de bu yönde çalışmalar yürütmekte midir? Yürütmüyorsa, özel olarak Siirt’in seçilmesinin nedeni, sizin seçim bölgeniz olmasından mı kaynaklanmaktadır?..

Ankara Büyükşehir Belediyesi imkanlarının Siirt’e aktarılması konusunda Büyükşehir Belediye Başkanı’na herhangi bir telkin veya öneride bulundunuz mu?’

Bu önergeye gelecek yanıtı -eğer gelirse!- merakla bekleyeceğim, buradan sizlere de duyuracağım.

ORHAN PAMUK’SUZ GÜNLER

ÜLKEMİZDE kerameti kendinden menkul birileri ortaya çıkarılır, bunlar hakkında bol kepçe yayınlar yaptırılır ve isimleri sürekli gündemde tutulur.

Kaç gündür Orhan Pamuk’la yatıyoruz, Orhan Pamuk’la kalkıyoruz. Havanda su dövüyoruz. Yetti. Sıkıldık.

Birkaç gün öncesine kadar, Nobel Edebiyat Ödülü güya kendisine verilecekti! En büyük adaylardan biri olduğu iddia ediliyordu. Tamamen hikaye idi. Böyle bir durum asla ve kesinlikle yoktu. Türk kamuoyu aldatıldı.

Ne zaman ki Nobel masalı bitti, Bay Pamuk bu kez geçmişte söylediği sözleri inkar etmeye başladı. Hatta kendisinin ‘Türk’ olduğunu bile açıkladı! Sonra kendi ağzından öğrendik ki:

Meğer biz Kürtleri ve Ermenileri kesmemişiz! O sözleri gelişigüzel söylemiş!

Fakat ne ilginçtir, bu yalanlamaları aradan aylar geçip Nobel masalı bittikten sonra yapıyordu... Çünkü o sözleri, Nobel almak için gerekli olabilirdi. Öncesinde inkar etseydi Avrupalıların hoşuna gitmezdi. Bu vatandaşımız da, Nobel gibi önemli bir konu öncesinde doğal olarak Avrupalıları karşısına almak istemezdi.

Ağzından çıkan yakışıksız ve tutarsız sözleri aylar öncesinde söylemişti.

Şimdi Nobel devreden çıkınca onları yalanlamaya, kendisini Türk kamuoyunda aklatmaya kalkışıyor.

Kendisi çok önemli (!) bir yazarımızdır ve aynı zamanda derin bir aydınımız olarak ün yapmıştır.

Neyse, böyle bir aydınımızın ağzından kendi sözlerini inkar ettiğini duymuş olduk.

Nobel masalı yattı ama kendi paçasını kurtarmak için çaba harcıyor.

Yüzde yüz inanarak yazıyorum! Önümüzdeki yıl Nobel Edebiyat Ödülü mutlaka kendisine verilmelidir. Sadece edebiyat değil bu ‘omurgalı’ tavrını sürdürdüğü sürece tıp, bilim, fizik, Allah ne verdiyse bütün ödülleri almalıdır!

Türk milletini böyle derin-ilkeli-omurgalı aydınlar taçlandırır!

Masal bitti... Ve sıktı. Bir süre hepimiz için Orhan Pamuk’suz günler diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları