Harvard’dan bir ses geldi

Önce şu iki ismi tanıyalım:

PINAR DOĞAN: Balyoz Davası’nın bir numaralı sanığı Çetin Doğan’ın kızı... Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencilerine mikro ekonomi ve oyun teorisi dersleri veriyor.
? DANI RODRIK: Pınar Doğan’ın eşi. Çetin Doğan’ın damadı... Harvard Üniversitesi’nde profesör. Dünyanın başta gelen iktisatçılarından kabul ediliyor.
Ve şimdi de bu iki ismin dünya görüşlerine bakalım:
Her ikisi de liberal. Her ikisi de askerin siyasete karışmasına itiraz ediyor. Her ikisi de Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesini istiyor. Her ikisi de Hasan Cemal, Şahin Alpay gibi liberallerle dost. Her ikisi de Ergenekon’u fırsat olarak görmüş. Her ikisi de Ordu’da AK Parti alerjisi olmasını kabul edilemez buluyor. Her ikisi de laik grupların geçmişte hukuksuzluk yaptıklarını söylüyor. Her ikisi de Tayyip Erdoğan’ın şiir okudu diye yargılanmasına karşı. Her ikisi de AK Parti hakkında açılan kapatma davasını onaylamıyor.
¡ ¡ ¡
Ve derken bir gün “Balyoz” skandalı patlıyor.
Belgeler manşetlerde: “Asker AK Parti hükümetine darbe yapacaktı, Orgeneral Çetin Doğan da işin elebaşı.”
Yani Dani ile Pınar’ın babaları Orgeneral Çetin Doğan, “darbe planlamak” iddiasının bir numaralı sanığı...
Pınar Doğan ve Dani Rodrik, hemen harekete geçiyor.
“Balyoz İddianamesi”ni kılı kırk yararak incelemeye başlıyorlar. İnceledikleri kanıt ve belgelerde tutarsızlıklar, sonradan eklemeler, sahtecilikler saptıyorlar.
Ve sonunda hükümlerini veriyorlar: Sahteci bir çete, bu iddianameye türlü eklemeler yapmış. Bu dava baştan sakat...
¡ ¡ ¡
Yaptıkları ilk iş, medyadaki liberal yazarlarla irtibata geçmek oluyor.
Hasan Cemal, Yasemin Çongar, Alper Görmüş, Eyüp Can, Ali Bayramoğlu, Şahin Alpay, Etyen Mahcupyan gibi isimler “Balyoz Davası” ile ilgili yazılar yazdığında, ekte belgeler sunarak “Bu konudaki bulgularımızı sizinle paylaşmak istiyoruz” diyen e-mail’ler gönderiyorlar.
Yanıt? Kocaman bir sessizlik...
Bir dakika! Hakkını yemeyelim:
Bir tek Şahin Alpay dönüyor. O da cevabında “Türkiye hiçbir zaman bu kadar demokratik olmadı” temasını işliyor.
Pınar Doğan ve Dani Rodrik şaşırıyorlar. Hem de çok şaşırıyorlar.
Ama yılmıyorlar. Yeniden temasa geçiyorlar, yine sessizlik... Yeniden temasa geçiyorlar, yine sessizlik.
¡ ¡ ¡
Ve bu amansız deneyimin ardından Rodrik ve Doğan çifti, şimdi şöyle şeyler söylüyorlar:
? KAN DAVASI: Aylardır binlerce sayfa belge okuyup, hata ve sahtecilik bulgularını somut olarak ortaya koyduk. Bu bir kan davasıdır. Kurumların kan davası.
? ADALET YOK: ‘Asker eskiden darbe yaptığına göre mutlaka bu darbe planını da yapmıştır’ yaklaşımı, bir adalet mantığı değildir. Bu bir intikam ve kan davası mantığıdır.
? ÖNEMSİZ Mİ? Sanıkların hukukunun ve hakkının hiç mi önemi yok? İddianamedeki usulsüzlükler, evrak sahteciliği... Bunların hiç mi önemi yok?
? CEMAL’İN SESSİZLİĞİ: Hasan Cemal’i yakından tanırdık ama onun böyle bir konuda sessiz kalacağını düşünemezdik. Ya da en azından ortaya koyduğumuz bulguya dair bir yanıt vereceğini tahmin ederdik.
? ALPAY’IN YANITI: Şahin Alpay’a ‘bize telefonda 20 dakika ver, sana durumun böyle olmadığını olgular üzerinden izah etmeye çalışalım’ dedik. Geri dönmedi.
? BİLMEK İSTEMEMEK: Gerçekten haberciliklerini yıllar içinde kanıtlamış, kıymetli birçok gazeteci, hiçbir şekilde bu davanın detaylarına girmek istemedi. Hatta bir tanesi ‘Bilmek istemiyoruz’ dedi.
? YÜZLEŞEMEMEK: Hepsinin belirli bir duruşları, pozisyonları var. Maalesef bu pozisyonlarını sarsacak olgu ve bulgularla yüzleşmek istemiyorlar.
? LİBERALLİK BU MU? İnandıkları dava uğruna, her türlü haksızlığı mubah görüyorlar. Karşılaştıkları gerçekleri susarak ört bas ediyorlar. Bulgulara saygıyla yaklaşmıyorlar. Hatta küçümsüyorlar. Şüpheciliklerini yitirmişler. Yani hiçbir şekilde liberallikle bağdaşmayan bir tutum içindeler.
? YETER Kİ: Anlayışları şöyle: Askeri vesayeti ortadan kaldıralım da bu nasıl olursa olsun, arada sahtekârlıklar da olsa, hukuk çiğnense de, şu askeri vesayet gitsin yeter.
? ANLAYAMIYORUZ: Biz de demokratik çeşitlilik gösteren, ordunun siyasete karışmadığı, hukuksuzluğun olmadığı, adil bir hukuk devleti istiyoruz. Amaçlarımızda hemfikiriz. Ama nasıl oluyor da böyle sahteci bir çeteyi örtbas etmeye çalışıyorlar? Bunu anlayamıyoruz.
¡ ¡ ¡
Balyoz Davası’na hâkim değilim. İddianameyi bir dedektif titizliğiyle incelemedim. Dani Rodik ve Pınar Doğan’ın ortaya koyduğu bulguların, ne derece “sağlam” olduğunu ya da davayı ne derece sakatladığını bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Eğer birileri “Gelin size tahrifatı, sahteciliği, eklemeleri gösterelim, kanıtlayalım” diye meydan okuyorsa, bu meydan okumanın muhataplarının, durumu sessizce geçiştirmeyi tercih etmelerinden daha tuhaf bir şey olamaz.
Racon şudur: “Balyoz Davası” hakkında ahkâm kesenler, Dani Rodrik ve Pınar Doğan’ın ortaya koydukları bulgular ile esaslı bir hesaplaşmaya gitmezlerse ahkâm kesme haklarını yitirmiş olurlar.
Yani sloganımız şu: Ya hesaplaş ya da sus.
(NOT: Dani Rodrik ve Pınar Doğan’ın görüşlerini T-24 adlı internet sitesinde Selin Ongun’a verdikleri röportajdan ve her iki ismin kaleme aldığı, bugünlerde piyasaya çıkan “Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekler: Balyoz” adlı kitaptan aldım.)

Kendine demokrat

YENİ Şafak’ta manşet: “BDP tahammül sınırını zorluyor.” Altına bakıyoruz, “Şunu dediler, bunu dediler” türü ifadeler.
Vaktiyle Refah Partisi ya da ardılları için atılan manşetlere ne de çok benziyor!
Refah Partisi de hep birilerinin tahammül sınırını zorlardı. Yeni Şafak ise “tahammül sınırı zorlananlara karşı” direnişe geçerdi.
Demek ki şimdi tahammül sınırı zorlanma sırası Yeni Şafak’ta...
¡ ¡ ¡
Peki ne yapıyormuş BDP? Fiili durum yaratıyormuş.
Mesela Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen iki dilli hayata geçme kararını seslendiriyormuş.
Fiili durum yaratmanın ne sakıncası var? Bu da bir tür siyasi tavır, siyasi mücadele biçimi değil mi?
Söyleyin bakalım: AK Parti hükümeti, “türban” konusunda fiili durum yaratmadı mı? Anayasa Mahkemesi yasak demiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yasak kararını mahkûm etmemiş...
Ama hükümet, hiçbir hukuki değişiklik yapmadan, fiili durum yaratarak türbanı özgür kılmış. Gayet de iyi yapmış.
Ters olan şu: AK Parti, iktidarda olduğun halde fiili durum yaratarak siyasi mücadele yapıp sonuç alacak ama aynı şeyi BDP yaptığında “tahammül sınırını zorluyor” denilecek.
Bu olmaz.
“Olur” denirse ben de kendilerine ağzımı doldurarak “Siz sadece kendinize demokratsınız” derim.

Diyarbakır’da Türk barışı

KÜLTÜREL paparazziniz, Diyarbakır’da hafta sonu düzenlenen “Demokratik Toplum Kongresi”nden bildiriyor:
Sırrı Süreyya Önder’in gazel okuması, Ali Bayramoğlu’nun halay çekmesi ya da Cengiz Çandar’ın kendini Diyarbakır mutfağına vurması gibi malzemeleri saymazsak, Diyarbakır’da flaş bir gelişme yaşandı:
Türk aydınlar, “Kürtler ile Türkler arasında barışın nasıl sağlanacağı konusunda” somut adım atamadılar ama kendi aralarında barışın sağlanması için somut adım attılar:
? Kısa bir süre öncesine kadar “endişeli modern laikler” konusunda aralarında tartışma yaşayan Binnaz Toprak ile Oral Çalışlar barıştı.
? Neden küstüklerini kendilerinin bile tam olarak anımsamadıkları iki eski küskün, Nuray Mert ile Mehmet Altan da barıştı.
Demek ki neymiş: Medyada küslük olmazmış.
Yazarın Tüm Yazıları