Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylan'a sorduk: Nasıl biz olacağız?

Güncelleme Tarihi:

Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylana sorduk: Nasıl biz olacağız
Oluşturulma Tarihi: Ocak 07, 2017 10:22

Zor bir yılı geride bıraktık, yeni yıla zor bir başlangıç yaptık. Geçen hafta iyi bir şeyler duymaya çok ihtiyacımız vardı. İmdadımıza onlar yetişti. Oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan ve müzisyen Harun Tekin’in toplumsal barışa vurgu yapan cümleleri Reina saldırısından sonra en çok paylaşılan tweet’lerden oldu. İki isme nasıl yeniden ‘biz’ olabileceğimizi sorduk.

Haberin Devamı

 

AHMET MÜMTAZ TAYLAN

Bu vahşet; seninle birbirimizden nefret edelim diye. Korku aklımızı, öfke vicdanımızı körleştirsin diye. Bunu ancak ‘biz’ durdurabiliriz.
Bu kötü gidişi iyi insanların yeni bir ortak akıl ve tutumda yan yana gelmeleri durduracak


Nasıl bir ruh hali içindeydiniz 
o tweet’i yazarken?  

- Aylardır sürmekte olan kıyımlar ruhumuzu altüst etti. Ben 12 Eylül darbesinin zeminini oluşturan karanlık dönemi de yaşadım ilk gençliğimde. Toplumdaki yarılma ve ötekileştirme bakımından benzeşiyor iki dönem. Bu şiddette bir yarılmayı hayatın doğal akışına ters ve yapay buluyorum. Paylaşımın itkisi bu itirazdı.

Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylana sorduk: Nasıl biz olacağız

Haberin Devamı

Tweet’inize gelen yorumlara baktım; kimi “Ne kadar sağduyulu bir yorum” diyor, kimi “Abi sen ne içtin, onlar üstümüze öfke kusarken nasıl olacak o dediğin”...

- Her sorunun yanıtını bilmiyorum ama yanıtları arama yolunda harekete geçmek zorunda olduğumuz açık. Niyet mühimdir. Bir tribünde saf tutmak hayatı anlamlı kılmaya yetmiyor. Bir arada yaşamayı sürdürmek istiyorsak birbirimizi anlamaya çalışacağız. Benzer düşüncedekiler bir yana, “Ne içtin de iyi niyetli olmaya çalışıyorsun abi” diye soranları da anlıyorum. Kıyım, ziyan ve öfke ikliminde yaşarken ezberinizi bozmayı göze almazsanız, o iklimin önce yerlisi sonra kurbanı olursunuz. Asgari müştereğimiz; kurban olmayı reddetmektir.

O cümleleri en etkili kılan şey, belki de karşı tarafa doğrudan hitap etmesi, ‘sen dili’yle yazılmış olması... ‘Şair’ kime sesleniyor bu tweet’te?

- Mevcut yarılmadan rahatsız olan, peşin yargılarını ve ezberini bozmayı göze alacak her bir yurttaşa sesleniyor. En başta ve bilhassa ‘ötekinin’ düşüncesini, yaşam biçimini kendisininkine tehdit sayan her bir bireye.

BİZ DUYGUSUNU PARAYLA ALAMAZSINIZ

 

Başka tweet’lerinizde de var ‘biz’ vurgusu (“Akıl yangın yeri. Kurtarılacak ne varsa küle kesmiş. Geriye kalanlar; kör bir öfke, ateşe inat bir katre vicdan hâlâ. Vazgeçmeyelim ‘biz’den”, “Belli ki ne bu kış ne bir ömür böyle geçecek. 12 evlat canını kaybetmiş, hâlâ ortak bir dil, akıl geliştiremiyoruz. Biz ‘biz’ değiliz!”) Bize biraz ‘biz’i anlatır mısınız?

Haberin Devamı

- Siyasal angajmanlar, etnik birlik ya da ayrımlar, din, mezhep ve meşrep farklılıkları hayatın bütünü değil, ancak parçalarıdır. ‘Biz’ duygusu, birlikte yaşama ülküsünden, her bireyin –aidiyeti ne olursa olsun- değerli olduğu gerçeğine sadakat ve şiddetin her türüne temelden karşı olmak gibi ortak insani değerlerle tesis edilir. Eşitlik, adalet, vicdan gibi değerleri aşındırmaya yönelik sözde düşünce ve tutumlara geçit vermeyerek ‘biz’ oluruz. Biz duygusunu parayla alamaz, koruyamazsınız. Bir tribünün taraftarı olarak elde ettiğiniz sözde menfaatler emanettir. Geldiği hızla gider.

Toplumdaki kutuplaşmayı nasıl görüyorsunuz?  

- Birlikte yaşama ülküsünden kopmakta olduğumuz ve bu halin kimseye fayda getirmeyeceği açık. Korku ve öfke iklimi toplumsal barışı temelden sarsıyor. Evlatları için kaygılanmayan tek bir ana-babanın kalmadığını görmüyor muyuz?

Haberin Devamı

Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylana sorduk: Nasıl biz olacağız

Buna rağmen ‘vahşet’i durdurabilir miyiz sahiden?  

- Elbette. Her siyasi görüşten, her etnik kökenden, her mezhep ve meşrepten birçok iyi insanın bu şiddet ikliminden şikâyetçi olduğu muhakkak. Aksi düşünülebilir mi? Bu kötü gidişi iyi insanların yeni bir ortak akıl ve tutumda yan yana gelmeleri durduracak.

Nasıl yapacağız bunu? Nasıl barışacağız?  

- Anlaşamadığımız konuları erteleyerek, öteleyerek, anlaştığımız paydaları öne çıkarıp birbirimizi anlamaya çalışacağız. Herkes yüzünü ‘öteki’ne çevirecek. Kuru ezberlerimizden vazgeçmeyi, karşılıklı olarak uzatmalı çavuşlar gibi haykırmak yerine dinlemeyi, diğergam olmayı öğreneceğiz. Toplumsal hayatın tüm katmanlarını sana, bana göre değil, ‘biz’e göre yeniden tanımlayacağız. Bize benzeyenlerle görüşerek, konuşarak, tartışarak tükettiğimiz vaktin fazlasını benzemeyenlere de vakfedeceğiz. Kurtarmaya, tedavi etmeye çalıştığımız şeyin çocuklarımızın geleceği olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız.

Haberin Devamı

UMUT ARTIK ÖTEKİNİN DE ESENLİĞİDİR

Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylana sorduk: Nasıl biz olacağız

 

Siz hazır mısınız kişisel olarak canınızı yakanları affetmeye?  

- Elbette. Bu ülkeyi seviyorum. Babayım ve insanca yaşamak ülküsünden vazgeçmeyi bir an bile düşünmem. Başkalarının çocuklarını da sevmeyi öğrenmek zorundayız. Su alan bir teknede, farklı yönlere koşuşturarak tekneyi kurtaramazsınız. Konuşmayarak, birbirimizi yok sayarak, sevmediğimizin başına felaketler gelirken başımızı başka yöne çevirerek geldiğimiz nokta ortada. Eski hatalarla yeni ve olumlu sonuçlar alamayacağımızı kabul edelim. Umut artık ötekinin de esenliğidir. 

Yeni yıla girerken yine Twitter’dan “2016’yı pert ettik, şimdi 2017 düşünsün. Sıkı giyinin, sıkı düşünün, sıkı durun” demiştiniz. Başka neler tavsiye edersiniz her şeye rağmen yola devam etmek isteyen ama bugünlerde bunu nasıl yapabileceğini bilemeyenlere? Siz neler yapıyorsunuz aklınızı, kalbinizi korumak için?

Haberin Devamı

- İşimi iyi yapmaya, tanıdığım ve tanımadığım insanları sabırla dinlemeye çalışıyorum. Lisanıma özen, farklılıklara saygı gösteriyorum. Adalet ve eşitlik duygusu kuvvetli, dinleyen ve ezberleri sorgulayan bir evlat yetiştirmeye çalışıyorum. Bu tutum her şeyi çözmeye yetmiyor elbette ama devam etme gücü veriyor. ‘Biz’den vazgeçmiyorum, vazgeçmeyen herkesle yan yana durmaya hazırım.

 

HARUN TEKİN

Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylana sorduk: Nasıl biz olacağız

 

Hepimiz sarsıldık. Hepimiz yaralandık. Hepimiz öfkelendik. Kalanlar, ocu bucu demeden birbirimizi affedelim, birbirimize sarılalım.

Sürekli kötü haberler almaktan etrafımızdaki, içimizdeki muazzam potansiyeli unuttuk


O tweet’i yazarkenki hislerinizi nasıl tarif edersiniz?

- Dehşet içindeydim. O saatlerde sanırım ben dahil herkes Reina’daki vahşetin yarattığı korku, öfke ve çaresizlikle baş etmeye çalışıyordu.

Tweet’inize, “Ne kadar sağduyulu bir yorum” diyen de var, ayrımcı tweet’leri gösterip “Al hadi, sarıl sarılabiliyorsan” diyen de...

- Twitter’da herkes herkesi bir yazdığıyla ya da en son yazdığıyla tartmaya çok yatkın. Her yazdığınızla o mecradaki herkese hitap etmiş oluyorsunuz, amacınız her zaman bu olmasa da... ‘Kalanlar’ derken, bu kara günlerde sağ kalıp giden her canla aynı acıyı hissedenleri, bütün bu olanlara samimiyetle üzülen ve ne olursa olsun barış içinde bir arada yaşamaya kararlı olan herkesi kast ettiğim açıktır sanıyorum. Son birkaç yılda o kadar çok yaralandık, o kadar çok tutamadığımız yas, öfke ve ifade edemediğimiz duygu birikti ki; affetmek, sarılmak gibi sözler -hele o anda- kimilerine faydasız hatta basmakalıp gelebilir, onu da anlıyorum. Fikir, yorum, duygu hep karışık ya Twitter’da, benimki bir duygunun ifadesiydi sanırım. Çözüm önerisi sunma ya da doğru yaklaşımı önerme gibi bir iddia içermiyor. İhtiyaç kısmına gelince, tabii ki ihtiyacımız olan bundan çok daha fazlası.

“Hepimiz sarsıldık, hepimiz yaralandık, hepimiz öfkelendik” diyorsunuz. Nasıl görüyorsunuz toplumun şu anki ruh halini?

- Öncelikle herkes haklı olarak bir güvenlik endişesi yaşıyor. Yaşadığımız travmaların bir an önce bitmesini umuyorum. tüm yetkililerin bunun için istişare,  özeleştiri, gerekirse perspektif  değişikliği dahil, ellerinden gelen her şeyi ortaya koymalarını diliyorum. Travmaların biri bitip biri başlarken yaralarımızı saramıyoruz çünkü. Bunun yanında maalesef dünyanın birbirine en az güvenen toplumlarından biriyiz. Mutsuzuz, öfkeliyiz, tahammülsüzüz... Bu tabloyu acilen değiştirmek gerek. ‘Bir olalım’ demek yetmiyor. Bir kısmımızın sesi kısık, bir kısmımızın kulağı tıkalı. Farklı fikirler duymaya, ifade özgürlüğü konusunda çok daha özgüvenli olmaya ihtiyacımız var. Bilimsel açıklamaların yerini komplo teorileri almamalı.

 

BARIŞMAK İÇİN ÖNCE BARIŞMAYI İSTEMEK GEREKİR

Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylana sorduk: Nasıl biz olacağız

 

Kutuplaşma seviyemiz ne durumda sizce?

- Kutuplaşma diye bir problemimiz olduğu doğru ama bütün sorunumuz buymuş gibi düşünürsek, sanki hayatta hep iki kutup var da hakikat bunların tam ortasında bir yerdeymiş gibi yanlış, ortalamacı bir pozisyona düşmüş oluruz. Bugün Türkiye’de insanların çok büyük bölümü şu veya bu sebeple ya kendi fikirlerini özgürce ifade etmekten çekinir halde ya da kendini güce göre konumlandırıyor. Böyle bir atmosferde kutuplaşma olmamasına imkân yok. Birbirini ikna edemeyeceğinden emin olan insanların sayısının çok artmış olmasından bahsediyoruz aslında. Bu da kimse için hayırlı bir durum değil.

Nasıl barışacağız peki? Nasıl her şeyi geride bırakıp kollarını iki yana açıp kucaklaşacak ‘biz’ ve ‘onlar’?

- ‘Geçinmeye gönlü olmak’ diye bir laf var. Barışmak için önce barışmayı istemek gerek. Her şeyi geride bırakmaktan ziyade ne olup bittiğine dair asgari bir anlayış birliğine varmak önemli. İki ya da üç koca mahalle değil de bir toplum olarak yaşamak istiyorsak, derhal siyasetin, demokrasinin alanını genişletmek zorundayız. İfade özgürlüğü, adalet dağıtabilen bir hukuk düzeni, laiklik çok mühim kavramlar. Ve bütün bu yaşadıklarımızla ilgili sadece hukukçu, bürokrat ve siyasetçilerin değil, sosyal bilimci, sanatçı ve psikiyatristlerin de seslerinin duyulabilmesi gerek.

TANIL BORA’NIN O MUHTEŞEM YAZISINI OKUYUN...

Harun Tekin ve Ahmet Mümtaz Taylana sorduk: Nasıl biz olacağız

“Türkiye, daracık hayallere sıkıştırılamayacak kadar renkli ve coşkulu insanların da ülkesidir. O yüzden burada umut tükenmez” diyorsunuz bir başka tweet’inizde de. Kim olduğumuzu da unuttuk galiba, bize bizi anlatır mısınız biraz? Kim o renkli ve coşkulu insanlar? Neredeler?

- Buradaki hayatın gücüne binlerce örnek gösterilebilir. Şok doktrini mi dersiniz, ne derseniz deyin, sürekli kötü haberler almaktan etrafımızdaki, içimizdeki muazzam potansiyeli unuttuk. Başka hiçbir yerde yazılamayacak öyküler, çekilemeyecek filmler, bestelenemeyecek şarkılar var burada. Ama bizi sürekli aynı yerlerde hata yapmaya iten kötü alışkanlıklarımız da var: Tüm sorunların kaynağını dışarda aramak, tek faktörlü açıklamalara bel bağlamak, hep mutlak iyi ve mutlak kötü üzerinden düşünmek, fanatizm ve sabırsızlık gibi. Bu zihinsel yükleri aşabilsek, bu topraklar tüm dünyaya nefes aldırabilecek bilgeliğe ve cesarete sahip.

Ne tavsiye edersiniz ‘her şeye rağmen’ nasıl devam edeceğini bilemeyenlere?

- Öncelikle Tanıl Bora’nın ‘Her şeye rağmen’ adlı muhteşem yazısını okumalarını tavsiye ederim. Çok zor bir dönemde olduğumuz açık, buradan çıkmanın bir yolu da bir gün buradan çıkacağımızı unutmamak. Umutsuzluğa düşenlerin; Kardeş Türküler dinlemelerini, Ezel Akay’ın ‘Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?’ filmini izlemelerini, İhsan Oktay Anar okumalarını da öneririm.

Siz neler yapıyorsunuz aklınızı, kalbinizi korumak için?

- Bazı şeyleri hiç unutmamaya, bazılarını da unutmaya çalışıyorum. Emek verdiğim şeylere en iyi şekilde katkı sunmaya gayret ediyorum.

 

 

BAKMADAN GEÇME!