Haram, müeyyide ve Bahçeli’nin şaşkınlığı

OLAYLAR, korkutucu bir mecraya doğru akmaya başladı.

‘Popülist’ ve ‘basit’ politika anlayışının geleceği istasyon belliydi.

AKP, zina ile ilgili yasal düzenlemeyi ‘paketlediğinde’, bundan sonraki adımın ne olacağı konusunda ciddi bir korku duymaya başlamıştım.

Çünkü yanlış bir yola girip, bunu doğru yol diye ‘yutturmaya’ kalkıştığınız zaman, o yolda sizden daha hızlı gitmeye çalışacakların ortaya çıkması kaçınılmazdı.

Kaçınılmaz gerçekleşti.

Dün Hürriyet’in 22. sayfasının alt köşesine küçük bir haber sıkıştırılmıştı.

Bence o haber Hürriyet’in manşeti olacak kadar tehlikeli bir gelişmeyi haber veriyordu.

Haberi görmeyen veya hatırlamayanlar için hatırlatayım.

‘Zina haram müeyyidesi olmalı.’

Sözlerin sahibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli. Ve şöyle buyuruyor:

‘Zina haramdır. Müeyyidesi olmalı.’

Benim cumhuriyet tarihinde duyduğum en tehlikeli mütalaalardan biri bu. Haram ve müeyyide.

Bunu söyleyen Saadet Partili veya AKP’li biri olsa ne derdik?

Oysa söyleyenin önemi yok. Önemli olan içerik ve son derece tehlikeli bir içerik.

Haram olan bir şeye, laik cumhuriyetin ceza yasalarında bir müeyyide getireceksek, yasalara ne gerek var.

Bu mantıkla yola çıkacaksak haramın müeyyidesi zaten belli.

MHP’li Devlet Bahçeli’ye sormak isterim.

İçki içmek de haram. Ona da bir müeyyide planlamak gerekir mi?

Müslümanlara göre örtünmemek de günah, ya ona ne yapacağız.

Bahçeli, son günlerin tartışmalı konusunu, son derece tehlikeli bir mecraya doğru akıtmayı başardı.

Kendisini kutluyorum.

Ama önceki günkü açıklamasına giriş cümlesi bence müthiş.

‘Müslüman Türk milletinin zinaya bakışı bellidir’ diyor Bahçeli.

Evet bellidir.

O yüzden memlekette erkeklerimiz kasıla kasıla ‘zamparalık hikáyelerini’ anlatırlar.

O yüzden ülkemizin dört bir yanı yabancı ülkelerden gelmiş fahişelerle kaynıyor.

O yüzden magazin programlarında ‘Kim kimi’ bölümleri her şeyden çok reyting alıyor.

Bu ülke yine kötüye gidiyor. Benden söylemesi.

TCDD Genel Müdürü hálá istifa etmedi

TARİHE ‘Pamukova faciası’ olarak geçen tren kazasıyla ilgili olarak Bakan Binali Yıldırım ‘Hele bir bilirkişi raporu çıksın o zaman gereği yapılır’ demişti.

Bakan’ın veya en azından TCDD Genel Müdürü’nün istifasını isteyenler bu sözler üzerine sustular. Ardından rapor açıklandı.

TCDD 8’de 4, makinistler de toplam olarak 8’de dört suçluydu.

Ne var ki, Bakan Yıldırım söylediği sözleri unuttu. Ne kendi istifa etti, ne de Bakan Bey’in çocukluk arkadaşı TCDD Genel Müdürü.

Aradan iki haftayı aşkın bir süre geçti, Demiryolları’ndan ses seda çıkmıyor.

İstifa eden falan yok, ben size söyleyeyim olmayacak da.

Nedeni gayet basit.

‘Zamana bırak. Türk halkı unutur.’

TCDD Genel Müdürü Karaman, çekildi bir köşeye oturuyor. Gündemin iyice değişmesini, olan bitenin toplumun ‘balık hafızası’ içinde silinip gitmesini bekliyor.

Haklı da. Hızla unutuyoruz. Genel Müdür çok değil, üç beş hafta daha dayanırsa, bırakın Genel Müdür’ün istifa etmesini, Genel Müdür’ün neden istifa etmesi gerektiğini bile unutacağız.

Siyasetçiler de, bürokratlar da bunu bildikleri için ‘şerefli’ bir biçimde istifa etmektense, koltukta oturmayı tercih ediyorlar..

Çünkü bizde başarısız bir bürokratın istifa etmesi ve görevden alınması söz konusu olmuyor. Ta ki, bir iktidar değişikliğine kadar.

İktidar değişikliğinde de zaten başarıya falan kimse bakmıyor.

Ucuz reklam kirlilik yaratıyor

GAZETELERDE
yazarlar televizyonlardaki reklam sürelerinden şikayet eden ‘ağır’ yazılar yazıyorlar.

Haksızlar diyemeyeceğim. Televizyonlarda reklam süreleri çok uzun.

Bunun nedeni ise haksız rekabet.

Sektörü düşünmeyen, asıl yatırımı televizyon alanında olmayan ve televizyonu elinde sadece güç olsun diye tutan televizyon patronları, sektörün geleceğini düşünmedikleri ve günlük yaşadıkları için reklam fiyatlarını alabildiğine düşürüyor ve müthiş bir reklam kirliliğine neden oluyorlar.

Ancak bundan manşetlerde şikayet eden gazetelerin durumu farklı mı?

Gazetelerde reklam kirliliği yok mu?

Köşe yazarlarının yazacakları alan ‘reklamdan arta kalan bölge’ olarak belirlenmiyor mu?

Televizyon reklamlarından şikayet eden köşe yazarlarının köşeleri, gazetelerdeki reklamlar yüzünden sık sık yer değiştirmek zorunda kalmıyor mu?

Üstelik televizyon bedava bir ürün. Gazete ise parayla satılıyor.

Ben ne birini ne diğerini suçluyorum.

Asıl sorun, medyayı ‘iş’ olarak görmeyenlerin bu sektöre verdiği zarar.

Yakında masaya oturduğumuz AB’de, bir gazeteye veya bir televizyona verilecek tek bir ilanın parasıyla, Türkiye’de kampanya yapmak mümkün.

Hal böyle olunca televizyonundan gazetesine, dergisine bütün medyada içimiz dışımız reklam.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Tartışılsın diye ortaya attığımız fikirlerin kölesi olmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları