Hapisle sorun çözüldü mü?

ADALET Bakanı Cemil Çiçek, Ağca olayını dün itibarıyla noktaladı.

Hata düzeltildi, ama Bakan’ın açıklamasından ülkücü teröristin serbest kalmasına neden olan adli hata ile ilgili soruşturmaya gidilmeyeceğini de öğrendik.

Bakan, böyle bir soruşturmanın karar mekanizmasını etki altına alacağını, hakimlerin yorum özgürlüğünü sınırlandıracağını söyledi dün NTV’ye yaptığı açıklamada.

Oysa, Ağca’nın serbest bırakılmasının yol açtığı tepkinin nedeni, onun şahsı ile ilgili olmaktan çok bir döneme yönelikti.

Bir türlü üzerlerine doğru düzgün gidilemeyen "karanlık güçler"in, yeniden sahneye çıkma olasılığına karşıydı yükselen tepki.

Yoksa, yabancı güç odakları tarafından son damlasına kadar suyu sıkılıp posası ortalığa bırakılan bir insanın özgürlüğü ile hesaplaşmak değildi maksat.

Bazı çevreler, bu olayı görülenle sınırlayıp ardının fazla deşilmemesinden yana.

Pekiyi biz bu sorularla nasıl yaşayacağız?

Ne olur, bir süre sonra her şey unutulur gider değil mi? Olaylar unutulabilir ama vicdanlar rahatlamadıkça güvensizlik duygusu devam eder. Üstelik de derinleşerek.

Hesaplama hatası nasıl yapıldı? Abdi İpekçi’nin avukatı ve kızının itirazları ile tetiklenen kamuoyu tepkisi olmasaydı bu hata nasıl düzelecekti?

Bir suçluyu serbest bırakan hataya neden olan mekanizma, bir suçsuzun haksız yere suçlanmasına da neden olmaz mıydı? Bu ve bunun gibi birçok soru var kamuoyunun kafasını kurcalayan.

Bunlar yanıtsız mı kalacak?

Adalet Bakanı Çiçek’in, kamuoyunun sesine kulak vererek yetkisini kullanması ile atılan olumlu adım yarm kalmamalı. Bundan sonrası belki onun sorumluluk alanı dışındadır ama Yüksek Hakimler Kurulu gibi hataların üzerine gidecek başka mekanizmaların olduğunu biliyoruz.

CUMHURBAŞKANI GELDİ DEDİLER



KOSOVA Devlet Başkanı İbrahim Rugova’nın dün hayatını kaybettiğini öğrendiğimde 15 yıl önce kendisini ilk tanıdığım gün geldi aklıma.

Hürriyet’in Güneşli’deki binasına ilk taşındığımız günlerdi. Öğle toplantısından sonra telefon çaldı, "Kosova Cumhurbaşkanı geldi sizinle görüşmek istiyormuş" dedi Danışma Servisi’ndeki arkadaşlarımızdan biri. O sıralar Dış Haberler Servisi’nin şefiydim. O dönemde Kosova Sırbistan’ın parçasıydı ve hepimizin dikkati Bosna savaşına yoğunlaşmıştı. Kosova’yı bilmiyorduk ki Cumhurbaşkanı bilelim. Çok zayıf, bitkin görünüşlü, boynunda beyaz atkısı olan biri geldi. Kendisini koridordaki koltuklardan birine oturtup karşısına geçtim. Kosova’nın bağımsızlığı için mücadele verdiğini anlatmıştı. Destek aramak için ilk önce Türkiye’ye gelmişti. Turgut Özal ile de görüşmüştü. Silah mı istiyordu? "Hayır siyasi destek" yanıtını verdi. Kosova’nın bağımsızlığı konusunda görüşlerimiz uymuyordu. Kendisine Türkiye’de de Arnavutlar olduğunu, onlarla ilgili ne düşündüğünü sorduğumda, "kültürel haklar" demişti. Türkiye’ye Hürriyet aracılığıyla seslenmek istemişti. Yaptığımız konuşma gazetede kısaca yayınlandı. Sonra kendisini birkaç kez Kosova’da ziyaret ettim. O zaman da Kosovalı Türklerin durumunu konuşmuştuk. Rugova, Türklerin Arnavutlar tarafından asimilasyonuna karşıydı. Ama siyasi dengelerin, bu görüşünün hayata geçmesini engellediğini de izledik.

Sadece soğuk savaş sonrası dönemin değil, içinde bulunduğumuz geçiş döneminin de önemli aktörlerinden biriydi Rugova. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, diğer Doğu Bloku ülkelerinin muhalefet liderleri gibi onun da ilk yardım istediği, yüzünü ilk döndüğü ülke Türkiye olmuştu.
Yazarın Tüm Yazıları