Hangi Bodrum sorusunun cevabı hepsi

Güncelleme Tarihi:

Hangi Bodrum sorusunun cevabı hepsi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 19, 2001 01:29

Eskiden Bodrum neyse ona gelirdi insanlar; şimdi her şeylerini Bodrum'a getirerek onu farklılaştırdılar, herkesin bir Bodrum'u oldu!

Bir yandan ‘‘Bodrum bitti’’ serzenişleri, dudak bükmeler. Hepsi külliyen yalan! Herkes, hálá akın akın geliyor, hem yerleşmeye, hem eğlenmeye, hem dinlenmeye.

1970'lerde, bohem hayatı ve el değmemiş muhteşem koylarıyla turizm ve tatil gündemine düşen Bodrum bombası, bugün nasıl tanımlanabilir? Beach-club'larında kalan manken, 'güzel sanatçı' ve kazanovaların geyik eğlenceleriyle Televole'lere ‘düşmüş’ Bodrum mu? Ardı ardına açılan İstanbul meyhanelerinde sahne ve masa üstü performanslarıyla coşan Bodrum mu? Yoksa, köpük partileriyle Dürüm House'ların, Türkü Bar'la pavyonların, Oy Nurcanım çalan Çin lokantalarıyla damardan Türkçe Pop şarkıların birbirine karıştığı kakafonik kasaba mı? Kıyılarda konuşlanmış süper lüks ve süper pahalı ‘‘her şey dahil’’ tesisleriyle İbizavari tatil cenneti belki. Ya da demirlemiş teknelerin doldurduğu otoparka dönüşen koylar... O koylardan yukarılardaki köylere, köylerin de mevkilerine kaçanların, kaçmak isteyenlerin hálá yaşatmaya çalıştığı bir Bodrum mu?

Ya da Akmerkez, Metro türü dev alışveriş merkezleri, kocaman refüjleri, sanayi sitesi, dağları tamamen beyaza boyayan binalarıyla küçük bir İstanbul olan o yer! Ya da o yerin çok yakınında, orman, tarla, muhtar, bakkalın kızı, kır kahvesi çemberinde yaratılan adalar? Peki kim bugünün Bodrumluları? Son model otomobilleriyle daracık köy yolunu Ortaköy trafiğine boğan Havana'cılar mı? Klimalı, verandalı, deniz ve orman manzaralı villasında Havana müziğinden mustarip olarak uyuyamayanlar mı yoksa? Sabaha kadar bira içip, 90 desibel üstü müzikle dans edip, sonra da akşamüstüne kadar uyuyan gençler belki de. Ya da merkezin arka-üst sokak aralarında kendine küçük dünyalar yaratan eski İstanbullu aydınlar! Hálá resim-gümüş takı-mask yapanlar; hálá deliler gibi içip Türkiye'den şikayet edenler; hálá Mavi'ye, Seyfi'ye gidenler? Döner yiyip ayran şişesini sokağa atanlar mı yoksa; ormanlar, çöpler, hayvanlar için belediyenin, kaymakamlığın kapısını aşındıranlar mı? Orada eğlenenler, dinlenenler mi, Bodrum'un B'sini yaşamadan çalışıp eğlenenlere hizmet edenler mi?

Bu sorular uzayıp gider. Ama bugün için hepsine verilecek tek, kısa ve klasik bir cevap var: Hepsi!

Tatil başkentinin suyu elektriği yok

Su problemi, yüzyıllar öncesindeki gibi, çözülemiyor. Mumcular Barajı'ndan gelen su, yazın yetmiyor. Artezyen kuyuları, çok kullanılınca tuzlu çıkıyor, ayrıca yumuşak bir su da değil. Kaymakamlık ve belediye yeni arayışlar içinde. Eskiden develer üzerinde gelirmiş su, şimdi tankerlerle geliyor. Bu yöntem, hem zor, hem sağlıksız, hem de tankerler görüntü kirliliği ve trafik sıkışıklığı yaratıyor. Ayrıca bazı kişilerin -bir iddiaya göre belediyenin- rant kapısı.

Çöplerin toplanması ve yokedilmesi büyük sorun. Bazı işletmeler günde bir kamyon çöp yaratıyor. Yani bir mahalle çöpü kadar! Ama karşılığında verdikleri çöp vergisi, komik düzeyde.

Kanalizasyon hálá bir muamma. Belediye, su, arıtma ve katı atığın bir paket proje olarak ele almayı düşünüyor (Yani, turizm sürekli patlama halinde ama, çözümler henüz düşünce düzeyinde).

Resmi kayıtlarda 35 bin nüfuslu (merkez) bir ilçe olduğundan kadrosu da ona göre: Polis sayısı 185. Muğla Valiliği'nden takviye alınsa da toplam sayı, Bodrum'un yoğunluğuna, giderek artak hırsızlık, kapkaççılık vs. olaylarına, trafik akışına yetemiyor.

Bodrum'a özel bir statü, Yarımada'ya özgü bir master plan yapılması gerektiği hep söyleniyor, ama sadece söyleniyor.

Bu kadar bilinçlenmeye, uyarıya rağmen, plansız gelişme tüm vahşetiyle devam ediyor. SİT alanları yağmalanıyor. Yöneticiler ne kadar aksini iddia etseler de kent şantiye görüntüsünden kurtulmuş değil.

Esnafın şikayetçi olduğu bir konu da pastadaki payın giderek küçülmesi. Bir sokakta 20 derici, bir sokakta 30 manifaturacı, küçücük bir alan içinde 20 tane diskotek olmasın artık, diyorlar.

Doğru dürüst otopark, asfalt yok. Heyhula gibi bir otogar, kentin merkezini kaplıyor ve çirkin bir görüntü oluşturuyor.

Devamlı yaşayanlar, büyük büyük tesislerin Bodrum'a bir tek şey bıraktıklarını söylüyor: Çöpleri!

Artan işletme sayısı, Bodrum'a her türlü işletmeciyi getiriyor. Kimi işletmeciler ya da güvenlikçiler müşteriye küfür edip, dayak atabiliyorlar. Bakınız Hipodrom/Köşe Bar: Akrep Nalan'ın sahne aldığı barda, bir gece müşteriler müthiş küfürlerle eğlencelerine ara verdi. Olay çıkaran işletmeciydi. Küfür ettiği ise Nalan'ın da gözyaşları içinde müşterilere şikayet ettiği klavyeciden başkası değil! Küfürlü bağırmalar, müşterilerin arasında da devam etti. Buna itiraz eden bir kadın müşteri, yine işletmecinin küfürleri arasında bardan kovuldu.

Oda başkanı pişman

Kuşaklardır Bodrumlu olan Mustafa Danacı (73) 1968'den bu yana kooperatif ve Esnaf Odası Başkanı. Camcılık, tenekecilik derken ailecek tekne turizmine başlamışlar: ‘‘Mavi yolculuk tekneleri 30-40 metreye doğru gidiyor. Onun tabanında süngercinin kayığı var. Duraklarımızdaki Mercedes arabalarla lisan bilen şoförleri, yolsuz günlerin cip şoförlerine borçluyuz. Ama Bodrumlu olarak dağın taşın bina olacağını bilemedik. Sattık çocuk evlendirdik, sattık bankaya koyup para gördük. Ama yerlerini satanlar şimdi oralara giremiyor.’’

HERŞEY DAHİL'E TEPKİ

Çoğu turist, ‘‘her şey dahil’’ paketleriyle, otellere bağlandığından esnafın yüzü gülmüyor. Bar ve lokantalar ‘‘her şey dahil’’ işletmelere karşı korunamıyor. Sattıkları bir bardak içki başına çok vergi ödediklerinden şikayet ediyorlar. Bakınız Seyfi Bar: ‘‘Birileri bizi soyuyor. İki yıl önce 400-500 bin lira olan bir şişe rakı, bugün 5,5 milyon. Sıfır KDV ile alıp, satarken yüzde 28 KDV ödüyoruz. Böyle bir ticaret olmaz. 10 liraya sattığım şeyin 2,8'ini daha baştan veriyorum, sonraki vergilerle bu yüzde 40'a 50'ye çıkıyor. Turizm Bakanlığı tabii memnun olur, çünkü onlar kazanıyor!’ Paket programlardaki ucuz fiyatlar yerli turist için geçerli değil. Bu durumda işletmelerin kimden kazandığı ortaya çıkıyor.

İlter Türkmen’in isyanı

Eski bakanlardan, Hürriyet yazarı İlter Türkmen, çalışma hayatı boyunca yılda 15 gününü hep Bodrum'da geçirdi. Geçen yıl Gölköy ağaçlarının içinde, deniz manzaralı bir villa satın aldı, temmuzda yazı burada geçirmek üzere taşındı. Ancak ‘‘Servetin gürültülü küstahlığı’’ adlı yazısında yazdığı gibi, bir gece bir gümbürtüyle uyandı: Sanki 20 Afrikalı başına oturmuş tamtam çalıyordu! O günden beri 15 bin kadar Gölköy sakiniyle birlikte, Havana'nın gürültüsüne karşı mücadele ediyor. Ona göre zenginliği hazmedememiş, gösteriş meraklıları vardı hayatta. Bunlar tekneleri ile plajlardaki halkı huzursuz edecek kadar sahile yaklaşır. denize mazot salar, sürat motorları veya jet-ski'leriyle herkesi korkuturlar, yatlarının pis su tanklarını nizami uzaklığa varmadan boşaltarak denizi kirletirler, otomobillerinin markası ne kadar ünlüyse, o derecede fütursuzca trafik güvenliğini tehdit ederlerdi. Yine söylediğine göre Havana'nın müdavimleri arasında çok katlı muhteşem yatlardan bir müfreze koruma ile gelenler de vardı ki, bu güne kadar bir ilerleme kaydedemedi Türkmen. Arada bir kapatıldı Havana, ama bir süre geçince, eski sisteme dönülüyordu. İşletmeci de ‘‘Ne yapayım, müşteri kapalı alanda eğlenmek istemiyor’’ diyordu.

Türkmen gibi düşünenlerin sayısı hiç az değil. Ama karşı taraf da kalabalık. Mesela Seyfi Bar'ın sahibi Seyfi Bey. Sakin kış Bodrum'unu seviyor ama yaz aylarının gürültüsünün normal karşılanması gerektiğini düşünüyor: ‘‘Biz bugüne kadar gürültüden hastalanana hiç rastlamadık. Bodrumlu zaten gürültüden şikayet edemez çünkü geçimini sadece bu yoldan sağlar. Evinin altını diskoya kiralayan kişinin şikayet etmeye hakkı var mı? Şikayet ediyor çünkü onu çıkarınca seneye daha fazla paraya kiraya verecek! Yurtdışındaki tüm fuarlarda Bodrum hep eğlence dünyası olarak pazarlanıyor. Ayrıca o insanların oluk gibi aktığı caddeye bir baksalar. Bu Tanrı'nın bir nimeti.’’

Kaymakam Cumhur Güven Taşbaşı da en çok uğraştıkları konunun bu olduğunu söylerken, ağırlığını gürültüden yana koyuyor: ‘‘Bodrum'a insanlar eğlenmek için geliyor. Turistleri öne sürüyorlar ama bize onlardan hiç şikayet gelmiyor. Şikayet edenler daha çok ikinci konutları olanlar.’’

KİM NEREDE ÇIKIYOR

Seyfi Bar: Bir Türk Trio, Latin, Türkçe Pop ve Türk Sanat Müziği çalıyor.

Halikarnas: Bol Türkçe pop ve disko müziği. Cuma cumartesi ‘‘köpük partisi’’, pazar Ladies Night.

Zevk-i Sefa: Fatih Ürek, Asena, Ali Poyrazoğlu.

Temple: Modern dans müziği.

Hadigari: Gece yarısına kadar Latin, sonrasında hızlı underground.

Red Lion: House, Türkçe Pop.

Günay: Fedon ve haftada bir başka bir ünlü.

Batı Yakası: Canlı Türkçe pop ve Latin.

Sensi: En son yabancı liste dans müzikleri. Dev ekran futbol.

Şaziye: Kenan Doğulu.

Green House: Yabancı dans müziği. Dev ekran futbol.

Küba: Latin, caz.

Han 13: Cenk Eren

Campanella: ‘‘Orta yaş ve üstü müziği’’, cansız.

Lodos: Yabancı disko müziği.

Beyaz Ev: Rock, Türkçe pop, yabancı dans müziği.

Dedikodulu Meyhane: Grup Dedikodulu, Tıpatıp Şov. Dr. Bilal.

Ashk Club: Altay, Cihan Doğan.

Üzüm: Fasıl.

İKİ BENZEMEZ YÖNETİCİ: GÜVEN TAŞBAŞI VE MAZLUM AĞAN

Kaymakam barlar sokağında mışıl mışıl

Cumhur Güven Taşbaşı bir yıldır Bodrum kaymakamı. Aslen Erzurumlu. Bodrum'da klasik kaymakam kalamamış: ‘‘Kaymakam olarak bir ilçede, bölgenin ekonomik ve sosyal yaşantısını yönlendirirsiniz, kamu düzenini, ahlakını, dengeyi korumakla yükümlüsünüz, eğitim, sağlık, tarımla ilgili görevleriniz vardır. Bodrum'da ise her şey turizme endeksli, farklı’’ diyor.

Ona da tuhaf gelen şey, kendi başına bir metropol olan bu Yarımada'nın hálá ilçe statüsünde olması. Oysa özel yasayla yönetilen, özel bir yer olması gerektiğini düşünüyor: ‘‘Büyükşehir yapısı olmalı. İmar tek bir master plandan çıkmalı, tek elden denetlenmeli. Her belediye kendi kafasına göre uygulamalar yapıyor. Para bulamayınca kaçak yapılaşmayı körüklüyor, kendilerine kaynak yaratmak için olmadık şeyler yapıyorlar. Bu planlı gelişmeyi engelliyor. Ama Belediyeler Birliği kuruldu, ortak karar almaya da çalışılıyor. İçişleri Bakanlığı önerdim, Eğlence merkeziyle konutları ayıralım! Yeni bar açılacaksa, mesela Gümbet'te açılsın, başka yere izin verilmesin. Barlar Sokağı zaten konuttan büyük ölçüde arınmış durumda. Yeni yer açacaklara buraları gösterelim ve diğer koyları kurtaralım.’’ Ama Taşbaşı, her yıl hızla yenileri açılan mekanlara yetişemediklerini de itiraf ediyor. Yalnız bir konuda net konuşuyor, inanmak isteyene: Bundan sonra Bodrum'da yapılaşma yok. Belediye, sivil örgütler, herkes bunu denetliyor. Tabii önceden izin alanlar dışında! Çok şeyle ilgileniyor, çok gecelere, kokteyllere, açılışlara katılıyor ama kaymakam olarak Bodrum'un nimetlerinden yararlandığı söylenemez. Bu yıl denize iki kez girebilmiş. Geçenlerde bir haftasonu da çocuklarıyla havuza gitmiş, bir telefonla orman yangını haberi verilmiş, ailecek geri dönmüşler. Ee bir yere gittiğinde rahat rahat dansedemiyor, ne de olsa Kaymakam! Oynasa bile keyif alamıyor. Bürokrasideki bazı tabuları yıkmak istiyor aslında, ama nereye kadar? Yeri geldiğinde bazı akşamlar kravat takmama noktasında henüz. Biz görüşmeden az önce de çıkarmış kravatı; çünkü Aydın Güven Gürkan boğuluyor, demişler, deniz kenarına kravatla koşmak istememiş.

Bodrum Kaymakamı'nın en çok uğraştığı konu gürültü şikayetleri. Yasal olarak gerekeni yaptıklarını söylerken, gürültüye karşı çıkanlara sitem ediyor. Çünkü diyor ki, burası Bodrum, tabii gürültülü olur! İlk geldiğinde o da çok şikayetçiymiş, ama zamanla alışmış, ‘‘tren yolu yakınında oturmak gibi.’’ Üstelik evi Barlar Sokağı'nda! Gürültüden değil de telefondan uykusu kesiliyor: Kimi vatandaş gecenin bir saati arıyor ve ‘‘Ben uyumuyorum, sen de uyuma!’’ deyip kapatıyor.

Başkan gürültüden uyuyamıyor

Belediye Başkanı Mazlum Ağan, Bodrum doğumlu bir mimar. İkinci kez seçilen efsanevi Belediye Başkanı Emin Anter'in hastalık nedeniyle vefatından sonra işbaşı yaptı. Bodrum'un belediye başkanlığı denilince akla gelebilecek ilk isimlerden değil! Onun için ‘‘Adı gibi adam’’ diyen Bodrumlular'ın sayısı çok. Yerel basına verdiği demeçlerde de ‘‘Benim bilgim yok’’ cümlesinin çok geçtiği söyleniyor. Konuşmamız sırasında da sıkça tekrarladı, ‘‘benim bilgim yok’’u. Doğduğu Kumbahçe Mahallesi'nde oturuyor, mahalle Derneği'nde vakit geçirmekten hoşlanıyor, mecburen gittiği kokteyllerde mecburen içki içince, uykusu basıyor. Bir de tıpkı Ankara politikacıları gibi olan-bitenden ‘‘sorumlu’’ değil de, ‘‘şikayetçi’’ gibi konuşuyor:

- Doğru dürüst plan yapılamadığı için şimdi eğlence ve konut birarada. Rahatsız olanlardan biri de benim. Geceleri terasta oturulamıyor, gürültüden dörde kadar uyuyamıyoruz.

- Kalabalık olunca mutluluk kalmıyor!

- Eskiden kaldığınız otelin sahibiyle birlikte kahvaltı ederdiniz, şimdi Bodrum'u bilmeyen otel müdürleriyle dolu burası.

- Herkes geliyor, eğleniyor, kirletiyor ve gidiyor. Temizlemek bize düşüyor! Bir vergi de ödemiyorlar.

- İşletmeler dikkatsiz. Bu yıl konuşacağım hepsiyle. Çöp odası yaptıracağım. Dışarı çıkarmayacak. Günde üç kez çöp topluyoruz.

- Kaçak yapılaşma var. Biraz da yasalardan kaynaklanıyor.

Vardı da yapmadık mı!

İstanbul Modalı Ülkü Malkoç, yedi yıl Türkbükü'nde yaşadıktan sonra Bodrum merkeze taşınmış. Eski adliye binasının yanında, 150 yıllık taş evin avlusunda Üzüm Restaurant'ı işletiyor. Başta çevresi İngiltere'lerde ekonomi masterleri yapmış biri olarak eleştirmiş. Verdiği cevap, İbrahim Tatlıses'in ünlü lafından türetme:‘‘Holdinglerde genel müdürlük vardı da yapmadık mı!’’ Lokanta binası daha önce kadın tutukeviymiş. Adliye binasında ise şimdi Akdeniz otlarıyla ilgili kursların yeraldığı Akdeniz Akademisi var. Üzüm'ün küçük avlusu, tam bir Bodrum mekanı. Tavan, begonvillerden: ‘‘Mutsuz da olsanız mutsuz uyanamıyorsunuz; pencereden bir begonvil sallanıyor, masmavi bir deniz, birden şenleniyor insan. Kendi grubunuzu kuruyorsunuz, arkadaşlık önemli burada. Gurbette sayılırız, arkadaşlıktan çok aile gibi oluyoruz.’’ O da Bodrumlu kadınlar gibi boyuyor, dolap ya da küçük objeler.

Rezil ettiniz köyümüzü, insanımızı

Nidra Zabcı'nın ilk Bodrum anısı 1974'den: Alaturka -ortak- tuvalet ve hamam böcekleri. Mavi yolculuktaki kaptan ve miçonun sevecenliği. Kahvaltıda bir arının üzerine oturduğu için iki gün doğru dürüst oturamayışı. İkinci gelişinde kaldığı pansiyonun adı Evim'miş. Aynen de öyle hissettirmişler. Piknik yapmışlar Türkbükü sahilinin boş kumsalında. ‘‘Şimdi Türkbükü'nde sahil, kumsal, boş meydan gibi şeylere rastlamak ne mümkün! Koyun gibi bir başından öbürüne, peşpeşe dizilmiş lokantalar, barlar, cafeler, meyhaneler, oteller. İki yanyana lokantanın müşterileri birbirlerinin yemek kokuları, müzikleri ve de dedikoduları ile sarhoş oluyorlar adeta. Kapısından bile giremiyoruz, önden bi 15 milyon geçiriyorlar adama.’’Peki öyleyse hala orada yaşamakta zoru ne? ‘‘Aslında çok basit; paparazzi-magazin programlarının dışında bir Bodrum var. Tırmanılmamış o kadar çok kayalık, dağ, görülmemiş o kadar çok tarihi yer, gizli saklı antik şehirler, kaya mezarları ve bir o kadar da dağda bayırda saklanmış köyler!’’ Bu yüzden ayrılamıyor Türkbükü'nden: ‘Evsahibem Sevim abla öyle deyipduru bana: Senin bu evden ölün çıkar gari! Hayırlısı, benden önce Türkbükü ölmese bari!’’

Karada marinasında boş yok

Karada bir yıl içinde Avrupa'nın ilk on marinası içine giren Bodrum'un tek marinası. Turban'dan devralındığında 375 tekne kapasitesi vardı; bugün 450 kapasiteye sahip olmasına rağmen, 500 tekneyi misafir ediyor. Marinaya gelen teknelerin yüzde 60'ı yabancı. Kışları yerli ve yabancı tekne sayısı eşitleniyor. Bu yıl tüm tekneleri alamadıklarını söyleyen Marina Genel Müdürü Ömer Karacalar anlatıyor: ‘‘Genellikle İngiliz, Fransız. Emekli zümre. İki yıldır İtalyanlar ve kuzey ülkeleri geliyor, Yunanlılar yavaş yavaş başladı. Yabancı yatçı, genelde sessizlik istiyor. Bodrum'un bildik gece hayatına karışmıyorlar. Yakıt ikmali yapıp ihtiyaçlarını karşılamak için birkaç gece kalıp koylara gidiyorlar. Daha çok yerliler Bodrum'un gece eğlencesine katılıyor. En büyük rahatsızlık gürültü.Bir de Bodrum çok hızlı gelişti, büyüdü. Bu büyümeyle gelen altyapı eksiklikleri var. Sık sık elektrik arızaları oluyor. Ve susuzluk büyük sorun’’.


Merkezde bir, çevresinde 10, toplam 11 belediye var (Bitez, Ortakent, Turgutreis, Gündoğan, Yalıkavak, Göltürkbükü, Konacık, Mumcular, Yalı, Gümüşlük)

Nüfus kış aylarında, tüm yarımadada 105, merkezde 35 bin. Yazın bu rakam 500-600 bin.

Son nüfus sayımına göre, sonradan Bodrumlu olanların oranı yüzde 65 civarında.

Yerliler nüfusun ancak yüzde 35'i.

Geçen yıl 700 bin yabancı, 350 bin yerli turist ağırladı. Bu yıl yüzde 40 artış görülüyor.

Genelde Kos'tan gelen günübirlik turist 55 bin.

Bodrum Ticaret Odası'na kayıtlı şirket sayısı 3 bin 288.

Esnaf Odası üyesine kayıtlı esnaf 7 bin. Bu sayı kışın bine düşüyor, yazın 10 bine çıkıyor. Son iki yıldır işyeri kapatanlar arttı.

Toplam otel, motel, pansiyon sayısı 934. Yatak kapasitesi 100 bin.

Cafe, bar, disko türü işletmelerin sayısı ise yazın 2000, kışın 40'a düşüyor.

Limana kayıtlı tekne sayısı 4 bin (Faal olan 1.500). Geçen yılki turizm gelirlerinin dörtte biri deniz turizminden. Sene başından bu yana Karada Marina'da 100 bine yakın geceleme olmuş (Bu yüzde 112 kapasite demek).

Geçen yıl bu sayı 75 bin civarında gözüküyor. Yani artış var.

Merkezde 7 bin konut var.

500 minibüs, merkezle beldeler arasında yolcu taşıyor.

Taksi sayısı 600.

Alo 155'e ve 156'ya gecede 50 civarında şikayet geliyor, çoğu gürültüyle ilgili.

Pazar yerlerinin hava parası üç milyar.

Günlük ortalama 350 ton çöp üretiliyor.

Yazları suç oranı artıyor (Son veriler: Yüzde 500). En çok işlenen suçlar, kavga, hırsızlık, kapkaççılık, trafik, taciz, tecavüz ve uyuşturucu... 4 hakim, 6 savcı, 4 katip, 1 icra müdürünün görev yaptığı Bodrum Adliyesi'nde 18 bin dosya karar bekliyor. Dosyaların 11 bini icra davalarıyla ilgili. Bodrum'da bir hakimin bir yılda bakması gereken dosya sayısı 2000'i buluyor (Makul sayı 200).

İki müze (Bodrum Kalesi, Mozelium), 10 sinema salonu, dört sanat galerisi, 4 tiyatro salonu var.

Halen üç hastane faaliyette: Bodrum Devlet, Özel Bodrum ve Universal hastaneleri. Bodrum Özel'de tam gün çalışan 19 uzman, 8 konsultan uzmanı ve 10 pratisyen doktor, 35 hemşire ve sağlık memuru, 9 teknisyen var. Yazın günde ortalama 100'e yakın poliklinik ve 10 civarında yatan hasta başvurusu oluyor. Universal'de, 16 uzman hekim, 25 hemşire çalışıyor. 18 yataklı yoğun bakım ünitesi, 52 tek kişilik odası var. Yatak kapasitesi 95. Günde ortalama 120-130 hasta başvuruyor; yarısı acil.

Bodrum'da çalışıyor köyünde oturuyorlar

Banu Topemre'ye göre Bodrum'da süzme alkolikler, süzme üçkağıtçılar, süzme entelektüeller var. Eşi Ateş Genç de ‘‘Türkiye'nin en derbeder kasabası Bodrum. Her yere moloz atabilir, istediğin yere çöp dökebilirsin. En derbeder ve belediyeleri en cahil kasaba’’ diyor.

Banu Topemre (32) Mimarsinan Üniversitesi Sahne Görüntü Sanatları Tiyatro Kostüm Dekor Bölümü mezunu. Biri resim atölyesi, diğeri modaevi iki güzel işi varmış İstanbul'da. Ancak sadece giderlere çalışmak, natürel yaşama isteği; annesi, kızkardeşi ve yeğeniyle birlikte Bodrum'a ulaştırmış yolunu. Önce Antalya'ya gitmişler ama ‘‘şehir elbisesi giydirilmeye çalışılan kasaba’’dan hemen kaçmışlar Bodrum'a: ‘‘Önce Turgutreis'e geldik. Bir kafeterya açtık. Yemek yapıp servis ediyorduk. Klasik müzik, newage çalardık, kütüphane vardı, herkes kitap okurdu. İstanbul'dan gelen genç, biz yaşlarda insanlardı müşterimiz. Muhtar hanımları da gelmeye başlamıştı, geceleri salep içmeye, gerçi müziklere pek alışamadılar ama...’’

Ona, bir Çinli'ye aynı öğünde üç porsiyon Çin yemeği sunma; İngilizler'e şapka uçurtan İngiliz müziklerini çalma zevkini tattıran Bodrum, aynı zamanda yıllarca Londra'nın ünlü Savoy Oteli'nde, Hilton Champain Bar'ında barmenlik yapmış, Charlie Chaplin'e, Kraliçe Elizabeth'e servis vermiş olan Ateş Genç'le de tanışmasına vesile olmuş. Şimdi Bodrum merkezde ev tekstili, giyim, vitray ve duvar boyası üzerine butik tasarımlar yapılan bir atölyeyi ve İçmeler tarafında bir küçük, salaş plajı işletiyor eşiyle birlikte.

Onlar, Bodrum'da çalışıp, dışında yaşayanlar grubundan. Evleri Kızılağaç köyünde, ağaçlar içinde. Topemre, Bodrum deyince, bunu anlıyor, barları, çılgın eğlenceleri değil: ‘‘Dostlarımızla komşuculuk oynuyoruz. Şömineyi sonuna kadar kullanıyoruz. Belgesel izliyoruz. Sinemaya az gidebiliyorum maalesef. Konserleri özlüyorum. Ama sıkılmıyorum. Müstakil yaşama lüksünüz hálá var burada. Baharın pembe beyaz olduğunu burada gördüm. Köydeyim, bakkala telefon ediyorum, Mehmet Ali Bey, minibüs gelirse beklesin diyorum, bekliyor. Ateş Londra'ya gidiyor, bir dönüm arazi içinde kalıyorum, bir kilometre yakınıma kimseyi sokmazlar. Bunlar çok önemli lüksler.’’

CHEROKEE'DEN ATILAN ÇÖP

Yine de her şeyin dört dörtlük olduğunu söylemek mümkün değil: ‘‘Bodrum'u Bodrum yapan naturelliği ve bohemliliğiydi. Salaş restoranlar, kaldırımların üzerinde kilimler vardı. Şimdi dev gibi refüjler yapıldı. Burası şehir mi şantiye mi belli değil. Kamyon tamircileri, havuz yapıcıları, kiremitçiler... Küçük sanayiden şehre giriyorsunuz. Dehşetli bir otogar. Ondan sonra görebilirseniz Bodrum'un bohemliğini görüyorsunuz.’’

SİT alanlarının villalarla doldurulmasına isyan ediyor. Öyle kızgın ki SİT kelimesinin son harfini değiştirip küfüre çeviriyor. Yarımada Çevreyi Doğayı Hayvanları Koruma Derneği kurmuşlar. Kızılağaç ormanlarını ‘‘Molozistan’’ yapmaya kalkanlara karşı mücadele veriyorlar. Ormanın ortasında kurulan et kesim yerini Kaymakam'a şikayet ettiklerini, ‘‘Bir daha görmeyeceğim’’ emri veren Kaymakam'ı bir süre sonra oradan et alırken gördüklerini anlatıyorlar. Çoğu şeye sinir mi yapsınlar, gülsünler mi şaşırıyorlar. Bazen, ‘‘Aaa Cherokee Jeep'den'den pet şişe atıldı, ha ha ha’’ yapıyorlar. Çoğunlukla espri yapacak halleri de olmuyor: ‘‘Yaz başlıyor, Gümbet'te dünyanın en iğrenç görünümlü su kamyonları, on dakikada bir turistlerin üzerinden geçiyor. Konacık'ta yol inşaatı haziran ayında başlıyor, turistleri asfaltlayacaklar neredeyse. Ya kardeşim bütün kış ne yaptınız? Bahaneleri de olamaz yağmur çamur diye, burası kurak bir yer.’’

Bu evin içinden Bodrum Sokağı geçiyor

Ordu'da doğan, liseyi Sarıkamış'ta bitiren, Ankara'da üniversiteye giden 40 yaşındaki Fuat Yıldız Bodrum'a ilk kez 1981'de ayak basmış. O tarihten bu yana, git gel, hep Bodrum var hayatında. Beş altı yıldır yerleşik. Bugüne kadar yapmadığı iş kalmış mı, bilinmez. Bir saymaya çalışalım: İlk işi yine Bodrum'da, deri mask yapımcılığı. Ardından, gümüş bilezikler, çantalar, Türkiye'nin ilk siperlikli eşarpları, Antalya Kalkan'da full çeken bir bar. İspanya'nın İbiza adasında mask satışı, iki kış Güney Afrika'da bir Jaguar'ın arkasında dönercilik... Ressamlık. Bodrum'da oto-galeri, pazarda tişört tezgahı...

Şimdi Bodrum'un Mumcular beldesine bağlı Meşelik köyü mevkisinde bir ev sahibi. Baştan aşağı kendisi yapmış. 1950'lerden, daha çok da '70'lerden eşyayla döşemiş. Salonun bir bölümüne de bir Bodrum Sokağı kondurmuş! İçinde de muhteşem bir Bodrum Barı: ‘‘Çünkü Bodrum'da barlar çok fena oldu, ben Türkçe pop dinlemiyorum. Burada kendi barımı yarattım. Kendi müziğimi çalıyorum.’’

20 dönümlük arazisinin içine yüzme havuzlu ikinci bir ev inşa ediyor; yaşadığı ev misafir evi olacak, kalan arazi de tarla. Sabahları kazmayı alıyor, ağaçlarıyla, sebzeleriyle zorlu bir çalışma temposuna girişiyor. Haftada bir-iki gün pazarda tezgah açıyor, bir günde bir memur maaşı, zaten fazla paraya gerek duymuyor. Kapının dışında tilkiler, yaban domuzları. Artezyen kuyunun suyu. Tarlada sebze. Kuzinede ekmek.

Ona göre gerçek Bodrum burası! Dostluktan öteye gidilmeyen bir Bodrum. İlk eşini, ikinci eşini, şu anki sevgilisi Belma Üngün'ü Bodrum'da tanımış. Söylediğine göre burası apayrı:‘‘Üretimse, üretim. Bir mask yapıp satmakla, kendi yetiştirdiğin bir meyveyle reçel kaynatıp arkadaşına hediye etmek aynı şey.’’ Aynı zamanda ‘‘ideolojiye uygun’’ bir hayat onlarınki. Evlerine sadece Türk malları giriyor. Malboro değil Bafra ya da Samsun içiliyor. Doğaya dönecek çöpler ayrıştırılıyor. Otomobil, bütün işler biriktirilip minimumda kullanılıyor.

ÇIT ÇIT ÇIT TUUU TURİZMİ

Nuran Altuğ kumaş desenleri üzerine aldığı eğitimini Yalıkavak'ın ‘‘Sanat Meydanı’’ nda kova boyayıp resim yaparak sürdürüyor. İstanbul'un kalabalığından Bodrum'a oranın kalabalığından da köye kaçmış. Ona göre, Bodrum'da sadece otel animasyonları, çılgın bar partileri yok ‘‘çıt çıt turizmi’’ de var.‘‘Okullar kapanınca, geliyorlar. Apartlarda bir odada sekiz kişi, yemek yapıp yiyor, sonra da çekirdeklerini alıp çıkıyorlar. Çıt çıt tuu, çıt çıt tuu...’’

BODRUM BODRUM DEĞİL ARTIK

Sekiz yıl önce Bodrum'a gelip, Türkbükü'nün ünlü Ship Ahoy'unda yemeği ilk başlatan Melek Boz, şimdi yine Türkbükü'nde Melek Boz Restaurant'ı işletiyor: ‘‘Ben burada sığınağımda gibiyim, koyun öbür tarafındaki köfte ızgaraları, müzik kakafonisini görmüyorum, duymuyorum’’ diyor.

Bir adresi bile yok

Altan Özer (38) 1986'da gelmiş Bodrum'a. Teknelere, otellere catering servisi veren bir firmanın ortağı olarak, tam beş yıl işadamlığı yaptığı Bodrum'da, o meşhur gece hayatını da dibine kadar yaşamış; gece onlara kadar iş, sonra bir banyo ve doğru barlara! Ardından bu bohem hayattan; köklü olmayan, biraz da kaypak ilişkilerden, sayısı çok ama bağlanılamayan kadınlardan sıkılış ve aile ortamı arayışı. 10 yıllık evlilikten sonra bir kere daha Bodrum sokaklarına ‘‘düşen’’ Özer artık istediğine ulaşmış. Kabuk halinde satın aldığı geleneksel Bodrum teknesini, tamamen kendi imkanları ve elleriyle sekiz ayda tamamlayıp, iki ay önce denize atmış. Orada bir hayatı var; evini yakında kapatıyor ve televizyonsuz, müzik setsiz, adressiz, faturasız hayatına hazırlanıyor. Eski ilişkilerden izole etmiş kendini; birkaç dostuyla, her şeye, olan bitene kızarak yaşıyor. Denize geçmesinin bir amacı da parayla ilişkisini tamamen minimuma indirmek, yavaş yavaş Bodrum'dan uzaklaşıp, aşağılarda bir yerde, önüne teknesini bağlayabileceği bir küçük ev bulabilmek ve orada kökleşmek.

DERDİM EN TAZE BALIK

Mehmet Yılmaz, İzmitli. Sanat Okulu Elektrik Bölümü mezunu. Türkiye'de müteahhitlik, ABD'de bulaşıkçılık, pizza ustalığı gibi işlerden sonra Güvercinlik'te atmış demiri. Şimdi işlettiği Dolphin Restaurant'ta bir ağacın altında nefis balık ızgaralar yapıyor, bundan sonraki derdi, insanlara en taze balığı satmak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!