Halki’ye yeni yıl merhabası

İlkbaharın ilk günü gibiydi 1 Ocak 2006.

Çocuklu, yeğenli, tombalalı, havai fişekli, dedeli, babaanneli bir yılbaşı kutlamasından sonra nedense her zamankinden dinç, erkenden sokaklardaydık. Uzun gecenin yorduğu tenha İstanbul’un bir ucundan diğerine hızla geçip, Fenerbahçe Setur Marina’ya geldiğimizde saat 10 gibiydi.

Denizin üzerinde parlayıp gözleri alan ılık güneş, rüzgársız havada direkleri kalem gibi sıralanmış yelkenliler, bizim gibi başka erkenciler; kimi teknesinde oturup kafa dinliyor, kimi mükellef bir kahvaltı sofrasının başında, kimi denize çıkmaya hazırlanıyor. Tekneye atlayamadığı için somurtarak o yana bu yana koşturan, arada korkusundan havlayan ama sonunda cesaretini toplayıp hızlı bir sıçrayışla tekneye binebilen tarçın rengi bir Golden Retriever; birazdan denize çıkacak iki kadınlı bir teknenin köpek dümencisi.

İlkbaharın ilk günü gibiydi 1 Ocak 2006.

*

Her yılbaşında yeni yıl sözleri verilir. Kilolarımdan kurtulacağım, Fransızcamı geliştireceğim, evde artık huysuzluk yapmayacağım falan... Bu sözlerin bazıları tutulur, bazıları yıl boyunca her hafta başında yeniden sessizce tekrarlanır; hep tekrarlanır. Taa ki yepyeni yeni yıl gelinceye kadar.

Geçen yılın başında Halki, marinanın çekek yerindeydi. İçi altüst edilmiş bir tekne. İlk kez tekne sahibi olan biri açısından çok gergin bir süreç, çünkü nasıl toplanacağı ve toplandığında düşlerdeki tekne olup olmayacağı meçhul. Maliyet o an itibarıyla belli, aynı zamanda büyük ölçüde belirsiz; sürekli artıyor, yeni sorunlar çıkıyor. Ne de olsa, 15 yaşında bir ahşap tekne. Onu da yapalım, bunu da yapalım derken fatura büyüyor...

Kalın naylon örtüler altında barınan Halki’ye geçen yılın ilk günü gittiğimizde çok soğuktu hava, titremiştik. Ortalıkta tabii ki kimse yoktu sabahın köründe.

Eğreti merdivenden Halki’ye çıktığımızda 2005 için birkaç söz vermiştim. Hakli, hayatımı tanımlayan önemli unsurlardan biri olacaktı; yıllardır ertelediğim deniz düşünü gerçekleştirme yolunda kararlı davranmalıydım, miskinlik yapmamalıydım, zamanımı daha doğru dürüst değerlendirmeliydim.

Geçen eylül ayına kadar her hafta sonu gittik Halki’ye. Mart sonunda denize indirdik. Bahar ile birlikte her fırsatta Halki ile denize çıktık, bazen yalnız, bazen arkadaşlarla. Evin bir bireyiymiş gibi Halki’yi hep özledik, yanına gidemediğimiz üç ay boyunca andık, hatta kavuşamamanın, onu ihmalin acısını çektik.

Sonuçta, 2005 sözlerinin önemli bölümü yerine geldi. Tutulamayanlar 2006’ye devredildi.

*

Halki’yi uzaktan tanımak kolaydır. Bir kere bakımlı ve güzel bir teknedir; camii de yerindedir, mihrap da. İkincisi, Avrupalıların yoğurt kabı dediği modern teknelerden farklıdır. Ahşap, eski ama denizci tasarıma sahip bir tekne olduğu için diğerlerinden kolaylıkla ayırt edilebilir. Üçüncüsü ise, canlı kırmızı tentesidir. Görmemek imkansızdır.

12 numaralı iskelenin başında, kızım Ütay "İşte orada" dedi. Oradaydı; üç aylık yalnızlığına rağmen çok güzeldi. Marinadaki kuşkusuz en güzel tekne. Merhaba!

İlkbaharın ilk günü gibiydi 1 Ocak 2006. Bu yaz kesin güzel geçecek Halki ile.

Amerika’yı ilk Çinliler keşfetti

Avrupalıların deniz keşiflerinin tarihi 15. yüzyıla uzanır. Bu tarihi yazanların bir bölümü, yüzyıllardır yaşadıkları topraklarda günün birinde keşfedilenlerin başına gelen felaketlerin ve yaşadıkları talanın, ilkel insanların uygarlaştırılmasının bir yan ürünü olduğunu iddia eder. Bir diğer boyut ise bu coğrafi keşiflerin aslında küreselleşme yolunda ilk adımlar olduğu iddiasıdır; bunu da gerçekleştiren, üstün ekonomik ve kültürel gücü ile uygar Avrupa’dır. Peki bu tarih o dönemi gerçekten olduğu gibi yansıtıyor mu? Şimdi bu tartışılıyor.

Dünyanın en büyük kütüphanesinde, Washington’daki Kongre Kütüphanesi’nde, geçen mayıs ayında düzenlenen bir sempozyumda, akademik tarihçilerin dört yıldır "deli saçması" diye nitelediği bir iddia tartışıldı. İddia sahiplerine göre, bize öğretilen tarih aslında yanlıştı çünkü Çin İmparatorluğu gemileri, Kristof Kolomb’dan 50 yıl önce Amerika Kıtası’na giderek orada koloniler kurmuşlardı. Üstelik bu gidiş gelişler ilk de değildi, yüzlerce yıldır sürüyordu. Dahası, Avrupalı káşifler bilinmeze yelken açmamışlar, Çinlilerin hazırladığı haritalardan yararlanmışlardı, nereye gittiklerini daha yola çıkarken biliyorlardı.

ÇİN’İN GÜCÜ

Öykünün başında, kahramanlarla ilgili bilgi vermek gerekiyor. Dünyadaki tüm ülkelerle ilişki kurup ticaret yaparak Çin’i zenginleştirmeye kararlı İmparator Yong Le ve onun Büyük Amirali Zheng He. Zheng He Müslüman bir Orta Çinli; Uygur olma olasılığı yüksek. Çocukken devşirilmiş ve hadım edilerek saray hizmetine alınmış.

Zheng He, 1405 yılındaki ilk sefere 317 gemide 28 bin mürettebat ile çıktığında gemilerinin en büyüğü 130 metre boyundaydı ve 1000 kişi taşıyabiliyordu. Kristof Kolomb’un 50 yıl sonra çıkacağı seferde en büyük gemi 15-16 metre kadar olacaktı. Zheng He, 1405-1433 arasında yedi sefere çıktı veya komuta etti. Arap Yarımadası’na gitti, hacı oldu. Oradan Afrika kıyılarına ulaştı. Hindistan, Vietnam, Endonezya, Kenya, Tanzanya ile ticaret ilişkileri kurdu. Dev hazine gemileri yabancı ülkeleri Çin’in zenginlikleri ile tanıştırıyor, bu ülkelerin büyükelçilerini Çin’e götürüyordu. Çin, işgal için yeni topraklara asker çıkartmak yerine küçük koloniler oluşturmayı ve ticareti yaygınlaştırmayı tercih ediyordu.

Gavin Menzies, İngiliz donanmasında nükleer denizaltı komutanlığından emekli olduktan sonra 2001 yılında, "1421: Çin’in Dünya’yı Keşfettiği Yıl" adlı bir kitap yazdı.

TARİHÇİLER RAHATSIZ

Menzies, kitabında, Çin donanmasının yalnızca kendi coğrafyasında değil, neredeyse tüm dünyada dolaştığını iddia ediyordu. Bunları da, akademik tarihçilerin yeterli olmadığını söylediği kanıtlara dayandırıyordu. Söyledikleri önemliydi çünkü Avrupa merkezli tarih yazımını altüst ediyordu. Aleyhinde web siteleri oluşturuldu, yazdığı kitap özellikle Anglosakson dünyada yerin dibine batırıldı ama çok satanlar listesinden uzun süre inmedi.

Sonra yavaş yavaş denge sağlandı. Önce Time dergisi 2002 yılında Amiral Zheng He’ye uzun uzun yer verdi. Sonra National Geographic, geçen temmuz sayısında "Çin’in Görkemli Donanması" başlığı altında uzun bir yazı yayımladı. Kongre Kütüphanesi’nde düzenlenen sempozyum da yazılanların safsata olmadığını, araştırılması gereken ciddi bir tarihsel belirsizliği ortaya koyduğunu gösterdi.

YENİ KANIT

Bu sempozyumun en önemli olayı, Avrupalıların ilk yerleştiği yerlerden Kanada açıklarındaki Cape Breton Adası’nın bir tepesinde Avrupalıların gelmesinden önce bir Çin kasabasının kurulmuş olduğunu kanıtlayan tebliğ oldu. Buna kimse itiraz edemedi.

Çin’in, seferlerin yüksek maliyeti nedeniyle içine kapanması, bu denizaşırı maceraya son verdi. O dönemin bürokratları tüm belgeleri yok etti. Çin geriledi ve Avrupa son 600 yıla yalnız o bölgede değil, dünyanın tamamında damga vurdu.

Çin, bugünlerde yeniden dünyaya açılıyor. Bir yanda, dünyanın dört bir köşesinde Konfüçyüs Enstitüleri kurma hazırlığında; hedef Çin kültürünü ve Çin dilini Anglosakson kültürel egemenliğinin karşısına dikmek. Diğer yandan da Amiral Zheng He, Çin’in ulusal bir kahramanı haline getiriliyor. Çin üniversitelerinde araştırmalar yoğunlaşıyor.

Bakarsınız yakınlarda bir gün bir Çinli tarihçi Yasak Şehir’in milyonlarca belgesi arasından çıkartacağı bir belge ile akademik tarihçiliği sarsar, ezberi bozar ve denizcilik tarihi yeniden yazılır.

(http://www.1421.tv)
Yazarın Tüm Yazıları