Halk müziÄŸinin Ä°stanbul beyefendisi Yücel PAÅžMAKÇI

Güncelleme Tarihi:

Halk müziğinin İstanbul beyefendisi Yücel PAŞMAKÇI
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 13, 2004 00:00

Aydın DoÄŸan Türk Halk MüziÄŸi Ödülü bu yıl akademisyen, saz sanatçısı, derlemeci, radyo programcısı ve koro ÅŸefi Yücel PaÅŸmakçı’ya verildi. Hayatını Anadolu ezgilerini gün ışığına çıkarmaya adayan PaÅŸmakçı repertuar ve üslup bilgisiyle Türk Halk MüziÄŸi’nin tartışmasız otoritesi. En zor uzun havaları bile notaya alabilmesiyle ünlü. Bir baÅŸka ilginç yönü de, halk müziÄŸi sanatçılarının genelde Anadolu yörelerinden çıkmasına karşın, onun dokuz kuÅŸaktır Ä°stanbullu olması. Ut çalınan, alaturka ve klasik müzik dinlenen bir evde büyüdü. Ortaokulda müzik notu ‘sıfır’dı, ama tesadüfler onu saza, türkülere baÄŸladı.PaÅŸmak, yani türkülerdeki ÅŸekliyle baÅŸmak, ayakkabı anlamına geliyor. Yücel PaÅŸmakçı’nın 17. yy’da Bursa’da yaÅŸayan büyük dedesi Hüseyin Çelebi ayakkabıcıydı. MesleÄŸi sonraki dokuz kuÅŸaÄŸa isim verse de, ailede ondan baÅŸka ayakkabıcılık yapan olmadı. Tüm bunları Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü mezunu Şükriye DikilitaÅŸ sayesinde biliyoruz. 1948’de okulu bitirme tezini PaÅŸmakçı Ailesi’nin soy aÄŸacı üzerine yazmış. Hüseyin Çelebi’nin 1694’te doÄŸan oÄŸlu Mehmet Efendi okuyup farklı bir meslek edinmek amacıyla Ä°stanbul’a geldi. Ä°ÅŸte bu soydan 300 yılda tam 9 ÅŸeyhülislam, kadılar, askerler, bürokratlar yetiÅŸti. 19. yy’ın sonuna gelindiÄŸinde ailede soyadını sürdürecek tek oÄŸul kalmıştı: Medine Mutasarafı Hüseyin Zeki Bey. Onun tek oÄŸlu Kemal 1901’de, Medine’de doÄŸdu, erken yaÅŸta askerlikten emekli oldu. Ä°stanbul, Fatih’teki ailesinin yanına yerleÅŸti. Babasının sokakta oynarken görüp beÄŸendiÄŸi 16 yaşındaki Fatma Huriye Hanım’la evlendi. 1933’te kızları Ä°nci, 1935’in 24 AÄŸustosu’nda ise tek oÄŸulları Yücel dünyaya geldi.MÃœZÄ°K TUTKUNUBÄ°R AÄ°LEDE BÃœYÃœDÃœFatma Huriye Hanım çocukluÄŸunda piyano çalmış, sonra ut öğrenmiÅŸti. Evde de ut çalardı. EÅŸi ise radyo meraklısıydı. Sesini beÄŸenmediÄŸi için lambalı radyoların biri gider, biri gelirdi eve. AkÅŸamları canlı yayınlanan fasıllar kaçırılmaz, klasik müzik programları dinlenirdi. Sünnet hediyesi olarak oÄŸullarına ağız armonikası aldılar. Onun aklı ise izcilikteydi. 1946’da, YeldeÄŸirmeni Ortaokulu’nu bitirdiÄŸi yıl bütün bir yaz cebir kitabındaki problemleri baÅŸtan sona üç kez çözdü. Deniz Lisesi sınavını 600 aday arasında 18’incilikle kazandı. Bahriye mektebine 118 numarayla kaydı yapılmıştı ama iÅŸler beklediÄŸi gibi gitmeyecekti...‘Okulun ilk iki ayı deneme süresiydi. Memnun olmayan vazgeçebiliyor, yerine yedek listeden biri alınıyordu. Babam her hafta Heybeliada’ya, okulun kapısına kadar benimle gelirdi. Yatılı okula alışamadım. Ailemi çok özledim. Babam mahzun halimi fark etmiÅŸ, deneme süresinin son gününde Deniz Lisesi’nden alıp HaydarpaÅŸa Lisesi’ne yazdırdı.’Aradan yarım asır geçse de babasını anlatırken hálá gözleri yaÅŸarıyor Yücel PaÅŸmakçı’nın. Kemal Bey öyle bir baba ki kolay unutulmayacak cinsten. Çocuklarını hep destekleyen, onurlarını kırmayan, oÄŸlunu zararlı dostluklardan koruma adına tüm arkadaÅŸlarını evine davet edip çilingir sofrası kurabilen bir ebeveyn.BAÄžLAMANIN SESÄ°NÄ° Ä°LK O GÃœN KEÅžFETTÄ° Ortaokulda müzikten ‘sıfır’ alan Yücel, HaydarpaÅŸa Lisesi’ne baÅŸladıktan sonra da tüm ilgisini izciliÄŸe yöneltti. BaÄŸlama ve türkülerle tanışmasını da izciliÄŸe borçlu.‘Üçüncü sınıftaydım. Bir gün okulda arkadaşım Yıldırım Alpago’yu arıyordum. Odalardan birine kapanmış, çalışıyor. Kapıyı açtım, baÄŸlama çalıyordu. BaÄŸlamayı o gün gördüm, dinledim. Çok etkilendim. Yatılı okuyordu Yıldırım. Babamla konuÅŸup bizim evde kalmasını saÄŸladım. Yaz tatilinde dayımın bir arkadaşından ödünç alıp saz çalmayı denedim. Uzunçarşı’ya gidip bir Ermeni ustadan 12,5 liraya ilk baÄŸlamamı aldım. Eve dönüp 1951 yazı boyunca gece gündüz çalışmaya baÅŸladım. Annem, ekmek paranı mı kazanacaksın bu sazla, neden bu kadar çalışıyorsun, diye sormuÅŸtu.’Bu tutku nedeniyle bir yıl okula gitmedi. Arkadaşıyla çalıştı, yeni türküler öğrendi. Eminönü Halkevi’nde Necati BaÅŸara’nın topluluÄŸuna katıldılar. 1954’te liseden mezun olup Ä°ktisat Fakültesi’ne girdi. ‘Müzisyen olmayı kesinlikle düşünmüyordum. Ä°stanbul Radyosu saz sanatçısı sınavı açtı. 25 Temmuz’da girdim. Kazanacağımı hiç düşünmemiÅŸtim.’Mesut Cemil, Muzaffer Sarısözen, Cevdet ÇaÄŸla, Refik Fersan vardır radyo jürisinde. PaÅŸmakçı, Isparta ZeybeÄŸi çalar. 250 kiÅŸi arasından seçilen dört genç arasına girer. Ä°ki yıl boyunca hem okula gider hem de radyoya. Muzaffer Sarısözen’den, Ahmet Yamacı’dan dersler alır. Her ikisi de nazik, babacandır. Sayelerinde türkülerle gönül bağı daha da güçlenir.YÄ°NE BÄ°R TESADÃœFBU SEFERKÄ° AÅžK1956 yılında arkadaşının ricası üzerine gittiÄŸi düğünde, sahneden izleyicilere bakarken hayatının aÅŸkıyla göz göze gelecektir. Fatih’ten Ãœsküdar’a kadar takip edip adresini saptar genç kızın. Birkaç hafta sonra Nuray’a hayatının sürprizini yapar. Kuzeninin baÄŸlama öğretmeni olarak kapısını çalar, evlerine gidip gelmeye baÅŸlar. Ardından babasını gönderip istetir, evlenirler. Düğünden önce Yücel PaÅŸmakçı okula ara verip askere gitmiÅŸtir. Hadımköy’deki Ekmekçi Bölüğü’nün teÄŸmeni görev süresince baÄŸlama çalışmalarına devam eder.1958’de, tezkereyi alıp Hukuk Fakültesi’ne yazılır. Fakat hiç beklemediÄŸi anda babası ölür, iki evin geçimi ondan sorulacaktır artık. Radyoyu bırakmaz. Bu arada muhasebecilik yapar, okuldan ayrılıp Eminönü’nde plastik imalathanesi açar, düğme ve ilaç kutuları üretir. Bir yandan da Ä°stanbul Belediye Konservatuvarı Halk MüziÄŸi Ä°cra Heyeti’nde çalışmaktadır.Önündeki 10 yıl, onun için çok zorlu geçecektir. Yine de türkülerden ayrılmaz. Yaz tatillerinde gittiÄŸi yerlerde derlemeler yapar.1972’de, o dönem Ä°stanbul radyosunda Türk Halk MüziÄŸi ve Oyunları Åžubesi Müdürlüğü’nü yapan Nida Tüfekçi, ‘Ben Ankara’ya gidiyorum, Ä°stanbul Radyosu’nu sen üstlen’ deyince tüm iÅŸlerini bırakıp ÅŸube müdürü olur. Radyoya yöre ozanları gelmekte, hiç duyulmadık türküler söylenmektedir. PaÅŸmakçı bunları notaya aktarır. ArÅŸiv fiÅŸlerinde derleyen bölümüne kendi adı yerine ‘THM Åžubesi’ yazar. Sadece radyonun dışında derlediÄŸi türkülere imza attığı için, arÅŸivlerde derleyen olarak kendisinin gözüktüğü türkülerin sayısı 400 olarak kalır.1979’da, PaÅŸmakçı’nın TRT’deki ‘kızak’ günleri gelir. Uzman kadrosuna atanıp, bir kenara bırakıldığı dönemi müthiÅŸ bir projeyle deÄŸerlendirir: ‘1920’lerden 1950’lere kadar Anadolu’dan derlenen 10 bin civarında ezgi TRT arÅŸivinde, balmumu silindirler ve taÅŸ plaklarda duruyordu. Ankara Konservatuvarı’yla konuÅŸup onların yardımıyla hepsini banda aktardık. Üç yılda bu ezgileri ikiÅŸer kez dinleyip notaya geçebilecekleri saptadım. Bazılarını ben notaya aktardım, diÄŸerlerini TRT’nin uzmanları. Bu sayede repertuardaki türküler 5 bini buldu.’Aynı dönemde TRT’nin ‘diskotek tasfiyesi’ operasyonuyla hurdaya satılmak üzere ayrılan eski kayıtlar arasında çok önemli eserler bulur, bunları yeni ses sistemlerine aktarır, yeniden arÅŸivler. 1983’te Ä°TÃœ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’na geçer. 2000 Eylülü’nde emekli olana kadar Temel Bilimler Bölümü THM Ana Sanat Dalı BaÅŸkanlığı’nı yürütür. Bu arada dersler verir. SAZINLA SARHOÅžEÄžLENDÄ°RME OÄžLUMMemuriyetten emeklilik PaÅŸmakçı’nın öğretme arzusunu tüketmedi. Solfej ve repertuar derslerini Haliç Ãœniversitesi Konservatuvarı ve Bursa BüyükÅŸehir Belediyesi Konservatuvarı’nda sürdürüyor. Bursa’da kurduÄŸu koroyla konserler veriyor.Öğrencilerinin dışında PaÅŸmakçı’nın baÄŸlamasını duyanların sayısı pek fazla deÄŸil. Çünkü sadece konserlerde ve arkadaÅŸlarının ailece bulunduÄŸu toplantılarda çalıyor. Hayatı boyunca sadece iki kez gazinoda sahneye çıktı, o da paraya çok ihtiyacı olduÄŸu için. Nedeni, babasının vasiyeti: ‘Sazınla sarhoÅŸ eÄŸlendirme oÄŸlum...’Bununla birlikte, ramazan hariç, akÅŸamları iki duble ‘aslan sütü’ içmeyi sever. Evine misafirlerin gelmesini, baÄŸlamanın her türüyle birlikte amatörce tambur çalmayı, aile arasındaki sazlı sözlü toplantılar yapılmasını da... Derleme yaparken kurallarını bir yana bırakıp ortama uyar. Bazen bir balıkçı meyhanesinde, bazen bir köy kahvesinde çalar, çevredekileri ÅŸevke getirip yöredeki otantik ezgileri toplar. Ãœnlü türkücülerin aÄŸzından Türkiye’ye marÅŸ olan birçok türkü bu çabalar sonucu derlenmiÅŸtir. ‘Bir Fırtına Tuttu Beni’ 98 yaşındaki göçmen Fatma Çil’in, ‘Bir YiÄŸit Gurbete Gitse’ Keskinli bir genci, ‘Dam Ãœstüne Çul Serer’ Sivaslı aşığın ses daÄŸarcığından çıkar.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!