Hafta sonu babişleri

Yani babaları. Baba denilince zaten ağzından kelime çıkamayanlardanım. Susan, sonra da sustuğuna yananlardanım.

Haberin Devamı

Ağlamakla dolu içim, küçük bir yanım ise gülmekle. Neyse, hafta sonu babalarını severim ben... Kendim için değilse de kendim gibi sevgi arayan kadın dostlarım için. Hatta yazdım bir kere, hafta sonları gidin dedim bilindik sebze meyve her bir şeyi satanlara.
Adam hafta sonu alışverişteyse bekar, elinde liste varsa kesin bekar. Hele arabası bira, kuruyemiş, cips doluysa bingo!
Sonra dedim gidin hafta sonları DVD satanlara; adam savaş filmi değil aşk filmi, komedi filmi alıyorsa kesin bekar.
Neyse dedim ama siz yaptınız mı bilemedim. Şimdi yeni hafta sonu babaları türedi.Aslında onları hâlâ onlara gıcık olan boşanmış eşleri türetti.
Helal olsun bu hatunlara.
Amma benim sıkıntım başka. Bizi de düşünün ey kadın kuvvetleri! Çünkü şöyle oluyor; Kız çocuğunuzu hafta sonu eski kocayla kuaföre yolluyorsunuz... “İşim vardı, ben götüremedim, götür saçını kestir, onu ettir, bunu ettir.” İyi hoş da biz kadınlar her hafta sonu kuaförden bir medet umduğumuzda sizinkilerden birini karşımızda görmek zorunda kalıyoruz.
Ayağım, elim suda, nereye uzatsam değiyor bir adama. Adam da güya bakmıyor bir tarafa. Elinde gazete, güya spor sayfasında.
Git, dolaş da gel yok, kızlar bırakmıyor tabi ki. Ben olsam ben de bırakmazdım valla.
İyi ama hafta sonları burnumuzda bitmeseniz, karınızı çıldırtacak her ne halt yediyseniz gönlünü alıp şunu deseniz; “Köpeğin olayım, servetimi ayağına dökeyim ama ne olur bizim kızın şu kuaför işlerini hafta arası halletsen şekerim, ilk göz ağrım, balım, unutamadığım karıcığım...”
Alemsiniz hatunlar, hafta sonu kızlarınızı özellikle kocalarla yolluyorsunuz, sıkı intikam oluyor da olan bize oluyor.

Haberin Devamı

Seni ben doğurmuş olamam

Kim dedi bunu, kime dedi? Elbette ki benim annem, gestapom, bana dedi.
Ettiğim şu (daha doğrusu etmek üzere yoluna girdiğim):
Ben manken ve de fotomodel oluyorum. İkisi de bir günlüğüne. Kendimi bildim bileli vardı bu içimde.
Bakardım yurtdışındakilere, sonra bakardım canlarım olan gerçek mankenlere... Ender Cerci’ye, Başak Gürsoy’a, Şükran Serter’e, Yelda Saner’e, Sevgi Artın’a... Bu fıstık hatunların dibinde büyüdüm ben.
Annemin de boyu onlar kadar, hatta en uzunlarındandı ama arkadaşlarını, babamın arkadaşlarının eşlerini sadece seyretmekle kaldı, gestapo ya işte. Eh haliyle kaçtı aklım bir yerlere.
Boy desen yaş yedi; ben 1.67. İki-üç teklif geldi alışveriş yaptığım yerlerden, bizimkilere söyleyince sandım evlatlıktan reddedilmeden önceki son dakikalarım.
Amma kader neyler eder, isteğini gerçekleştirir. Ha, bu sefer de ben istemiyorum ama arkadaşımı kıramıyorum.
Kıramıyorum derken demeyin, “haha bayılmışsındır” diye. Bayılmadım, ha 10 sene önce belki takla atardım ama şu an ben 1.74 ve 63 kiloluk bir nur topuyum. Bacaktan başka beni bir de saçlarım kurtarır. Hahha mayo defilesi bir de!
Neyse üstümü, başımı öyle bir saracakmış ki hiçbir yerim gözükmeyecekmiş. Tanımayan suratımı dahi seçemeyecekmiş. “Eeeee o zaman neden ben?” dedim. “Ayşe Aral’ımsın çünkü” dedi.
İş bununla da bitmedi, mayıs ayında bir dergiye de kapak olacağım. Olur da alırsanız almayın diye şimdiden adını vereceğim: VIP Etiler.
Beni en heyecanlandıran tarafı gelin olacakmışım. Puuu... Ben gelin olalı, gelin olduğumu unutalı ne çok zaman geçmiş üzerinden, bakarsınız uğurlu gelir.
Ben gider; bol selülit kremi sürer, bir süre aç yaşar, balon göbeğimi indirmeye bakarım; ördek yürüyüşümden kurtulmaya çabalarım. Olmadı, saçımı başımı yolar Seval Birinci.
Not: Seval Birinci’nin mayıs sonunda Kıbrıs’ta yapacağı defilede baş manken olarak podyuma çıkacağım. Seval aynı zamanda aylık yayınlanan VIP Etiler dergisinin moda editörü. Mayıs sayısında da beni kapak yapacak.

Haberin Devamı

Tekin Aral

19 Nisan, 41 yıllık ömrümün en kötü günü.
Bundan tam on üç yıl önce bugün babamı, canımı, sırdaşımı, aşkımı, hayatımın adamını, canımın, ömrümün yarısını kaybettim.
Durumu ağırdı ama “iyileşecek” diyordum, “Teko bu, güçlüdür, bırakıp beni asla gitmez.”
Hastaneden eve döndüm, üstümü değiştirip geri gideyim diye. O sırada çaldı telefon... Gezin Üründül, “Ayşe” dedi, “gel gel, babanı kaybettik.”
“Mok vardı” dedim, “kıyafet değişmeye gittin, niye son nefesinde yanında değildin?”
“Üzülme” dediler, “belki de özellikle böyle istedi, son nefesini verirken yanında olmanı arzu etmedi.”
Sarıldım, sarıldım sarıldım...
Sonra uzun sürelerce, yıllarca kayboldum. Kendime hâlâ gelemedim ve de hiç gelemeyeceğim.
Seni çok ama çok özledim. Canım babam benim.

Haberin Devamı

Gamze ve Efe

Bu iki güzel yavru hayatta kalmak için ilik bekliyorlar, daha önce Efe’den bahsetmiştim. Aşağıdaki linkte de Gamze’nin blogu var. Okuyun ve elinizden geleni yapın, olur mu? http://gamzeakbas.blogspot.com/

Yazarın Tüm Yazıları