Hafif ve neşeli şehir NICE

İki hafta sonunda evli evine köylü köyüne dedik ve köydeki evlerimize döndük.

Via İstanbul.

Dönüş yolunda okumak gafletine düştüğüm gazeteler ve transit salonundan alelacele geçip Bodrum uçağına yetişmeye çalışırken camların ardından gördüğüm İstanbul, yağmura çamura ve kasvete bulanmış çehresiyle on beş günde zar zor hafifleyen ruhumu yeniden üşüttü.

İçime asfalt döküldü...

Bu mu benim canımdan çok severim dediğim şehir?

Bu mu canımdan çok sevdiğim memleket?

Belki Bodrum daha iyidir.

Anesteziyi biraz daha uzatabilir.

Daha güneşli, daha ferah, daha gamsızdır.

Orada kaldığım on beş gün süresince ne gazete okudum ne televizyon izledim.

Yolum arada sırada ılık eylül güneşi altında kahvelerini yudumlayarak Nice Matin okuyan adamların yanına düşmese ve gözüme iri puntolu manşetler ilişmese dünyada ne olup bittiğinden hiç mi hiç haberim olmayacak.

Gözüm ilişti de haberim mi oldu? Yoo.

Ne Sarkozy’nin her gün yumurtlamayı vazife bildiği herzelerden ne Kore’yi alan sellerden eser var. Varsa yoksa Nice ve sorun denilebilirse eğer şehrin çözüm bekleyen sorunları: Yapımı altı ay süren yaya yolundaki çöp tenekelerinin azlığı, okul önlerindeki geçitlerin yenilenmeyen çizgileri, belediyenin söz verdiği halde yerine getirmekte geciktiği bir hizmet, Sain Paul’de Vence’da turist otobüslerine ayrılan yerin darlığı gibi çözümü zor (!) yığınla sorun.

Sorun diye belledikleri de Nice gibi.

Hafif, neşeli.

İkliminden mi, ne Paris gibi büyük ne Fransa’da yüzlercesine rastlanan kasaba irisi şehirler gibi küçük olmayan ölçüsünden mi neden bilinmez, Nice gerçekten de hafif ve neşeli bir şehir.

Ayrıca bakımlı, güzel, alımlı.

Gelgelelim yaşlı.

Başkentin soğuğundan, koşturmasından bıkıp usananlar kadar küçük şehirlere sığamayanlar da emekli olur olmaz Fransa’nın beşinci büyük şehri olan Nice’in yolunu tutuyor anlaşılan.

Yaşlısı genci sabah gözünü açar açmaz kıyıda yürüyüşe çıkıyor. Kıyı boyunca uzanan kaldırımlarda tekerlekli iskemlelerinde hava almaya çıkanlar kadar paten ve kaykaylarla akrobasi yapanlara da rastlanıyor. Çakıllı halk plajları bornozlarıyla evlerinden çıkıp gelen insanlarla dolu. Yatıp güneşlenenler, bin kulaç atmayı vazife bilenler, dalanlar, çıkanlar, yanar döner yelekleriyle adım başı yükselen kulelerde Şile’deki gibi sık boğulma vakası olmadığından sıkıntıdan patlayarak oturan cankurtaranlarıyla plajlar da en az kaldırımlar kadar hareketli.

Sonraki iş her sabah kurulan çiçek pazarından çiçek, sebze, zerzevat almak.

Günlük mübayayı izleyen saatler ise soluklanma saatleri.

Ya evlerin çiçekli balkonlarına atılmış şezlonglarda ya Adliye Sarayı’nın önündeki meydanı çevreleyen teraslarda soluklanma.

Öğle yemeği Nice’liler için, şehrin tüm lokantalarını tek boş sandalye kalmamacasına doldurduklarına bakılacak olursa ayin gibi. Akdeniz mutfağının en iyi örneklerini sunmakla övünen lokantalarda iğne atsan yere düşmüyor. Deniz mahsullerinden kabak çiçeğine varıncaya dek tüm sebzelerin bol sarmısak, bol zeytinyağı, bol otla pişirildiği, dil balığından levreğe, ıstakozdan midyeye tüm deniz ürünlerinin baş tacı edildiği Akdeniz mutfağının tipik ve inceliklikli örneklerinden biri Nice mutfağı. Çevredeki bağları ve şatolarıyla övünen ve yöresel şaraplar tüketen Nice’lileri gastronomi alanında gururlandıran sadece mutfaklarının lezizliği değil, o mutfağı dünyaya tanıtan ünlü şeflere de sahip olmaları.

Öğleden sonraları bütün Akdeniz şehirlerinde olduğu gibi uyku zamanı.

İşe gitmek zorunda olan garipler ve şehri basmadıkları tek kaldırım taşı bırakmamacasına dolanan turistler dışında herkes siestaya çekiliyor.

Ve siesta biter bitmez, saat beş sularında hayat yeniden hareketleniyor.

Gece bütün Akdeniz şehirlerinde olduğu gibi eğlenceye gebe.

Kumarhaneler, barlar, gece kulüpleri, diskolar.

Elinize nereye gitmeli meali bir dergi aldığınızda seçeneklerin çokluğu karşısında diliniz tutuluyor.

Gittim mi? Hayır.

Gün boyu öyle çok dolaşıyor ve öyle yoruluyorduk ki, akşam ancak bir lokma yemeğe mecalimiz kalıyor ve kendimizi eve atıyorduk.

Bir kez Monte Carlo’da bir kez de Cannes’da geceye değil ama gecemsiye daldık.

Ama Cannes ve Monte Carlo haftaya.

Şimdi yolu olur da yolu Nice’e düşecek olanlar olursa diye naçizane öneriler, adresler...

ORTAÇAĞ KASABASINDAKİ MODERN SANAT MABEDİ

Saint Paul de Vence, Nice’in hemen yanı başında, dağ tepesinde kurulmuş bir ortaçağ kasabası. Taş kale, taş kule, taş evler, taş sokaklarıyla bu kasaba yirminci yüzyıl başında Fransız sanatçıları tarafından keşfedilip duyurulduğundan beri bölgeye gelen bütün gezginlerin gözdesi olmuş. Fazla turist var, evet. Ruhu kaçmış, evet. Eski galerilerin yerini ıvır zıvır satan dükkanlar almış, ona da evet ama gene de gidip görülmeli. Ve öğle yemeği vadiye kuşbakışı bakan, tahta masaları zamanında orayı mesken tutan sanatçıların imzalarıyla süslü La Colombe d’Or’da yenmeli. Yemek sonrası biraz kasaba sokakları arşınlanmalı, her köşe başında satılan sepetlerden, şemsiye gibi şapkalardan alınmalı, eski günlerin anısına bir adet lavanta kokusu edinilip doğruca Maeght vakfının yolu tutulmalı. Modern Sanatın mabedi vakıf, kapılarını kapadığında ise şaşkınlık ve hayranlıktan açık kalan ağız Toile Blanche’da içilecek bir yudumla kapanmalı.

Colombe d’or Tel: 0033 493 32 80 02

Toile Blanche: 0033 493 32 74 21

GÖZDE MEKAN LA PETITE MAISON

Akşam yemekleri için eğer Nice’de kalınacaksa ne yapılmalı ne edilmeli La Petite Maison’a gidilmeli. İçi de kaldırım üzerine yayılan masaları kadar hoş olan La Petite Maison, sanırım kentin en gözde lokantalarından biri. Rezervasyon şart. Ama rezervasyonu olmayanların bile kuyrukta bekleyerek sonunda o nefis yemekleri yemeleri mümkün. Üstelik önde arkada bekleşenlerle edilen sohbet de cabası. Truffe’lü risotto, incirli ılık foie gras, kaya balığı çorbası ha-a-a-rika!

11 rue Saint François de Paule Tel: 0033 493 92 59 59

ALAIN LLORCA’NIN ÜNLÜ MOULIN DE MOUGIN’İ


Veee Moulin de Mougin. Alain LLorca’nın iki yıldız Michelin lokantası. Adı üstünde eski bir değirmen olan mekan, Nice’in efsane otellerinden Negresco’da yıllarca çalıştıktan, bir o kadar da Alain Ducasse’ın yardımcılığını yaptıktan sonra kendi kanatlarıyla uçmaya başlayan LLorca’nın lokantası. Tadımlık mönüsü 13 yemekten oluştuğu ve yenilip bitirilmesi yaklaşık dört saat sürdüğü için aç gözlü davranmamakta fayda var. Şarap listesi, benim diyen şarap severlerin ağzını sulandıracak zenginlikte. Yemeklere gelince... Böyle tatlar tarif edilemez. Ya yenilir, ya yenilmez.
Yazarın Tüm Yazıları