Hadi Uluengin: Federal Avrupa mı?

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

CUMA gününden beri Yaşlı Kıta başkentleri hop oturup, hop kalkıyorlar... Normal, çünkü Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer resmi ağızların çoktandır telaffuz etmek cesaretini gösteremediği tabu bir deyimi kullandı:

Federal Avrupa!

Cermen diplomat, şu anki AB'nin gerçek temellerini atmış olan ve Mayıs 1950 tarihini taşıyan ‘Monnet - Schumann Deklarasyonu’nun ellinci yıldönümü nedeniyle Berlin'deki Humboldt Üniversitesi'nde yaptığı önemli konuşmada, eğer söz konusu ‘Deklarasyon’un ruhuna ve hedefine sadık kalınacaksa Topluluk'un yakın gelecekte bir federasyon şekillendirmek zorunda olduğunu vurguladı.

‘Yalnız şahsı adına ve hükümetini bağlamayan görüş ifade ettiğini’ ısrarla belirtse bile statüsü itibariyle ‘yerinde ağır bir taş’ olan Fischer önce, Brüksel'in ulus devletlerle çelişmeyen fakat onları tamamlayan ortak yasama ve yürütme mekanizmalarıyla donanmasını istedi. Sonra da, bunun ancak mevcut üye ülkelerin ‘öncülerini’ kapsayan ve motor rol oynayacak bir ‘çekirdek grubun’ kendi arasında yeni bir anlaşma imzalamasıyla mümkün olabileceğini kaydetti.

Dolayısıyla, gazete başyazılarından kançılarya açıklamalarına, konu cumartesi sabahından itibaren hemen tüm ‘siyasi Avrupa’nın gündemine oturdu.

* * *

ASLINA bakarsanız, Alman Dışişleri Bakanı'nın çağrısı ‘yeni bir çıkış’ oluşturmuyor.

Başta eski AB Komisyonu yöneticisi Jacques Delors, bir dizi devlet adamı ‘çok vitesli Avrupa’ veya ‘halkalar teorisi’ adı verilen ve bugün Joschka Fischer'in sahiplendiği görüşleri daha on yıl öncesinden ifade etmişlerdi.

Ancak, hem ‘Doğu’ya açılma' politikasının takıntıya dönüşmüş olmasından; hem Fransız - Alman çiftinin arasına ‘kara kedi’ girmesinden; hem de Londra'nın hiçbir ‘çekirdeği’ hazmedemesinden dolayı, yukarıdaki ‘teorizasyon’ epey süre tu kaka edildi. Hatta unutuldu...

Ve şunu bilelim ki, su katılmamış bir ‘Avrupacı’ ve ‘frankofil’ olan Berlin diplomatı eğer Humboldt Üniversitesi'ndeki konuşmasıyla eski tartışmayı tekrar başlatmak ihtiyacını duyduysa, bunun nedeni AB'nin tıkanmış olmasıdır !

* * *

EVET AB tıkanmıştır ve bu esas olarak ‘ufuksuzluk’tan kaynaklanmaktadır.

En önce, kiminle olursa olsun, her türlü ‘genişleme’ Ortak Pazar'ı ilk baştaki ‘Avrupa ütopyası’ndan biraz daha uzaklaştıracaktır.

Çünkü, ne mevcut mekanizmalar böyle bir sıkleti kaldırmaya, ne de muhtemel yeni üyeler ‘eskilerine’ ayak uydurmaya hazırdır.

Dolayısıyla, bugünkü gidişatın esas doğrultusu siyasi içeriği boşalmış ve sadece ekonomik ağırlık taşıyacak bir ‘serbest mübadele birliği’ yönündedir ki, Fischer'in de vurguladığı gibi, böyle bir perspektifin 50. yılı kutlanan ‘Monnet - Schumann Deklarasyonu’nun hedefiyle bağdaşması mümkün değildir.

Yukarıdaki manzara karşısında ise iki alternatif vardır:

Bir: Vakıayı kabullenmek ve İngiltere ve İskandinavya ülkelerinin başını çektiği ‘gevşek AB’ projesinde birleşerek, durumu kör topal idare etmek.

İki: Tam tersine, Alman Dışişleri Bakanı'nın tekrar gündeme oturttuğu ‘halkalar teorisini’ devreye sokarak, ‘çekirdek üyeler’den yeni bir ‘nüve’ oluşturmak ve tedricen, bir ‘Avrupa Federasyonu’na doğru rota kırmak.

Peki, ‘adaylık statüsü’ kazanmış olan Türkiye açısından bakıldığında söz konusu iki temel alternatiften hangisi daha evladır ?

Avrupa Joschka Fischer'in başlattığı tartışmayla çalkanırken, ben de bu çok önemli soru hakkındaki ‘beyin cimnastiğini’ yarına bırakıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları