Hadi Uluengin: Dil, kültür ve üç alternatif

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Önceki hafta yazdığım gibi, ‘Avrupa Azınlık Dilleri Sözleşmesi’nin Fransa Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi bu ülkede yoğun tartışmalar yarattı.

Aşağıda, Grenoble Üniversitesi profesörü ve Avrupa Konseyi danışmanı Jacques Renard'ın ‘Liberation’ gazetesinde ‘Çoğulculuk sınırlarımızın içinde de geçerlidir’ başlığıyla yayımladığı çok önemli makaleyi tercüme ediyorum.

Fransa yerine Türkiye kelimesini koyarak okumak gerekiyor.

* * *

‘DEVRİMCİ mirastan doğmuş bir evrensellik kavramı üzerinde yükselen Cumhuriyetçi model milletin ve yurttaşlığın tanımını kapsar. Tek ve bölünmez olan Cumhuriyet salt bireyleri tanır. Grupları asla tanımaz.

Bu modelin yaşadığı ‘bunalım' aşağıdaki bazı faktörlerle açıklanabilir:

Devletin rolünün hem adem-i merkeziyetçiliğin, hem Avrupa inşa sürecinin, hem de küreselleşmenin etkisiyle zayıflaması.

Belki kalıcı olmaktan ziyade geçici olmak kaydıyla, Fransız tipi uyum - özümseme (politikasının) karşılaştığı güçlükler.

İnayetli devletin (sosyal güvence kastediliyor) gerilemesi; toplumun evrim geçirmesi; kültürel hareketlerin ve bireyciliğin yükselmesi.

Söz konusu krizi çözümlemek için üç ana doğrultuya yönelmek mümkündür.

* * *

BİRİNCİSİ camiacılıktır. Bu, grupların özel kimliklerini tanımakla yetinmez. Onların özerkleşmesini ve grup olarak sıralanmalarını da kabul eder.

Söz konusu yaklaşım Fransız geleneğine açıkça aykırıdır. Bireyin yükselen camialara oranla yabancılaşmasını getirir ki kimlikçi veya kültürcü mürteciler önünde milletin zaman içinde muhtemel bir dağılımına kadar gidebilir.

Altını ısrarla çizelim, yerel dillerin promosyonu hiç bir şekilde yukarıdaki olgunun ön habercisi değildir.

Eski Yugoslavya ve Komünist Blok ülkelerinde şimdi gözlenen ‘etnikçilik' ve kimliksel saplantı çok fazla kimlikten değil, diktatorya yıllarında üzeri kurşunla örtülmüş olan bu kimliğin eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

* * *

İKİNCİ doğrultu (1789 Devrimi) başlangıcındaki soyut evrenselliğin köklerine dönüştür. Bu, özel yakın çevre hariç farklılıkları reddeder.

Tek, üniter ve merkezi devlet rotayı çizip onu yönlendirdiğinden burada ne sivil topluma, ne de kültürel çoğulculuk ve hakkaniyete yer vardır.

Üçüncü alternatifte ise farklılıkları bizzat Cumhuriyetçi projeye hizmet edecek biçimde tanımak vardır. Yani, hem söz konusu farklılıklar inkarsız biçimde ve silinmeden onaylanır; hem de Cumhuriyetçi projenin hedefleri kenara atılmayarak evrenselci değerlerin gerektirdiği şeyler devam ettirilir. (...)

* * *

HER kültürün biri evrensel, diğeri ayrı olmak üzere iki boyutu vardır.

Birincisini unutmak içine kapanışı, ikincisini unutmak ise standardizasyonu getirir ki, bu, tepkisel bir savunmadan dolayı ‘kavmiyetçilik' ve ötekini dışlamak dürtülerinin değirmenine su taşır. (...)

Fransa özümseyici ve özgürleştirici olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Ama birlik ve farklılık özlemlerini de birbirlerine bitiştirmektedir.

O halde, dünya çapında çoğulculuk mücadelesinin mesajcısı olmuş olan bizim ülkemizdeki bu kültürel istisna (Fransa'yı diğer ülkelerden ayırmaya çalışan ‘nasyonal cumhuriyetçi' Jakobenlerin tutumu kastediliyor) kavgası nedir ?

Nasıl olur da, milli egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı kaydıyla, kendi sınırlarımız içinde de çoğulculuk gerektiği fikri reddedilebilir ?

Kültürel çeşitlilik sorunu marjinal bir konu olmaktan çok uzaktır ve 21. yüzyıl ufkunda tayin edicidir.'

* * *

TEKRARLIYORUM, yazıyı lütfen Fransa yerine Türkiye'yi koyarak okuyun.



Yazarın Tüm Yazıları