Hadi Uluengin :Diğer Hizbullah vukuatı

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Malum, insan gördüğü her sakallıyı babası sanmamalı!.. Eh, duyduğu her ‘Hizbullah’ı da Batman kökenli cani güruhuyla karıştırmamalı!...

Nitekim, Lübnan'da da aynı ismi taşıyan örgütten dolayı, şimdi hem Ortadoğu'da, hem de bilhassa Fransa'da hiç beklenmedik bir skandal patlak verdi.

Her iki tarafta da taşlar yerinden oynadı ki, ayıkla pirincin taşını!

İşin aslı şu:

* * *

İSRAİL'e resmi bir ziyaret gerçekleştiren Paris Başbakanı Lionel Jospin, Cuma günü Kudüs'te rutin basın toplantısı düzenledi ve ‘Fransa, Hizbullah’ın Yahudi askerlere yönelik terör eylemlerine karşıdır' cümlesini telaffuz etti.

Olayın dedikodusunu sonraki gazetelerden aktarıyorum, meğer, aynı kürsüde hazır bulunan Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine, Jospin konuştukça renkten renge girermiş... Toplantı biter bitmez de henüz mikrofonun açık olduğunu unutup, Başbakan'ın kulağına eğilerek ‘politikamız böyle değildi’ uyarısını yapmış.

Bu uyarı karşısında da sosyalist lider kabine bakanını, ‘sizin hariciyeci lafazanlığı arkasına saklanmadan hissiyatımı belirttim’ diye resmen terslemiş.

Aslında, mikrofonlar açık veya kapalı farketmez, zira Jospin'in Hizbullah'a ilişkin sözleri, hem Paris'te, hem de bütün Arap aleminde bomba gibi patladı.

* * *

İLK bomba Paris'te patladı ve Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Başbakanı geri döner dönmez kendisine hesap vermeye çağırdı. Zılgıt çekeceğini hissettirdi.

Çünkü malum, Fransa'da yarı başkanlık sistemi var ve dış siyaseti Elysees Sarayı yönlendiriyor. Devlet lideri onaylamadan harici uvertür yapmak yasak!

Oysa yine malum, ABD'yi Ortadoğu'da dengelemek isteyen Fransa'nın ana eksenlerinden birisini, ‘pro Arap’ yaklaşım oluşturuyor. Hem Filistin, hem de ‘frankofon alana’ mensup Lübnan, yukarıdaki eksenin ortasında yer alıyorlar.

Söz konusu Lübnan'da ise bir ‘Hizbullah’ mevcut ki, önce Tahran tarafından kurdurulup sonra Şam manipülasyonu altına girmiş olsa bile, ülkedeki Şiilerin önemli bir kesimini Beyrut parlamentosunda dokuz milletvekiliyle temsil eden bu orgüt, hem kitlesel bir siyasi parti kimliği taşıyor; hem de askeri kolunun güney Lübnan'ı işgal altında bulunduran İsrail kuvvetlerine karşı yürüttüğü mücadele nedeniyle, bütün Arap dünyasında direnişin sembolü addediliyor.

Sünniler de laikler de direncin simgesini bu Şii kurumda görüyor.

Zaten, imzalanmasına Paris'in öncülük ettiği BM kararlarında, ‘Hizbullah’ı kınayan bir madde yok... Tersine, Tel Aviv'in işgale son vermesi isteniyor.

Dolayısıyla, şimdiden seçim kulisi yapan ‘sağcı’ Cumhurbaşkanı Chirac'ın, ‘solcu’ Başbakan'ın ‘gaf’ını onu ‘harcamak’(!) için bir iç siyaset malzemesi olarak kullandığını varsaysak bile, yine de Lionel Jospin'in Hizbu eylemleri ‘terörist’ diye tanımlaması, bir yandan Fransa'nın genel Ortadoğu siyasetiyle taban tabana çelişiyor; diğer yandan da Paris'in bölgede adım adım inşa etmeye çalıştığı dengeyi sıfırlayarak bir çuval inciri berbat ediyor.

* * *

ZATEN, Jospin ‘sigaya çekilmek’ için daha ülkesine dönmemişti ki, asli ve mecazi anlamda, kabak derhal başında patladı. Daha doğrusu taş patladı...

Duyulan tepki ne olursa olsun işi densizliğe vardıran çapulcu öğrenciler, basın toplantısını ertesi günü Bir Zeit Filistin üniversitesini ziyarete giden Paris Başbakanı'na taş atarak, onu ense üstünden hafif yaraladılar.

Bu yüzden de Mösyö Jospin, alelacele, Cumhurbaşkanı'ndan papara, hariciyeden nasihat, koalisyon üyelerinden de zılgıt yiyeceği kendi başkentine uçtu.

Bir ‘Hizbullah’ lafı, Fransa'nın bütün siyaset arenasını allak bullak etti.

Dediğim gibi, insan ne gördüğü her sakallıyı babası sanmalı; ne de duyduğu her ‘Hizbullah’ı da Batman'dakiyle karıştırmalı...

Yazarın Tüm Yazıları