Ha Mussolini, ha Kaddafi üç dönemini biliyorum

LİBYA’da parlak bir büyükelçimiz var. Üç gün önce bir TV kanalında aynen:

“Libya’da istikrar vardır. Şırnak’ta bir olay olduğunda, İstanbul’da hissediliyor mu?”

Olaylar Bingazi’de, başka yerde bir şey yok anlamında. Bu ileri görüşlü büyükelçimiz bu sözleri söylediği saatlerde isyan başkent Trablusgarp dahil, Libya’nın hemen her kentine sıçramış durumda. Ölü sayısı çatışmalarda sürekli artarken, yerli, yabancı herkesin can güvenliği tehlikede.

Neyse ki, Ankara kendi büyükelçisine aldırmıyor ve orada iş yapan, yaşayan vatandaşları Türkiye’ye getirmek için iş dünyasıyla el ele veriyor, harekete geçiyor.
Amerika destekli demokrasi özlemi Orta Doğu’da, Arap Dünyasında fırtına gibi esiyor. Kırk yıllık diktatörlükler, krallıklar arka arkaya devrilirken, sırada Libya var.

ÜÇ DÖNEM

Türkiye ile Libya arasında üç dönemi birebir biliyorum.

- 1970’lerin ortasında Ecevit iktidarında Libya kardeş ülke. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ve sonrasında ekonomik ambargo döneminde, Libya Türkiye’yi petrolsüz bırakmıyor. Libya Başbakanı Callud Ankara’da Amerikan Başkanı gibi karşılanıyor. Her ne kadar Callud Ankara’da kaybolsa, evet kaybolsa ve geceleri barlarda bulunsa bile, Libya ve Kaddafi uzun süre canımız, ciğerimiz.

- 90’lı yıllarda Tansu Çiller Başbakan iken, Kaddafi Çiller’e haber gönderiyor, Batıya onunla mesaj vermek istediğini bildiriyor. Gece yarısı Tunus üzerinden Libya’ya kara yolundan gidildiğinde, ne mesaj var, ne başka bir şey. Dişe dokunur tek konu yok. Kaddafi’yi görüyorum o gezide, ürküyorum. Megalomani doruğunda bir diktatör. Mussolini’ye benzetiyorum.

- Başbakan Tayyip Erdoğan döneminde ise, Dışişleri uyarıyor: “Libya ile ekonomik ilişkilerde sorun yok, ama Kaddafi ile siyasi temasa da gerek yok”. Siyasi ilişkiler mesafeli. Doğru tercih.

Libya’ya Türkiye ilk kez 1972’de giriyor. O yıldan bu yana Libya’daki toplam iş hacmimiz 27 milyar dolar. Bunun 15.3 milyarı son dört yılda. Orada toplam 25 bin işçimiz var.

DAHA KANLI

Libya tam kabile devleti. Ordudan gelen, darbeyle iktidarı ele geçiren Kaddafi aynı zamanda sosyalist. İslam ve sosyalizm karışımı bir rejim kuruyor.

Kişi başına gelir 14 bin dolar görünse de, Libya büyük ölçüde çöl bedevilerinin ülkesi. Sefalet yaygın. Temel hak ve özgürlüklerden kimsenin haberi yok. Kırk yıldır da, kimsenin böyle bir istemi yok. Uluslararası alanda yalnız bir ülke.

Şimdi Amerikan projesi kapsamında. Tunus ve Mısır’dan sonra Kaddafi’nin devrilmesi uzun zaman almayacak. Ancak, diğerlerine göre, daha kanlı olacağa benziyor.

TV’de oğlunun konuşmalarını izliyorum. Babasından farkı yok. Sonu da, babasına benzeyecek.

Zaman’da ‘Cadı Kazanı’

AMERİKA’da komünist avı. O onu ihbar ediyor, diğeri öbürünü, öteki berikini. “O komünist” diyerek.

Soğuk savaşın en hızlı döneminde Amerika’da, Arthur Miller’in kaleme aldığı “Cadı Kazanı” oyunundaki gibi, insan avı başlıyor. Haklı haksız, yerli yersiz, haklı bile olsa, birileri kendine ters gelen insanları ihbar ediyor, listeler yayınlanıyor, listelerde yer alan isimler kısa sürede tutuklanıyor. Temel hak ve özgürlükler açısından Amerika’nın en karanlık dönemi.

Geçen gün bazı gazeteler Soner Yalçın’la birlikte yeni bir TV’de çalışacağı öne sürülen gazetecilerin isimlerini yayınlıyor. Doğru bile olsa, sanki o isimler suçlu ve Ergenekon sanık adayı. Liste yayınlayarak korku salmak, insanları deşifre etmek. Tam “Cadı Kazanı”.

Bunu yapanlardan biri de, her hafta medyaya ahlak ve fazilet dersi vermeye kalkan Ekrem Dumanlı yönetimindeki Zaman gazetesi.

Dinimizde insan avına çıkmak var mı?

11 milyon Euro’ya bir bardak soğuk su

BEŞİKTAŞ’ın anlı şanlı transferlerinden biri de, muhteşem golcü Almeida. Kalecilere göz açtırmıyor, iğne deliğinden gol atıyor, hiç fırsat kaçırmıyor.

Ne hikmetse, Almeida ile ilgili bu laflar şimdiye kadar doğrulanmıyor. Adamın ayağına zaten pek top gelmiyor, geldi mi, bir işe yaramıyor.

Almeida için Beşiktaş Werder Bremen’e iki milyon Euro bonservis bedeli ödüyor. Kendisine de, üç buçuk yıllığına 9 milyon 150 bin Euro veriliyor. Etti mi, 11 milyon 150 bin Euro.

Fenerbahçe maçında kaleci ile karşı karşıya kalıyor, golü atamıyor. Maçın kader anı. Bu kadar pahalı futbolcular neden alınıyor? Kritik maçları çevirmek için.

Almeida da çeviriyor maçı, kaçırdığı gol, günümüzün popüler deyimiyle, kırılma anı. Fenerbahçe kırıp götürüyor maçı.

Biraz sabredelim, hâlâ 11 milyon Euro ediyor olabilir. Göreceksiniz, Almeida günün birinde maçı çevirecek, hepimiz dişimizi kıracağız.
Yazarın Tüm Yazıları