GeriSeyahat Güz renkleriyle terapi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Güz renkleriyle terapi

Güz renkleriyle terapi

Abant, her mevsim güzel. Ama romantizmi sonbaharda zirveye ulaşıyor. Faytonlar, dökülen yapraklar, bitki örtüsü, kupkuru havasıyla, bence kışa hazırlık için gidilebilecek en uygun yerlerden biri. Hemen yakınlardaki Mudurnu ise, ahilik geleneğinin hâlâ yaşatıldığı bir Osmanlı kasabası.

Abant, İstanbul’a 277 kilometre uzaklıkta. Ankara’dan 3, İstanbul’dan 4 saatte ulaşılıyor. Ayrıca Bolu merkezinden minibüs seferleriyle de kolaylıkla gidiliyor.
Abant, malum, gölüyle tanınıyor. Gölün büyüklüğü 1.28 kilometrekare, en derin yeri 18 metre. Doğallığı, bakirliği ile çok çekici. Şimdiye kadar korunmuş olması, yapılarla dolmadan güzelliğinin bozulmaması çok sevindirici. Mutlaka yıllar içinde kirlilik oluşmuştur bir miktar, ama tesis sayısının sınırlanması, bu cennet mekanı kurtarmış.
Abant Gölü’nün çevresindeki yürüyüş parkuru, 7 kilometre. Şahane bir yol. Ruhunuzu yılların isinden, pasından kurtarmak için ideal. İşin “spor” kısmı, bence aktivitenin yan etkisi. Asıl etki, ruhlarda yarattığı yenilik ve iyilik hissi. Yapraklara hışır hışır basarak yürümek, bazen durgun göle bakıp kalmak, bazen bir kuşun kanat çırpışını duymak...
Macera sevenler için küçük bir öneri: Yürüyüş yolu olmayan parkurları keşfetmek de çok heyecan verici. İşte Abant’ın hiç el değmemiş yerleri, buralar. Yürüyüş parkurundan yukarılara, ormanın içine doğru kıvrılın. Aman dikkat, kaybolmak çok kolay! Çam, köknar, kayın ağaçlarıyla kaplı ormanın içinde, “nasılsa aşağı doğru kendimi bırakıp göle ulaşırım” diyorsunuz; bir türlü doğru yerden kıyıya çıkamadığınız olabiliyor.

ŞÖMİNE BAŞINDA ISININ SUCUK EKMEK TADIN

Yürüyüş yolunda göreceğiniz köşkte, bir çay içimlik mola verebilirsiniz. Üşüdüyseniz, içeride şömine sizi bekliyor. Sonra, köşkün bahçesindeki salıncakta, göle bakarak oturun biraz da. Hele etrafta kimseler yoksa; ıssızlığın ortasında, harika bir noktada, başka bir gezegendesiniz sanki. Tertemiz havayı içinize çekin. Bırakın sonbahar size dinçlik katsın; yüreğinizde biriktirdiğiniz bütün sorunlardan kurtulma yeri orası...
İkinci gün, başka bir şey yapmak istedim. İlk gün yürüyerek gezdiğim parkuru, bir kez de faytonla dolaştım. Herhalde görüş mesafem yükseldiğinden, bütün manzara farklı geldi gözüme. Ayrıca, civar köylerde yaşayan gençler, turistleri atlarla da gezdiriyor. At binmeyi seviyorsanız, çok uygun bir mekan. Gençler kendi kendilerine öğrendikleri binicilikte ustalaşmış, hünerlerini göstermeyi seviyorlar. Meydandalar, bulmanız zor olmayacak. Onların şovlarını da izlemeden dönmeyin.
Abant’ta, artık bir gelenek, sucuk-ekmek yenmeden dönülmez. Sanki o kadar temiz hava, spor, yürüyüş, binicilik falan; üstüne taze ekmeğin içinde bol yağlı, kömürde pişmiş yarım kangal sucuk! Civardaki seyyar satıcılardan yemek lazım. Sanki sucuk da, ekmek de çok lezzetli orada!
Abant’taki otellerde, ayrıca spor salonları da var; hani ipin ucunu kaçırdığınızı düşünürseniz diye hatırlatayım...
Civarda keşfedecek çok yer var. Gezinizi iki, hatta üç güne çıkarmakta fayda var.Köyler, arabayla gidilen orman yolları, gölün yukarıdan manzaraları da çok güzel. Sonbahar, tüm renklerini sunmuş sanki. Renkler tam solmadan, havalar tam soğumadan, açık havada hala rahatlıkla yürünüyorken; gezmek lazım. Hep derim, hayat gezince güzel!

ESKİ ZAMAN KASABASI

Mudurnu, Abant merkezine 18 kilometre mesafede. Arnavut kaldırımlı sokakları, eski evleri, köprüleriyle çok cazip. “Altı dükkan üstü ev” usul çarşısında, ahilik geleneği yaşatılıyor. Her cuma sabahı tören yapılıyor. Ayrıca Yıldırım Beyazıt Cami’yi ve onarılmayı bekleyen eski konakları seyretmeye de doyum olmuyor.
Mudurnu Kültür Derneği’nin işlettiği küçük çaplı bir etnoğrafya müzesi var. Yöreye has iğne oyaları ve birkaç eski eşya sergileniyor. Alt katında kadınlar, baklava, gözleme, erişte gibi yerel yemekler yapıyor. Çok güzel bir çaba.
1930’da mahkumların yaptığı saat kulesi ilçeye tepeden bakıyor.
Yerel yemeklerin yapıldığı “Keyvan Konağı”, tam 160 yıllık. Keyvan, “yıldız topluluğu” ve “kervanları ağırlayan kişi” anlamına geliyormuş. Alt katı lokanta, üst katı da dokuz odalı bir otel. Yemekler fena değil. Mudurnu’dan geçerken, saray helvası almayı ve merkezdeki “bazlama tostçusu”nda o özel tostu yemeden dönmeyin. Ben yiyemedim de, aklımda kaldı!

False