Güney sınırımızdaki yeni realite

NEREDEYSE 900 kilometreye yaklaşan bir sınırı paylaştığımız güney komşumuz Suriye’de meydana gelen gelişmeler, 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ta tanıklık ettiğimiz tablonun bir benzerini Türkiye’nin karşısına koymuş bulunuyor.

Haberin Devamı

Körfez Savaşı tetiklediği dinamiklerle,  sonraki 20 yıl içinde siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda pek çok olumsuzluğu Türkiye’nin gündemine nasıl taşıdıysa, galiba benzer bir sürecin Suriye’de de şekilleneceğini hep birlikte izleyeceğiz.

UCU AÇIK BİR SÜRECİN BAŞINDAYIZ

Hatay’ın 1939 yılında Türkiye Cumhuriyeti topraklarına dahil olmasından bu yana üç çeyrek asır boyunca büyük ölçüde istikrarlı bir şekilde duran bu sınır, artık bir istikrarsızlık alanına dönüşmüştür.

Ortalığı kaplamakta olan toz bulutu içinde gidişatını az çok tahmin edebildiğimiz yönelişler de var ama tümüyle belirsizlik içeren, nereye varacağını bilemediğimiz çok büyük soru işaretleri de asılı Suriye’nin üzerinde.

Ana fotoğrafa baktığımızda, 1970 yılından bu yana ipleri elinde tutan Esad Ailesi’nin temsil ettiği Baas rejimine dayalı statükonun çöktüğünü görüyoruz. Bu statüko, yüzde 12-13’lük Nusayri Arap azınlığın merkezinde yer aldığı bir ittifaka dayalıydı. Çok kaba bir oranlamaya vurulduğunda, Sünni Araplar nüfusun yüzde 60’ının üzerinde bir bölümünü oluşturuyor. Kalan bölümde yüzde 10-12 aralıkları içinde Hıristiyan ve Kürt azınlıkları var. Keza Dürziler yaklaşık yüzde 3’lük küçük bir grup oluşturuyor.

Homojenlik göstermeyen bu karmaşık dinsel, mezhepsel ve etnik yapı içinden nasıl yeni bir statükonun uç vereceği bilinmiyor. Sorunun yanıtı, çok uzun yıllara da yayılabilir. Bu noktada Irak tecrübesini aklımızdan çıkarmayalım.

Özetle, nereye gideceğini bilemediğimiz, ucu açık bir sürecin henüz başındayız.

Haberin Devamı

ÜNİTER YAPI ÇOK GÜÇ

Bu sürecin en önemli sorularından biri Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyup koruyamayacağıdır. En kötü durum senaryosu, Akdeniz kıyısında bir Nusayri-Hıristiyan, kuzeyde Kürt ve kalan bölgelerde Sünni Arap ağırlıklı olmak üç devlete bölünmesidir. Uluslararası dengeler Suriye’yi toprak bütünlüğü içinde bir arada tutsa bile, eskisi gibi kuvvetli bir üniter devlet yapısının çatılabilmesi çok güç görünüyor.

Parçalanma senaryosundaki modeli çağrıştıran üç parçalı bir federatif yapı da söz konusu olabilir. Ya da uzun yıllar sürecek bir iç savaş dönemi yaşanabilir.

Ancak görünen köy kılavuz istemez: Yeni dönemde ülke parçalansın ya da parçalanmasın, Suriye’nin kuzeyinde kendi egemenliğini icra etmek isteyen, oldukça geniş bir coğrafi alana yayılan ve dünyanın da yakından izlediği bir “Kürt varlığı” bulunacak.

Suriye’deki krizin tetiklediği en önemli gelişmelerden biri bugün Kürt bölgesinde yaşanıyor. Sınırın Irak’a doğru üçte ikilik bir bölümü, Kürt yerleşim bölgesi olarak görülebilir. Gelen haberler, sınıra bitişik bu bölgedeki Kürt kasabaları ve köylerinde yönetimin Kürt grupların eline geçmekte olduğunu gösteriyor.
Çelişik bilgiler söz konusu olmakla birlikte, Esad rejiminin muhtelif nedenlerle bu bölgeden çekilerek yönetimi Kürt gruplara bıraktığı anlaşılıyor.

Haberin Devamı

PKK ORTADOĞU DENKLEMİNDE

Bu noktada Türkiye açısından rahatsız edici bir gerçek var. O da, Kuzey Suriye’nin bir bölümünün Mesud Barzani’ye yakın örgütlerin ama önemli bir bölümünün PKK’ya paralel çizgideki Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) bağlı grupların kontrolünde olmasıdır. Buralarda devlet dairelerine giren Kürt gruplarının Öcalan ve PKK bayraklarını asmaları bize çok şey anlatıyor.

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Hem PKK, hem de Barzani’nin yeni Suriye denkleminde başat oyuncular olarak şimdiden yerlerini aldıklarını anlıyoruz. Barzani, PKK üzerindeki etkisiyle hem Suriye’de söz sahibi oluyor, aynı zamanda bu konumunu Türkiye ile ilişkilerinde de değerlendirebilme kartını eline geçiriyor.

Ancak şekillenen fotoğraf içinde Kandil’deki Murat Karayılan faktörünün de büyük Suriye denklemine dahil olduğunu objektif bir saptama olarak belirtmeliyiz. Kandil, böylelikle Türkiye-Suriye sınırı boyunca çok geniş bir hareket serbestisi kazanmıştır. Ama bir bu kadar önemlisi, Kandil’in Suriye üzerinden
Ortadoğu’nun büyük fotoğrafı içindeki aktörlerden biri olarak kendisini tescil ettirecek olmasıdır.

Ortadoğu’da böylesine kritik bir türbülansa kendi içinde Kürt sorununu henüz çözüme kavuşturamamış bir ülke olarak girmesi, Türkiye açısından ne yazık ki bir zafiyet noktası yaratıyor.

Yazarın Tüm Yazıları