Zindancı müdür, kemikkıran gardiyan

Güncelleme Tarihi:

Zindancı müdür, kemikkıran gardiyan
Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 1998 00:00

Haberin Devamı

Hemen her cezaevinde, tüzükte belirtilen görevleri yapmak, cezaevini idare etmek ve yönetmek üzere birer tane birinci müdür bulunur. Bu görevlerin yerine getirilmesinde, birinci müdüre yardımcı olmak üzere, yeteri kadar ikinci müdür atanır.

Cezaevi müdürleri daha önce, cezaevi personeli içinde başarı gösterenler arasından seçilirdi. Şimdilerde, üniversite mezunları arasından sınavla alınıyor. Üniversite mezunları önce idare memurluğu kadrosuna atanıyor. Bir-iki yıl sonra ikinci müdür oluyorlar. Ülkemizde, müstakil cezaevi müdürü yetiştiren bir eğitim kurumu yok. Açılan sınava, hemen her branştan yüksek okul mezunu kabul ediliyor. Aralarında, jeolog, ziraat mühendisi, gazetecilik yüksek okulu mezunu, maden, inşaat mühendisi vardır. Bu kişiler, dört-beş yıl belirtilen alanlarda uzmanlaşır, sonra cezaevi birinci müdürü olurlar.

Cezaevinde göreve başladıklarında gördükleri şudur:

Cezaevi idaresine ya çok karışan ya da hiç karışmayan bir cumhuriyet savcısı. Aynı durumda olan bir başsavcı. Tabiatıyla müdürler bocalamaktadır. İş yurtları ile ilgili olarak yürürlüğe giren yeni yasa da cezaevi müdürlerinin durumunu fazla değiştirmemiştir. Müdürler haklı olarak ‘‘Bu işi tam olarak ya cumhuriyet savcıları yapsın, ya da bırakın biz yapalım’’ düşüncesindedirler.

YOK SAYILAN PERSONEL

İkinci müdürlerin atanmasında ve kadro durumlarında da ihtiyaca göre bir planlama yoktur. 400 kişilik bir cezaevine 4-5 kişi müdür olarak atanmakta, bin 500 kişilik cezaevine de beş ikinci müdür atanmaktadır.

İnfaz koruma memurları, baş memurları ve idari personel, cezaevlerinin omurgası durumundadır. Günümüzde, lise mezunları arasından, sınavla bu kadrolara atama yapılıyor. İşe başladıklarında hiçbir eğitimleri yoktur. Meslekiçi eğitimleri de, birkaç yılda bir adliyelerde verilen derslerle geçiştirilir.

Ömrü boyunca hiç cezaevi görmemiş, mahkum tanımamış, genç ve hevesli çocuklar, cezaevlerinin karanlık koridorlarına atılır, henüz görevlerinin ne olduğunu bilemeden, eline bir anahtar tutuşturularak, koğuş kapılarında nöbete başlatılırlar. Birçok infaz koruma memuru, haklı olarak görevinin kapı açıp kapamak olduğunu düşünür. Cezaevlerinde, kapıları kapalı tutmak dışında, hukuki bir sistem ve elektronik donanımlar geliştirilmediği için, bina içindeki her türlü risk bunların üzerindedir. Cezaevlerinde yapılması ya da uygulanması düşünülen hiçbir olayda, bu görevlilerin fikri alınmaz. Adeta yok sayılırlar. Pırıl pırıl insanlar, bir süre sonra bu yok saymaya boyun eğerler, ‘‘Aman canım, sana mı kaldı’’ anlayışına gelirler. Daha kötüsü, az da olsa bir kısmı ‘‘Madem devleti kurtaramıyorsun, bari kendini kurtar’’ düşüncesine ve bu paralelde eylemlere yönelirler.

Milyarlarca liralık iaşe alımı yapılırken fikirleri sorulmaz. Elbiseleri dikilirken sorulmaz. Gömlekte, ayakkabıda da böyledir. İşyerine nasıl gidip geldikleri, sosyal, ekonomik hayat standartları kimsenin umurunda değildir. Halbuki, infaz koruma memurlarının bilgi, kültür, sosyal, güvenlik ve ekonomik olarak donanımları, aynı oranda cezaevlerine, tabiatıyla tutuklu ve hükümlülerin yaşayışına, güvenliğine ve disiplinine yansıyacaktır.

Bugün, hemen hemen tüm cezaevlerindeki infaz koruma görevlileri, ekonomik sıkıntılar altında ezilmektedir. Büyük bir çoğunluğu, zorunluluktan ikinci bir iş yaparlar. Evlerine gidip geldikleri servis araçları, mahkum nakillerinde kullanılmayacak hale gelmiş nakil araçlarıdır. Cezaevi içinde sürekli ayaktadırlar. 1997 ödeneklerinden verilen gömlek ve ayakkabılar giyilecek durumda değildir. Personelin bir kısmı durumu belirten bir dilekçe yazıp, istihkaklarını almadı. Dilekçelerini Başsavcılığa gönderdik. Soruşturma açılmasını umutla bekledik. Tabii ki yine ses çıkmadı.

HAK DEĞİL YASAK VAR

Temel olarak tüzük ve iç yönetmelikler (Cezaevlerinin çoğunda iç yönetmelik ya hiç yoktur, ya da sırf teftişler için göstermelik olarak yazılmıştır) mahkumların hayatını ve cevaevinin iç işleyişini düzenler. 1967 yılında yürürlüğe giren tüzük, günün şartlarına göre kısmen modern ve yeterli kabul edilse bile, bugün ihtiyaca cevap vermiyor. Modern hayatın ve insanın gelişimine bağlı olarak ihtiyaçlar da gelişmiştir. Belki, yönetim hayatımızda genlerimize kadar işlemiş olan yasakçı anlayış, kendini en çok cezaevinde ortaya çıkarmaktadır. Cezaevlerinin kapalı birer kutu oluşu, kamuoyunun olup biteni bilmeyişi, bu işleyişi daha kolay kılmaktadır. Mahkuma hangi haklarının olduğunu bildirmek yerine, her şeyin yasak olduğu bir dünya sunulmuştur. Bu anlayışta da kişilerin ön plana çıkması, işleyişi daha da karıştırmış, bir cezaevinde yasak olan (yöneticilerin kişiliklerine bağlı olarak) diğer cezaevinde serbest olmuş. Yasağın neye göre konulduğu, serbestliğin neye göre getirildiği anlaşılamaz hale gelmiştir. Haliyle mahkumlar karşılarında, hukuk ile temel hak ve hürriyetler yerine, kişileri bulmuşlardır. Bu da Baba Savcı, İyi Müdür, Zindancı Müdür, Delikanlı ya da Kemikkıran Gardiyan şeklinde yansımıştır.

Gelinen noktayı çok net olarak söylüyorum. Yöneticilerin kişilik, hukuka bağlılık, cesaret ya da korkaklık, işe düşkünlük, tembellik, bakanlığa yakın-uzak olma, savcıyla arasının iyi olması gibi karakteristik ve sosyal ilişkiler boyutuna göre cezaevleri idare edilmektedir. Tabii olarak bu durum mahkumların yaşamını etkilemekte, mahkumların nakil isteği bazı cezaevlerinde yoğunlaşmakta, bazı cezaevlerinden de kurtulma çabaları görülmektedir.

Cezaevi sözlüğü

Hapis Cezası:

Kişinin, devlet tarafından belirlenen bir mekanda ve statü içinde, yetkili mahkemelerin vereceği kararda belirtilen süre kadar hürriyetinden yoksun kılınmasıdır.

Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar:

İşlenen suçun niteliğine, suç işleyenin kişiliğine ve işleniş tarzına göre, para cezasına, aynen iade veya tazmine, altı ayı geçmemek üzere bir eğitim ve ıslah kurumuna devam etmeye, bir yılı geçmemek üzere muayyen bir yere gitmekten, bazı faaliyetleri, mesleki ve sanatı icraden mene, her çeşit ehliyet ve ruhsatnamenin bir aydan bir yıla kadar geçici olarak geri alınmasına çevrilebilir.

Tecil (Erteleme):

İşlediği suç nedeniyle bir yıla kadar ağır hapis, iki yıla kadar hapis ve hafif hapis cezaları, suçu işleyenin geçmişteki hali, suç eğilimi gözönünde tutularak, ileride suç işlemekten çekinmesine kanaat getirildiği taktirde ertelenebilir.

Şartlı tahliye:

Cezanın ortadan kaldırılması değildir. Belirtilen süreyi iyi halli olarak geçiren hükümlüye, cezanın geri kalan kısmının (Eğer başka bir suç işlememişse) bilfiil çektirilmemesidir. Toplam ceza süresi sonuna kadar hiçbir suç işlememişse, mahkemece tayin edilen ceza miktarının tamamı infaz edilmiş sayılmaktadır.

Kaşar olmayanlar karantinaya

Cezaevine giren insan ‘Kaşar' değilse (Cezaevine girip çıkmayı ve disiplinsiz yaşamayı alışkanlık haline getirenlere kaşar deniliyor) önce karantinaya konulur. Karantina ilk gelinen yerdir. Adeta bir ön istasyon gibi. Burada, normalde birkaç gün kaldıktan sonra uygun bir koğuşa verilmesi gerekir. Özellikle büyük şehirlerdeki cezaevi şartları uygun olmadığından, karantinadan koğuşlara geçiş, uzun bir zaman isteyebilir. Bu konuda, mahkumun yapabileceği bir şey yok gibidir. Ancak;

Cezaevi yönetiminde tanıdığınız var ise

Dışarıda güçlü dostlarınız var ve bunlar cezaevi yönetimine ulaşabiliyorlar ise

Cezaevinde yatan mahkumlardan ağırlığı olanlar içinde tanıdıklarınız var ise

Sizin koğuşa alınmanız birileri için önemli ise...

Kısa sürede koğuşa alınırsınız. Aksi taktirde tahliye ya da nakil olana kadar karantinada kalmanız mümkündür.

Karantinaya göre koğuşlar saray gibidir. Peki nasıldır koğuş? Genellikle 50-100 metrekare arasında, altlı üstlü, iki katlı bir mekan. Önünde, koğuş uzunluğu kadar bir beton alan. Kalın yüksek duvarlı. Üzeri tel örgülü. Buraya, havalandırma ya da avlu denilir. Renkler, beyaz ve gridir. Duvarlar beyaz. Demir aksamlar gri. Üst katta yatarsınız. Alt katta yemeğinizi yer oturursunuz. Havalandırmada da volta atarsınız. Eğer cezanız uzun ve açık cezaevine geçmeye hak kazanmışsanız, yeşili toprağı görmeniz, dokunmanız, bahçede kalabilmeniz, en önemlisi artık çalışabilmeniz mümkündür.

Bayrampaşa eski savcısı Necati Özdemir'in kaleme aldığı rapora göre, cezaevlerinde yapılması ya da uygulanması düşünülen hiçbir olayda, infaz koruma memurlarının fikri alınmaz. İşyerine nasıl gidip geldikleri, sosyal, ekonomik hayat standartları kimsenin umurunda değildir. Risk altındadırlar. Çoğu haklı olarak görevinin kapı açıp kapamak olduğunu düşünür.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!