Yunanistan'ın Salkım Hanımı

Güncelleme Tarihi:

Yunanistanın Salkım Hanımı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 2002 01:39

Yunanistan'da 7 Kasım'da gösterime giren Aşkın Yedinci Güneşi adlı film, ülke tarihinin en tartışmalı dönemine, Anadolu işgaline eleştirel bir gözle bakıyor.

Ve filmde, hafızamızda hemen yankılar uyandıracak bir sahne var: Bir Yunan subayı, genç bir hizmetçi kıza karısının gözleri önünde tecavüz ediyor! Bu binbaşı ise, ülke tarihinin en ‘‘milli’’ girişimi olan Küçük Asya macerasını başından sonuna destekleyen dönemin şahin Yunan subaylarının temsilcisi... Ancak Türkiye'de benzer bir sahnenin yer aldığı Salkım Hanımın Taneleri filmi üzerine fırtınalar koparken, Aşkın Yedinci Güneşi Yunanistan'da genellikle övgüyle karşılandı. Filmle ilgili Yunan basınında yüzlerce yazı çıktı. Ama hiçbir yazıda ne Serdaris'e ne de diğer sanatçılara yönelik 'milli' bir imada bulunulmadı. Önümüzdeki Şubat ortalarında filmin İstanbul'da gösterime girmesi bekleniyor.

Yunanistan tarihinin en bunalımlı günleri, 1920-1922 dönemi. Yani bizim Kurtuluş Savaşı, komşularımızın Küçük Asya Felaketi olarak adlandırdığı o korkunç birkaç yıl. Yunanistan bir sürü iç çalkantı yaşarken, bir yandan da Anadolu'ya doğru büyüme sevdasında. Batı Anadolu işgal edilmiş, ancak savaş sona ermiş değil.

BİNBAŞININ KONAĞINDA

İşte ‘‘Aşkın Yedinci Güneşi’’ adlı film tam bu dönemde, Yunanistan'da geçiyor. Tarih 1920, yer Mora Yarımadası Arkadia bölgesinde Asya adlı bir köy. İki yaşlı kadın, kimliği belirsiz birinden hamile kalan genç köylü kızı Aglaia'nın çocuğunu düşürmek için ilaç yapmaktadır. Büyük kazanda kaynatılan bir eski zaman ilacını içen Aglaia, ertesi gün gayrimeşru çocuğunu düşürür. Başına gelen bu felaketten sonra ailesi artık onu istemez. Aglaia, hizmetçilik yapmak üzere uzak bir kasabaya, bir Binbaşı'nın konağına gönderilir.

Konakta, Binbaşı Dimitrios, karısı Elena, emireri Perikles ve yaşlı bir hizmetçi kadın yaşamaktadır. Dimitrios ülkesinin bir yıl önce başlattığı Küçük Asya macerasının en hararetli savunucularından, hatta bu macerayı gerçekleştiren siyasal hareketin de en önemli aktörlerindendir.

Binbaşıyla eşi Elena arasında hemen hemen hiçbir ilişki emaresi yoktur. İyi eğitim görmüş, zarif ve kültürlü bir çift görünümündeki karı koca odalarını çoktan ayırmıştır. Kadın günlerini daha çok aristokratik bir hava taşıyan müzikli toplantılarda geçirmektedir, komutan ise kendini işine vermiştir.

Evde arada bir devrin ünlü siyaset adamları, yazarlar ve komutanların katıldığı toplantılar yapılmaktadır. Bu toplantıların birinde Eskişehir yakınlarında yenilgiye uğrayan ordunun durumu ve Anadolu işgalinin geleceği üzerine tartışılır. Sivil misafirlerden biri, Anadolu işgalinin büyük bir trajediyle bitmesinden korktuğunu söyler. Binbaşı, Yunan sivil siyasi çevrelerinde gittikçe taraftar bulan bu görüşlere çok sinirlenir.

Binbaşı'nın bir arkadaşı Küçük Asya macerasını şu sözlerle eleştirir: ‘‘Unutmayın Fransızlar ve İtalyanlar, Anadolu'da gittikçe güçlenen Kemal'le pazarlık yapıyor. Bolşevikler de onları destekliyor. Küçük Asya'da kuzular gibi öleceğiz. Bir an önce çekilip, büyük bir trajedinin önüne geçmeliyiz...’’

Binbaşı onu evinden kovar. Arkadaşı gittikten sonra ‘‘Biz haklıyız’’ der. ‘‘Bu bizim davamız ve kazanacağız!’’

TECAVÜZ SAHNESİ

Bu arada ev için için kaynamaktadır. Eve adım attığı ilk gün yaşlı hizmetçi tarafından yıkanan Aglaia'nın çıplak bedeni evin hanımı Elena'nın dikkatini çeker. Arkasından Binbaşı da kızla ilgilenmeye başlar.

Bir gece geç vakit eve dönen Binbaşı, yemek odasındaki masanın üstünde Aglaia'ya tecavüz eder. Karısı Elena aşağı iner ve tüm olup bitenleri görür. Çift o gece şiddetli bir tartışmaya girer. ‘‘Odanı ayırdın, bana bir çocuk bile vermedin, bu işe karışma’’ diyen Binbaşı, askıdaki kılıcı çekerek karısını kovalar.

Henüz 17 yaşında olan Aglaia'nın başından geçenler bununla da kalmaz. Bir gün Emireri Perikles de, Aglaia'nın odasına girerek ona tecavüz etmeye kalkar. Aglaia'yı ev sahibesi kurtarır.

Binbaşı, Aglaia'dan bir çocuğu olmasını istediğini bildirmiş, karısı Elena bu ilişkiye göz yumacağını ve çocuğunu kabul edeceğini söylemiş ve böylece evde geçici bir barış sağlanmıştır. Bu arada yıl 1922 olmuştur; yani Küçük Asya'da büyük bozgun günleri başlamıştır.

İşte esas kıyamet filmin bu noktasından sonra kopar. Komutan savaşa gider ama zaferle dönmeyi beklediği ülkesine, Kütahya'dan Dikili'ye kadar 600 kilometrelik yolu büyük zorluklarla geri çekilerek katetmek zorunda kalır. Hayatını, sürekli aşağıladığı emireri Perikles kurtarır. Yaralı komutanını sırtına yükleyip büyük savaş ateşinin içinden çıkarır. Yenilgiyi, Küçük Asya Komutanı'nın, başbakan ve hükümet üyelerinin kurşuna dizilmesi izler.

Filmin müziğini Teodorakis yaptı

Aşkın Yedinci Güneşi filminde birçok ünlü Yunan sanatçının imzası var. Türkiye'de en çok tanınanı da, daha önce ‘‘Zorba’’ filminin müziğini besteleyen Yunanlı müzisyen Mikis Teodorakis. Bu filmin müzikleri de ona ait. Film, 19 Kasım'da yapılan Selanik Film Festivali'nde ikincilik ödülü kazandı. En İyi Senaryo, En İyi Yönetmen, En İyi Montaj dallarında ödül alan filmi izlemek için Yunanlılar uzun kuyruklar oluşturuyor.


YAPIMCILARDAN BİRİ TÜRK

Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Vangelis Serdaris'in üstlendiği Aşkın Yedinci Güneşi filminin yapımcı firmalarından biri de Türk: Akademi Sanat İletişimi. Filmde Binbaşı'yı Thodoros Skourtas, hizmetçi Aglaia'yı Katerina Papadaki, Elena'yı Maria Kavoukidou, emireri Perikles'i Chrysantos Pavlou oynuyor.

Hamidiye paşasının tecavüzü

Yönetmenliğini Tomris Giritlioğlu'nun yaptığı, Yılmaz Karakoyunlu'nun aynı adlı romanından uyarlanan ‘‘Salkım Hanım'ın Taneleri’’ filmi, Türkiye tarihinin sancılı bir dönemini, Varlık Vergisi'nin uygulandığı II. Dünya Savaşı yıllarını ele alıyordu. Varlık Vergisi, Tek Parti döneminde uygulamaya konulan olağanüstü bir vergiydi. Amacın savaş nedeniyle boşalan Hazine'yi beslemek ve harp zenginlere darbe vurmak olduğu açıklanmıştı. Ancak herkes için keyfi olarak belirlenen vergi tutarı, nedense gayrimüslimler için müslümanlara göre 10-15 kat fazlaydı. Sonuçta birçok gayrimüslim işadamı iflas etmiş, büyük gayrimenkuller ve işyerleri el değiştirmiş, ekonomik gücün Ermeni, Yahudi, Rum, Sabetaycı (Selanikli) girişimcilerden Müslüman girişimcilere aktarılması sağlanmış, servet ‘‘millileştirilmişti.’’ Film ancak TRT'de gösterildiği zaman geniş çaplı bir tartışmaya konu oldu. En çok eleştirilen yönü de, bir Osmanlı paşasının, Ermeni gelinine (romanda Yahudi) tecavüz etmesiydi. Yazar bu paşanın II. Abdülhamid tarafından kurulan Hamidiye Alayları'ndan bir paşa olduğunu açıklamıştı.

MUSTAFA KEMAL SAYGIN BİR KOMUTAN TÜRK ASKERLERİ YAKIŞIKLI BİRER SÜVARİ

Filmin önemli bir özelliği, Türkler’e bakışındaki farklılık. Anadolu işgalini konu alan Yunan filmlerinin büyük bir bölümünde, (tıpkı aynı konuyu ele alan Türk filmlerindeki Yunanlı askerler gibi) Türk askerleri pala bıyıklı, çirkin, zalim tipler olarak çiziliyordu. Ama bu filmde Mustafa Kemal'den saygın bir komutan ve siyasetçi olarak bahsedilirken, askerler savaş meydanından beyaz atlarının üzerinde muzaffer ve yakışıklı züvariler olarak geçiyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!