YONAN'A GÄ°TTÄ°K! Kabul ediyorum, bazı hayat sekansları kötü komedi filmlerini andırabilir. Ama, aylarca beklenilen bir bayram tatilinin böyle bir ÅŸeye

Güncelleme Tarihi:

YONANA GİTTİK Kabul ediyorum, bazı hayat sekansları kötü komedi filmlerini andırabilir. Ama, aylarca beklenilen bir bayram tatilinin böyle bir şeye
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 12, 2000 00:00

YONAN'A GÄ°TTÄ°K! Kabul ediyorum, bazı hayat sekansları kötü komedi filmlerini andırabilir. Ama, aylarca beklenilen bir bayram tatilinin böyle bir ÅŸeye dönüşme lüksü yoktur, dönüşmüşse de ben bunda kasıtlı bir ÅŸeyler seziyorum. Bana "otur, yaz" dedirten bir kasıt. Bu öykü benim olduÄŸu kadar, Yunanistan'a o veya bu turla giriÅŸ yapmış, otobüs kapıları uçmuÅŸ, otel odaları ayarlanmamış, gümrükte saatlerce bekletilmiÅŸ binlerce Türk'ün de öyküsüdür.HerÅŸey üniversitemiz mezunlar derneÄŸinin bir Yunanistan gezisi düzenlediÄŸini duymamızla baÅŸladı. Ben ve yol arkadaşım AyÅŸin'in sevinçle birbirimize sarılıp paralarımızı denkleÅŸtirmemiz aÅŸamasında anlatacak fazla bir ÅŸey yok. Asıl hikaye benim Taksim'den tur otobüsüne binmemle baÅŸladı…Fazlasıyla orta yaÅŸlı olan grubumuza bir göz attıktan sonra -galiba bir grup tümüyle ilk mezunlardan oluÅŸuyordu- turun akıbeti zihnimde biraz canlanmıştı gerçi ama ülkeye döndüğümde toprağı öpeceÄŸimi henüz bilmiyordum…Salı gecesi: Taksim'den çıkan otobüs, Bakırköy'den yolcuları toplamak üzere yola koyuldu. Varmamız gereken saatten 45 dakika sonra Ömür Restoran'ın önüne geldiÄŸimizde Topkapı'dan, Ataköy'ün dar sokaklarından ve Allah bilir baÅŸka nerelerden geçmiÅŸtik. Bir saate yakın bekleyen Bakırköy sakini yolcu "tatile çıkma sevinci"yle duygularını bastırdı. Rehber, yolcu unutmamak için önündeki listeye bakarken dönüşü kaçırmıştı ve "şöför de her yeri bilecek deÄŸildi ya, canım"...AyÅŸin de binince, gevezeliÄŸe baÅŸladık. Rehber mikrofonu dolaÅŸtırıp birbirimizle tanışmamızı önerdi ancak otobüsten biz Türkler'e özgü "sosyal fobik" homurdanmaya dayanamadı ve bizi kendi halimize bıraktı. O andan sonra sadece tatile çıkan insanların çıkarabileceÄŸi o "hoÅŸnutluk" uÄŸultusu otobüsü doldurmaya yeltenmiÅŸti ki, arka taraftan bir koku ve eÅŸzamanlı olarak bir ses yükseldi: koku mazot kokusu, ses de "mazot kokuyooo" sesiydi…Benim de içlerinde olduÄŸum asabi mizaçtaki bir kısım yolcu Lahavle çekmeye hemen baÅŸladı, diÄŸerlerinin aynı harekete yeltenmesi Esenler garajında otobüsün tamiri için 2.5 saat bekledikten sonraya kadar sarktı. Ama tatil coÅŸkusu nelere kadir ki, istek üzerine garaja gelen ÅŸirket yetkilileri yarım yamalak bir "Selanik'te otobüsü deÄŸiÅŸtirme sözü" verince tekrar otobüse doluÅŸtuk ve herkes bir süreliÄŸine sustu.ÇarÅŸamba: Sabahın erken saatlerinde Yunanistan'daydık denebilir. Yani teknik olarak Meriç nehrini geçmiÅŸtik ama hemen anladık ki Selanik'e giden yol sandığımızdan zorlu ve uzundu. Bunu anlayan insanlar da bir süre sonra durduÄŸumuz her benzin istasyonunda, tarlada ve arazide, kısacası idrar sevkettikleri heryerde fotograf çektirmeye baÅŸladılar.Galiba herkes büyük ÅŸehir görme ümidini yitirmiÅŸti, zira motor ısınır ısınmaz otobüs tekrar mazot kokmaya baÅŸlıyor ve durduÄŸumuz zaman birdaha ne zaman kalkacağımız asla belli olmuyordu. Sanılanın aksine ve düşe kalka da olsa Selanik'e vardık ama vardığımız saat, uykusuzluÄŸumuzun 19. Saatiydi; ve bu sebeple ben de dahil pek çok insan için kaldığımız otel "Selanik'in en güzel yeri" oldu. Tabii Yunan Kral TV'si eÅŸliÄŸinde sızmadan önce, Atatürk'ün evini ve ÅŸehrin tek turistik numarası olan Beyaz Kule'yi ziyaret etmek durumunda bırakıldık. Takdir edersiniz, bazen gruptan kopmak imkansız oluyor…PerÅŸembe: Tur boyunca hergün 7'de kalktık. Esasen, resepsiyona bizim adımıza uyandırma yazdıran rehber yüzünden bu konuda asla bir seçeneÄŸimiz olmadı. Her sabah, zavallı AyÅŸin'in umduÄŸunu deÄŸil bulduÄŸunu yediÄŸi kahvaltılarında "iÅŸe giderken bile daha geç kalkıyoruz" cümlesini bıkmadan zikrettim. Erken kalkıp yol alsaydık bari... Rehberin demokrat ve totaliter ruh halleri arasında anlamsızca gidip gelmesi, bizi her sabah bir aileyi, şöförü ya da valizi kendi hallerine bırakıp geç kalmamıza neden oluyordu. PerÅŸembe günü de, yine, Atina'ya öğle üzeri varmak gibi ilahi ve o ölçüde de olanaksız bir amaçla yola çıktık. Yolda, biri AyÅŸin'in olan 2 valizin kapalı olması gereken bagajdan düşeceÄŸi kimin aklına gelirdi? Şöförü durmaya zor ikna ettikten sonra -kendisi "Atina'da bakarız aÄŸbi" yaklaşımındaydı- bir Yunan gencinin arabasıyla yetiÅŸip kendi dilinde "kardeÅŸim, iki valiz düştü, gidin toplayın, arkada" ÅŸeklindeki bağırışlarını temel alarak bir süre valiz saydık. Biz valizleri sayarken bir baÅŸka yunanlı zat -ki bunlara utanmadan bi de gavur diyoruz- valizleri getirip önümüze koydu. Daha 2. gündü ve galiba herkes onların Avrupa TopluluÄŸu'na niye bizden daha önce girdiÄŸini anlamıştı. AkÅŸam Atina'daydık. Bu da "bir ÅŸey"di ve valizleri attığımız gibi tur otobüsüne bindik. Bu arada rehber Atina'nın çok kozmopolit olduÄŸu, fanatik Yunan gençleriyle ve PKKlılarla kaynadığı gibi bilgiler verip bir tür paranoyak ruh hali yarattı. Büyük çoÄŸunluÄŸumuzun Atina'da pek çok baÅŸka yere gidebilecekken rehberin peÅŸine takılıp özelliksiz bir tavernaya saydıkları paralar da ancak bu ruh haliyle açıklanabilir zaten…Neyse, şöför bizi Plaka meydanına bırakacaktı. Yani ideal olan buydu. 3. Kez Parlemento'nun önünden geçerken artık Yunan alfabesini ve haritayı sökmüş olan birkaç genç dayanamayıp şöföre "hoop kaptan, soldan..." diye müdahale etti. Böylelikle yeniden Parlemento önüne geldik ve orada inip Plaka'yı kendimiz bulduk.Cuma: Cuma sabahı, bir önceki gece tavernalarda yatışan sinirlerle herkes 9'da otobüsteydi. Yunan'a gelmemizin esas amacı olan Acropolis'i ziyarete gidecektik o gün. Tam "vukuatsız bir gün" derken otobüste birinin eksik olduÄŸu, bu kiÅŸinin de uçakla Istanbul'a dönmek üzere havaalanında olduÄŸu ortaya çıktı. Rehbere haber vermiÅŸti ve görünürde sorun yoktu. Bu yüzden, önce şöförün niye kızdığını anlayamadık. Ne zaman ki tur otobüsüne kayıtlı olduÄŸumuz ve 42 kiÅŸiden biri dahi eksik olsa sınırdan tekrar giremeyeceÄŸimizi şöför bize kibar olmayan bir dille anlattı, iÅŸte o zaman tüm toplumları baÄŸlayan ÅŸey bizi de baÄŸladı: korku ve paranoya. Ya biri giderse? Ya sonsuza kadar burada kalıp Yunan Alfabesi'ni tamamen sökmemiz gerekirse?!!Neyse ki, giden zat havaalanında durduruldu. Artık Akropolis'e gidebilirdik. Ama rehber yüzünü bize dönüp Yunan tanrılarını anlatmaya baÅŸlayınca şöför yine aldı başını gitti. Nerden buluyorsa her daim bir tek yön buluyor ve sonuna kadar gidiyordu. Öndeki uyanık gençler "kardeÅŸim, sanayiye geldik" dedikten sonradır ki sanat tarihi tahsil etmiÅŸ rehberimiz, herkesin bildiÄŸi Venüs hikayelerini kesip kontrolü eline aldı ama o sırada otelden beleÅŸe edindiÄŸimiz ÅŸehir haritasının dışına çıkmıştık. O 42 kiÅŸinin Yunanistan'da bildiÄŸi en iyi yerin ülkenin 'hinterland'ı olduÄŸunu söylememe artık herhalde gerek yok. Zira ÅŸehirde kaldığımız her 6 saate karşılık ÅŸehir dışında 12 saat geçirdik.Cumartesi: Turzedelerde dönüş modunun ve buna eÅŸgüdümlü olarak sevincin baÅŸgösterdiÄŸi gün. Ne de olsa artık önümüzde Rumdan çok Osmanlılığa yakın 2 ilçe vardı. Kavala'daki su kemeri, Kavalalı Mehmet PaÅŸa'nın evi -ki kendisi ziyarete kapalı olduÄŸundan sadece dışarıdan bakıldı- ve Osmanlı imarethanesinin geliÅŸigüzel ziyaretinden sonra günün tek eÄŸlenceli ziyareti Kavala çıkışındaki Karamanlis Kuarbiyecisi'ne yapıldı. Turdakiler otantik bir tat keÅŸfettikleri ilüzyonuna kapılarak yaklaşık 300 paket içi bademli un kurabiyesi satın aldı. Dükkandan çıktığımızda sahiplerinin sevinç gözyaÅŸları içinde imalathelerine kurabiye sipariÅŸi verdiklerini kulağımla duydum. Bir süre sonra en yabancı dil bile insanda kulak aÅŸinalığı yaratıyor. AlışveriÅŸ de bittikten sonra, mahmurlukla Ä°skeçe'ye, Yunanistan'da son gecemizi geçireceÄŸimiz Batı Trakya ilçesine doÄŸru yol aldık. Oteli bulmamız bu sefer kolay oldu, zira kendisi "Ä°skeçe 10 km" ibaresinin biraz sağına tekabül ediyordu. Otelin "ÅŸehirdışı" durumunu fazla sorgulamadan içeri daldık. Artık şöför, muavin ve en az 2 yolcuya otelde yer olmaması durumuna alışıktık ama kabul etmek gerekir ki, bir kısım yunanlı kamyon şöförünün lobide hayat kadınlarıyla yaptığı müzakereler gerçekten rahatsızlık vericiydi. Otelde kalan 50 kiÅŸilik ergen Yunan öğrenci grubunun bizden birilerine sarkıntılık etmesi ise bardağı taşıran son damla oldu. Lobide 42 kiÅŸi, rehber, şöför ve otel yetkilisinin kartezyen olarak birbirine bağırdığını düşünün: gerçekten rezaletti. Bunlardan önemli bir kısmı Istanbul'a erken dönmeyi teklif ederken, küçük bir grup da "efenim, bizim karımızı, kızımızı mı pazarlıyorlar? Bize ne?" veya "eee, ucuz etin yahnisi…" gibi ifadelerle Ä°skeçe'yi doya doya yaÅŸamayı arzuluyordu. Tartışmak anlamsızdı. 1 kiÅŸi dahi gelmese hepimiz kalacaktık. Ä°ÄŸrenç bir "grup vizesi"yle birbirimize baÄŸlıydık ve kaldık…Pazar: Sabahın alacasında yola çıktık. Yunanlıların gezi boyunca attığı tek kelek gümrükte bilgisayarların çalışmamasından ötürü 5 saat bekletilmemiz oldu. Etraftaki birtakım insanlar bunun gümrükteki cafeye para kazandırmak için numara olduÄŸunu iddia etti. Lakin ben ÅŸahsen Yunanlıların o denli kötü kalpli olduÄŸunu düşünmüyorum. Bence en az bizim kadar "teknolojiye kıl" bir millet olma ihtimalleri daha fazla. Ayrıca kendi gümrüğümüzde de tek tek kuyruÄŸa girip pasaportlarımızı uzuun uzuun damgalatmak durumunda kaldık. Yani olaya art niyetle deÄŸil de, "gümrük böyler bir ÅŸeymiÅŸ demek ki " diye bakmakta fayda var…Sonuç: GüneÅŸin altında yeni bir ÅŸey yok. "Yonan kötü" diyene aldırmamak lazım. Türkler ile Yunanlar hakketen benziyo. Acropolis'te bi numara yok. Ancak Ege'deki tapınakları ve özellikle de Efes'i görmemiÅŸ bir insan için ilginç olabilir. Ãœstelik harabeler zincirle çevrili olduÄŸundan sadece dışarıdan bakılabiliyor. Gecenin 1'inde yolda, elinde harita, gezen iki kıza Atina'da laf atmıyorlar. Aslında Yonan'ın tek Avrupai tarafı bu… Atina'da trafik sıkışmıyor, sadece "daima" duruyor. Alt geçit, üst geçit, çok ÅŸeritli yol mefhumu yok. Metro olmasına raÄŸmen trafik Istanbul'dan daha kötü. Mezeye "mezede", dolmaya "dolma", musakkaya "musakka", Türk kahvesine Yunan kahvesi diyorlar. Bir Türk için otantik bir ÅŸey bulmak neredeyse imkansız. Mutfak konusundaki tek fark, çay demleme adetlerinin olmaması. PoÅŸet çay çıkmadan önce nasıl çay yaptıkları benim için merak konusu. Istanbul'da yaÅŸayana Atina'nın kozmopolitliÄŸi vız gelir…Duty free gerçekten ucuzmuÅŸ. Grup psikolojisi diye bir ÅŸey var ve bir grubun psikolojisine uymak zorunda olmak zaman zaman korkunç olabilir. Ä°ngilizce biliyor, parayı denkleÅŸtirebiliyor ve eliniz ayağınız da tutuyorsa ÅŸehir haritası en baba turdan daha iyi iÅŸ görür.Hani bilginiz olsun da… Ona göre…ÇaÄŸdaÅŸ ÃœNGÖR - 12 Nisan 2000, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!