Yasemin'ce

Güncelleme Tarihi:

Yasemince
Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 1998 00:00

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Hayvanlarla konuşanlar

Efsaneler ve masallarda anlatılan hayvanlarla konuşan insanların hikayelerini duymuşsunuzdur. Hatta bazı hikayeler düpedüz insanlarla konuşan hayvanlar üzerine kurulmuştur.

Bütün bunlara çocukça masallar gözüyle bakarız. Tamamen hayal ürünü olduğunu düşündüğümüz bu hikayelerin ve masalların içinde bir gerçek payının olabileceğine dair en ufak bir kuşkumuz yoktur. Tabii bu arada kimi hikayelerin içinde tasviri yapılan yerlerin olabileceğini düşünüp araştıranlar sayesinde oldukça ilginç keşiflerin yapılmış olduğunu aklımızın ucuna bile getirmeyiz. Halbuki hayvanlarla konuşmaya dair hiç de azımsanmayacak derecede öykü vardır.

Eskiler, ‘‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’’ derler. Acaba, hayvanlarla konuşanlar olamaz mı? Şimdi biri çıkıp hayvanlarla konuştuğunu iddia edecek olsa, ne yaparız? Tabii ki, büyük bir çoğunluk ‘‘palavra atıyor’’ şeklinde yorumlayıp üzerinde bile durmayacaklardır. İyi de hayvanlarla tuhaf denecek ölçüde iyi iletişim kuranlara ne demeli?

Evinde kedisi, köpeği, kuşu ya da herhangi bir hayvan besleyenler ne demek istediğimi daha kolay anlayacaklardır. Hayvanlarla içiçe haşır-neşir olarak büyümüş biri olarak, kedi ve köpeklerin hatta kuşların sizin ses tonunuza bile tepki gösterdiklerini söyleyebilirim. Hatta bir arkadaşınıza köpeğinizle ilgili bir olayı anlatmaya başladığınız zaman az ötede uyuklar gibi yatan köpeğiniz hemen kulaklarını oynatıp kafasını kaldırarak dikkat kesilir. Neredeyse kendisinden konuşulduğunu anladığından emin olursunuz.

Hayvanlarınıza­sevgiyle, öfkeyle ya da acımayla seslendiğiniz zaman herbirine gösterdiği tepkinin başka başka olduğunun farkına varmışsınızdır, sanırım. Hatta kedinizle alay edecek olsanız utandığını­ görürsünüz. Ve ben hep düşünmüşümdür, acaba bu hayvanlar söylenenleri aynen anlıyorlar mı, yoksa ses tonundan mı etkileniyorlar, diye... Peki ya bitkilere ne demeli? Evinde çiçek yetiştirenler iyi bilirler.

Annemin çiçek hikayesini anlatmadan geçemeyeceğim. Uzun zamandır büyük bir ilgiyle baktığı menekşelerinden biri ne yaparsa yapsın bir türlü açmıyordu. Sonunda bir gün sinirlenip çiçeğin önünde şöyle dedi;

‘‘Bir süre daha açmayacak olursa, bu çiğeği çöpe atacağım.’’ İnanmayacaksınız ama iki gün sonra menekşenin üzerinde tomurcuklar peydah oldu. Söylediklerini unutmuş olan annem büyük bir sevinçle gelip ‘‘niyahet bu da açmaya karar verdi’’ demişti.

Hayvanların ve bitkilerin bu anlaşılmaz tepkileri, konuştuklarımızı düpedüz anladıklarının işareti midir, yoksa, bizim duygularımızı mı hissediyorlar bilemem fakat, bildiğim bir şey varsa, o da bizleri anladıklarıdır. Tabii burada anlatmaya çalıştığım hayvanlarla konuşan insanların aralarındaki anlaşma çok daha farklı. Yani düpedüz mantıklı ve anlaşılır bir biçimde konuşmaktan ve iletişim kurmaktan bahsediyorum.

Örneğin; Kuranda adı geçen Hz. Süleyman'ın bütün hayvanların dilini anladığı vurgulanır. Nemil suresinde Sultan Süleyman'ın karıncaların konuşmasını dinlediği, kuşlarla konuştuğu açıkça ifade edilir. Her ne kadar bazı din adamları bu anlatımların tamamen sembolik olduğunu iddia ediyorlarsa da, bunun üzerine yaptıkları yorumların pek anlaşılır olmadığını söyleyebilirim. Hatta çocukça açıklamalar biçiminde nitelendirebileceğim türden açıklamaları karşısında Hz. Süleyman'ın hayvanlarla konuşmuş olduğu bana çok daha doğru geliyor. Üstelik hem aynı dönemlere ait efsanelerde, hem öncesinde, hem de sonrasında o kadar çok hayvanlarla konuşmaları içeren öykülerin olduğunu gördükten sonra ‘‘Demek ki, bir zamanlar hayvanların dilini bilenler varmış ve konuşmuşlar’’ demekten başka bir açıklama aklıma gelmiyor. Üstelik Hz. Süleyman'dan başka örnekler de var. Örneğin batıda Franz Von Assis adlı bir Alman'ın kuşlarla konuştuğu iddia edilmiştir.

Yakın geçmişte ise, en hırçın atları bile bir-iki saat konuşarak ikna ettiğini iddia eden John Rarey adlı biri var. Ohio'da 1850'li yıllarda yaşamış olan Rarey, dünyada kendisine direnebilecek at olmadığını iddia ederek şöyle bir gösteri düzenler;

‘‘Gösteri için tam beş at getirilir. Bunlardan biri sahibini öldürmüştür. Diğerleri de bir çok insanı yaralamışlardır. Bu vahşi atları tek tek ayrı hücrelere koydurur. Atların tepinmelerinden bölmeler yıkılacak gibidir. Rarey, birinci bölmeye girip kapıyı kapatır. Ve bir-iki saat sonra içerden ata eğersiz binmiş olarak çıkar. Atın boynunu okşayınca at yere yatar.’’

John Rarey yaşadığı sürece atlarla son derece ilginç ve anlaşılmaz bir biçimde konuşarak onları sakinleştirmeyi başarmıştır. Sırrını hiçbir zaman açıklamamış, kimse tarafından da bugüne kadar anlaşılmamıştır. Ancak, bugün bilim adamları insan ve hayvanların beyin dalgalarının uyuşması sonucu ortak bir şuur alanı oluşturulabileceğini ve böylece insanlarla hayvanların anlaşabileceğini kabul ediyorlar. Fakat, öykülerde anlatıldığı gibi düpedüz konuşulabilir mi, bilmiyorlar. Kimse bilmiyor. İnşallah bir gün öğreniriz diyorum, Yasemin'ce...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!