Üç dilde yazıyorum ama romanlarım sadece Kürtçe

Güncelleme Tarihi:

Üç dilde yazıyorum ama romanlarım sadece Kürtçe
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 2003 02:07

Romanlarını Kürtçe, deneme ve araştırmalarını İsveççe ve Türkçe olarak yazıyor Mehmet Uzun. 26 yıldır İsveç'te yaşıyor. Kürtçe edebiyatın ilk önemli isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Kürtçe yayın yasağının kalkmasından sonra kitapları Türkiye'de hem Kürtçe hem de Türkçe olarak da yayımlanan Mehmet Uzun şu an Kürtçe olarak en çok okunan yazarların başında geliyor.

Uzun yıllar İsveç Yazarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği de yapan 1953 Siverek doğumlu Uzun'un roman ve denemeleri 12 dile çevrildi. Mehmet Uzun, tek amacının iyi bir edebiyat yaratmak olduğunu söylese, politik bir tavra sıcak bakmasa da Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık romanı ve Nar Çiçekleri adlı deneme kitaplarında bölücülük propagandası yaptığı gerekçesiyle 2001 yılında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce hakkında dava açıldı ancak beraat etti. Kürtçe yazdığı kitapları Avesta Yayınları tarafından yayımlanan Uzun'un Türkçe'ye çevrilen kitaplarını Gendaş Yayınları basıyor.

1977'den beri yurtdışında yaşıyorsunuz. Gidişiniz nasıl oldu, bir sürgün müydünüz?

- Sürgün değilim. Ankara'da bir yazımdan dolayı hakkımda dava açılmıştı ama asıl Avrupa'ya çıkmak istiyordum. O şekilde gittim. 1981'de beni vatandaşlıktan attılar.

Neden çıkartıldınız vatandaşlıktan?

- O zaman İsveç'in en büyük gazetelerinden birinin kültür sayfasında yazılar yazıyordum. 12 Eylül'de Türkiye Yazarlar Sendikası kapatılmış, yazarların bir bölümü tutuklamış ve cezaevlerine konmuştu. Ben de gazeteye bu durumu eleştiren yazılar yazdım. O yazılardan dolayı beni vatandaşlıktan attılar ve 1992 yılına kadar Türkiye'ye gelemedim.

ÊBütün kitaplarınızı Kürtçe mi yazıyorsunuz?

- Ben üç dilde yazıyorum. Romanlarımı sadece Kürtçe yazıyorum. Denemelerimi hem Türkçe, hem Kürtçe, hem de İsveççe yazıyorum. Direkt Türkçe, Kürtçe ya da İsveççe yazdığım kitaplarım da var.

ÇOCUKLUĞUNUZUN SESİ HEP YANINIZDADIR

Romanda özellikle Kürtçe'yi kullanmanızın ayrı bir nedeni var mı?

- Benim anadilim Kürtçe. Bir haksızlık söz konusuydu bu dile karşı. Kamu yaşamının dışına itilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Buna karşı entelektüel bir ahlaki duruş gerekiyordu. Bu sadece Kürtçe için değil, bütün diller için geçerli bir durum. Jivkov döneminde Bulgaristan'daki Türklerin isimlerini değiştiriyor, dillerini yasaklıyor, camilerine kilit vuruyor, çocuklarını sünnet ettirmeleri engelleniyordu. Ben o dönem İsveç Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyesiydim ve bunlara karşı çok mücadele ettik. Kürtçe'nin de bu durumda olmasını doğrusu kabul edemiyorum. Bundan da önemlisi, Kürtçe benim çocukluk dilim. Kürtçe'nin sesleriyle doğdum ve büyüdüm. O çocukluğun sesleri sizi bir gölge gibi hep izliyor. Çeşitli dillerle tanışabilir, çeşitli kültürlerle bütünleşebilir, yeni kimlikler kazanabilirsiniz ama o sesler hep sizinle birliktedir. O seslerden iyi bir edebiyat yapabilmek. Bu bana daha heyecanlı geldi.

Romanlarınıza, yazarlığınıza artı bir değerinin olduğunu mu söylüyorsunuz?

- Eğer İsveççe yazmayı seçseydim, ne yazayım diye çok düşünürdüm. Orada göçmen yazarların yarattığı bir göçmen edebiyatı zaten vardı. Çok zengin bir İsveç edebiyatı da vardı. Ben kendime özgü nasıl bir edebi ses yaratabilirim diye düşündüm hep. Kürtçe'nin derinliklerine girdiğimde, öteki yazarların sahip olmadığı kimi avantajlara sahip olduğumu fark ettim. İşlenmemiş temalar, insani dramlar, unutulmuş bir tarih, terk edilmiş kaderler.

TÜRKÇE DAHA FAZLA SATIYORUM

Kitaplarınız Türkiye'de hem Türkçe hem Kürtçe olarak basılıyor. Satışı nedir?

- Türkçe satışlar daha fazla doğal olarak. Kürtçeleri ilk yayınlandığında neredeyse hiç okuyucu yoktu. Fakat şimdi Kürtçe kitapların da üçüncü, dördüncü, beşinci baskıları yapılmaya başlandı.

Kürt edebiyatı üzerine araştırmalar da yaptınız . Neydi bunların özelliği?

- Kürtçe yazmaya karar verdikten sonra Kürt edebiyatı adına ne var, onu bilmek ve öğrenmek istedim. Çünkü Türkiye'de bizim bunları araştırma imkanımız olmadı. Ama Avrupa'da bütün o Kürt diasporasına, Kürt edebiyatının tarihi gelişimine bakabilmek mümkündü. Bu çalışmadan ortaya 1200 sayfalık bir antoloji çıktı. Kürtçe basıldı, Türkçesi henüz yok.

Kürt edebiyat tarihine ait çalışmalarınız ilgi görüyor mu?

- Evet, görüyor tabii. Çünkü Kürt edebiyat tarihine ait bir bilgi eksikliği var Türkiye'de. Hem akademik çevreler ilgi duyuyor hem de normal okuyucular. Ne yazık ki Kürt sorunu, şiddet ve terör sorunu haline geldi, insani boyutu gözardı edildi.

Siz politik bir kimlikten çok aydın ve edebiyatçı tavrını takındınız.

- Evet, bunu mahkemelerdeki savunmalarımda da söyledim. Amacım iyi bir edebiyat yaratmak. Ben iyi bir edebiyatın ideolojilerle, keskin ve fanatik jargonlarla yapılabileceğine inanmıyorum. Kürtçe benim ana dilim olduğu için Kürtçe yazıyorum. Fakat Kürtçe yazdığım için sorunu politik hale getirirsem iyi edebiyat yapamam. İsveç'te de yaşıyorum İskandinavyalıyım. Dünya Yazarlar Parlamentosu Yönetim Kurulu üyesiyim. Ben bu seviyede bir edebiyat yaratmak istiyorum.

Dengbej geleneğinin izleri hakim romanlarınızda. Bir geleneği kullanmaktaki amacınız neydi?

- O geleneğin önemli olduğuna inanıyorum. Bana göre günümüz edebiyatı, edebiyatın bir bölüm özelliklerini yitirdi. Edebiyat pazara uyarlanmış hale geldi. Ve yazar da buna uygun eser yaratmaya başladı. Bunlar çok sakıncalı. Söz çok yalındır, durudur, sözlü anlatıda bir samimiyet, insani sıcaklık var. Bunlar günümüz edebiyatı için de önemli ölçüler olabilir. Dengbej geleneğini romanlarıma aktarırken onları çeşitli süzgeçlerden geçiriyorum. Romanıma o geleneklerle ilgili bir duygu katmaya çalışıyorum. Ama aynı zamanda da modern bir roman yazmak, benim kaygım bu.

EDEBİYATIN MUHASEBECİ BİR TUTUMU OLMALI

Dicle serisinde Yaşar Kemal‘in romanlarını andıran bir hava var.

- Yaşar Kemal‘in anlatısında da sözlü edebiyat geleneğinin izleri vardır. O da dengbejlerle yaşamış, sözlü gelenekle büyümüş ve büyük bir ustalıkla bunu da edebiyatına sindirmiş. Ben ondan farklı olarak Türkiye‘ye ait ama Türkiye‘den uzaklaştırılmış bir kültür mirasını da edebiyata dahil etmek istiyorum. Mezopotamya'yı anlatmak, unutulmuş ve unutturulmuş bir tarihi de yeniden yazmak istiyorum. Benim edebiyatım bir muhasebe edebiyatıdır.

Bunu da daha iyi Kürtçe verebilirim gibi bir düşünceniz mi vardır?

- Kürtçe yazmam benim için avantaj oldu, çünkü Kürtçe'nin bu sözünü ettiğim kültürel mirasla çok yoğun bir ilişkisi var. Hálá yaşayan önemli dengbejler var. Gidip onları dinliyorum, söylediklerini kasetlere alıyorum, notlar çıkartıyorum. Öyle dengbejler tanırım ki, mesela hálá Gılgamış Destanı'nı söyleyebiliyor. Bu dengbejlerin okuma yazmaları yok. Sözlü gelenek böylesine güçlü bir şey. Yaklaşık beş bin yıllık edebi geleneğin sürdürülmesi söz konusu.

EDEBİYATÇI OLDUĞUM İÇİN BENİ SAVUNDULAR

Kitabınız Türkiye'de yasaklanmak istendi, sonunda aklansa bile hakkında dava açıldı.

- O çok çirkin bir şeydi. Gerçekten buna çok üzüldüm ve çok utandım. Bu roman yargılanırken uluslararası edebiyat kuruluşları ortak bir deklarasyon yayınladılar. İmza verenlerin arasında Nadine Gordimer, Günther Grass, Elie Wiesel, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Ahmet Altan gibi pek çok isim vardı. Bunlar niçin imza verdi? Kitabım edebi bir metin olduğu için bu imzayı verdiler. Dünyanın bütün bu önde gelen yazarları beni savundular ve desteklediler. Ama bunu ben bir edebiyatçı olduğum için yaptılar. İdeolojik ve siyasi sebeplerle vermediler bu desteği. Bu benim için çok çok önemli ve ben bunun görülmesini istiyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!