Tutankamon’un mezarında aslan mumyası bulundu

Güncelleme Tarihi:

Tutankamon’un mezarında aslan mumyası bulundu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 2004 23:15

Eski Mısır’ın en ünlü hükümdarlarından biri olan Tutankamon (İ.Ö.1346-1337) henüz dokuz yaşında tahta geçtikten sonra babası Echnaton tarafından kurulan ilk tek tanrılı dine dayalı yönetimi değiştirmiş ve 17 yaşında yaşama veda etmişti. 1922 yılında bulunan mezarı tüm dünyada büyük bir sansasyon yaratırken, Fransız bilim adamlarının kısa bir süre önce saptadıkları gibi Tutankamon’un mumyası etrafındaki kalıntılar da hala sürprizlerle dolu. Bilim adamları bir aslan iskeleti buldu. Arkeolog Alain Zivie’nin Nature dergisindeki açıklamasına göre aslan, günümüzden birkaç yüz yıl önce yaşamış ve ölümünden sonra mumyalanmış. Çok iyi koruna gelmiş kemikler Maia’nın, yani Tutankamon’un süt ninesinin mezarında bulundu. Tutankamon’un ölümünden sonra katakomplar genişlemiş ve bu dönemde hayvan kültleri Mısır’da git gide daha fazla önem kazanmaya başlamıştı. Bilim adamlarına göre aslan oldukça yaşlı ve bu yüzden de doğal nedenlerden dolayı ölmüş. Zivie’nin tahminine göre aslan kutsal bir hayvan olarak kabul ediliyor ve olasılıkla da Mahes’in (kedi tanrısı Bastet’in oğlu) reenkarnasyonu (yeniden doğuşu) idi.

Nasa çalışanlarına Mars saati

Kaliforniya
’daki Honolulu bulvarındaki küçük dükkanında Nasa çalışanlarının garip isteğine duyan saatçi Garo Anserliyan, ilk başta adamları pek ciddiye almamıştı. Kendisinden 40 dakika geri kalan bir saat üretmesi isteniyordu ve Julie Townsend ve Scott Doudrick gayet ciddiydiler. Diğer ustalardan elleri boş döndükleri için de Anserliyan onların son umuduydu. Bir Mars günü (‘Sol’) dünyadaki zaman birimine göre 24 saat, 39 dakika ve 35 saniye sürmekte. Mars misyonunda görevli Nasa çalışanları, Mars aracı ‘Spirit’ ve ‘Opportunity’ sondasıyla ilgili tüm etkinlikleri her seferinde yerel Mars saatine göre hesaplamak zorundalar. Bu külfetten kurtulmak için de bir kol saati istiyorlardı ve Anserliyan bu iş için biçilmiş kaftandı. Eski saatleri onararak deneyim kazanan ustanın tamir edemeyeceği saat yok. Ve usta ilave kurşun ağırlıklar sayesinde şimdi istenildiği kadar geri kalan kol saati üretti.Üstelik sistem o kadar iyi işliyor ki saatler günde yalnızca on saniyelik bir hata payıyla çalışıyor. Saatlerin tamamlanması için bir tek özel kadran eksikti ama artık o da hazır. ‘Mars-Local Solar Time’ yazısı altında Mars’ın kızıl yüzeyi görülmekte. Anserliyan’ın firması ‘Executive Jewelers’ bugüne dek çoğunluğu Nasa çalışanlarına olmak üzere yüzlerce Mars saati üretti. Küçük saatçi dükkanında artık her gün on tane Mars saati hazırlanıyor. Ve yeni ürün şu sıralar koleksiyoncuların da ilgisini çekmeye başladı. Saat ustası geçtiğimiz haftadan itibaren yeni saatleri İnternet üzerinden satışa sundu. Halihazırdaki 30 örnekten birine sahip olmak için meraklılar 180-230 dolarlık bir ücret ödemek zorundalar. Anserliyan saatlerden birini Amerikan başkanı George W.Bush’a armağan edecek.

Yapay ışık kanser mi yapıyor?

Aslında
ışığın sağlıklı olduğu söylenir. Bu kanı doğal ışık için geçerliliğini korusa da, yapay ışık kaynakları için durum biraz farklı. Çok sayıda araştırma sonucu yapay ışığın kanserle ilişkisine işaret ediyor. Örneğin düzenli gece çalışması, tümör tehlikesini %35 yükseltiyor. Işığın zararlı olabileceği aslında birkaç yıl önce ortaya çıkmıştı. İskandinavyalı araştırmacılar görme engelli kadınların görenlere kıyasla yarı yarıya daha az meme kanserine yakalandıklarını saptamışlardı. Ancak ilk araştırmalar geniş kapsamlı olmadığı için sonuçlar pek ciddiye alınmamıştı.

Harvard Tıp Okulu (Boston) bilim kadını Eva Schernhammer, gece nöbetinde çalışan 120.000 hemşirenin verilerini değerlendirince gece çalışanların kansere yakalanma olasılıklarının daha yüksek olduğunu kanıtladı. Buna göre 15 yıllık gece çalışmasından sonra meme kanseri riski üçte bir oranında artıyor. Hatta kalın ve kör bağırsak kanseri riski de gece çalışmasından dolayı yükselmekte. Kanser riski melatonin kaybıyla yükseliyor, çünkü yapay ışık melatonin üretimini kısıtlıyor. Bu madde normalde (karanlıkta) uyurken oluşur ve kanserden korur diye açıklıyor Schernhammer. Yapay ışık öte yandan östrojen üretimini de arttırmakta ki bu aşırı östrojen üretimi de meme kanserinden sorumlu tutulmakta. Gece nöbetinde çalışan hemşirelerde gerçekten de daha düşük melatonin ve daha yüksek östrojen değerleri saptanmış. Bilim kadını yeni bilgiler ışığında gece çalışan erkeklerde de kanser tehlikesinin artacağını düşünüyor. Bu konu yeni araştırmalarla kontrol edilecek. Thomas Jefferson Üniversitesi’nden George Brainard’ın araştırmasına göreyse kanseri en fazla tetikleyen mavi ışık. Kırımızı ışık ise buna kıyasla daha az zararsız.

Venedik, 30 cm yükselecek

Petrol
çıkarma teknolojisi sayesinde İtalya’nın lagün kenti suya gömülmekten kurtarılacak. İtalyan jeologların amacı kenti on yıl boyu deniz suyuyla yukarı doğru pompalamak. Aslında fikir yetmişli yıllara ait, fakat gerekli teknik yeni geliştirildiği için Giuseppe Gambolati, bu düşüncenin artık uygulanabileceğine inanıyor. Gambolati, Padua Üniversitesi’ndeki çalışma arkadaşlarıyla lagünün, 600 ila 800m derinliğindeki kum tabakasına karbon dioksit veya deniz suyu pompalamak istiyorlar. Kum, su geçirmez bir taş ve kil tabakası arasında yer alıyor. Jeologların hesaplarına göre Venedik bu şekilde on yıl içinde 30cm kadar yükselecek. Bu çok önemli bir oran olmasa da kentte düzenli olarak tekrarlanan selleri önleyebilecek. Gerçi 2011 yılına dek, 20m yüksekliğindeki duvarlarını su seviyesini göre ayarlayabilen 78 hareketli setli bir sistem devreye girecek ama eriyen buz kütleleri ve su seviyesinin bunlara bağlı olarak yükselmesi, sistemi 100 yıl içinde etkisiz hale getirebilir. Oysa kentin yükseltilmesi deniz seviyesindeki yükselmeyi dengeleyerek sistemin daha uzun kullanılmasını sağlayacaktır diyor Gambolati. Lagünün denize açılan üç ağzına kurulacak olan setler su seviyesinin normal seviyeyi 110sm aşması halinde açılacak. ‘Mose’ olarak isimlendirilen ve 2006 yılında yürürlüğe girecek projenin 2,3 milyar euroya mal olması bekleniyor.

Sigarayı azaltmak çözüm değil

Amerika
’da sonuçlanan yeni bir araştırmaya göre sigarayı azaltmak sağlık üzerinde çok fazla etkili olmamakta. Mesela günlük sigara içiminin yarı yarıya düşürülmesi, bedene ulaşacak kanser uyarıcı maddelerin yarı yarıya azalacağı anlamına gelmiyor. Araştırma sonuçlarını Journal of the Natonal Canser Institut dergisinde yayımlayan Minnesota Üniversitesi bilim adamı Stephen S.Hecht, 92 sigara tiryakisinin idrar örneklerinde, tütünde bulunan en önemli kanser uyarıcı madde olan NNK’nın metabolizma ürünlerini kontrol etmiş. Denekler altı aylık araştırma çerçevesinde sigara içimini önce %25, daha sonra %50 en sonunda da %75 oranında düşürmüşler. Gerçi içilen sigara miktarının düşmesi sonucunda NNK’nın indirgeme ürünlerindeki oran da azalmıştı ama bu düşüş beklenildiği kadar değildi. Örneğin günde 25 sigara içen bir kişi üç tane içmeye başladığında yani %90 oranında azalttığında NNK metabolizma ürünlerinde sadece %46’lık bir azalma yaşanıyor. Bilim adamları sonucu deneklerin sigara içme alışkanlığının değişmesine bağlıyorlar. Buna göre daha az sigara içmeye başlayan denekler her sigaradan daha fazla duman çekmiş olabilirler deniyor. Hecht, araştırma sonucunun, akciğer kanseri riskinin gerçekten de düşürülmesi için sigarının tamamen bırakılması gerektiğine işaret ettiğini söylüyor.

En büyük matematik bilmecesi çözüldü mü?

Matematikte
hala çözülmemiş yedi problem vardır. Rus matematikçi Grigori Perelman şimdi bunlardan en zorunu çözdüğünü öne sürdü. Amerikalı matematik profesörü (Michigan Üniversitesi) Bruce Kleiner de Rus matematikçi ‘Poincare teoremini’ doğru kanıtlamış olabilir dedi. Poincare teoremi, üçboyutlu mekandaki geometrinin açıklamasıyla ilgili bir kurala dayanıyor. 100 yıllık problemin çözülümü için Clay Mathematics Enstitüsü bir milyon dolarlık ödül koymuştu. Kleiner’in açıklamasına göre dünyadaki tüm matematikçiler Kasım 2002’den bu yana Perelsman’ın önerisini kontrol etmeye çalışıyorlarsa henüz bir sonuca ulaşamadılar. Bugüne değin Poincare teoremini doğrulayacak bir kanıt bulunmadı. Poincare teoremi ilk olarak 1904 yılında matematikçi Henri Poincare tarafından formüle edilmişti. Sorun, matematik formüllerinin iki boyutludan üç boyutlu mekana aktarılabilirliğinin saptanması. Poincare, bu işlemin mümkün olabileceğinden yola çıkmışsa da kanıtlayamamıştı. Bilim adamları bu tezin kanıtlanması halinde uzayın daha iyi anlaşılabileceğini sanıyorlar. Amerikalı bilim adamı Andrew Wiles’ın 1994 yılında 350 yıllık son Fermat teoremini kanıtlamasından sonra bilim dünyası ilk defa bir problem üzerinde bu kadar yoğun bir şekilde çalışmaya başladı. Clay Matematik Enstitüsü bu Poincare teoremini bir zamanlar çözülmesi beklenen en önemli yedi matematik probleminden biri olarak kabul etmişti. Bilim adamları yıllardan bu yana çeşitli çözümler üretiyorlar. Son olarak da İngiliz matematikçi Martin Dunwoody 2001 yılında altı sayfalık bir kanıt sunmuştu ama birkaç hafta sonra hatalı olduğu ortaya çıkmıştı.

Şarkı söylemek müzik dinlemekten daha sağlıklı

Frankfurt
Üniversitesi bilim adamları şarkı söylemenin bağışıklık sistemi üzerinde daha olumlu bir etki bıraktığını saptadılar. Araştırma için Frankfurt’taki Kilise derneğinin korosu, Mozart’ın Requiem’ini söylerken ( ve dinlerken) incelenmiş. Peş peşe gerçekleştirilen iki koro önce şarkı söyleyerek, bir hafta sonra da Mozart’ın Requiem’ini dinleyerek sübjektif ve pozitif değişimleri değerlendirildi diye açıklıyor Müzik Pedagojisi Enstitüsü. Araştırmacılar koro üyelerine pozitif ve negatif etkileri sordukları gibi immünoglobin A ve kortizol yoğunluğunu da ölçmüşler. Sonuçta şarkı söylerken önemli pozitif değişimler meydana gelirken koro müziği dinlencesinden aynı etkiler ortaya çıkmıyor. Şarkı söyleyenler kendilerini müzik dinleyenlerden daha iyi hissetmişler. Diğer çalışmalarla bu etkilerin kısa vadeli mi yoksa kalıcı mı olduğu araştırılacak.

İğrenme duygusu hastalıklardan koruyor

Londra
Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu doktorları bir İnternet araştırmasında 40.000 gönüllüye farklı fotoğraflar göndermişler. Valeri Curtis, Proceedings of the Royal Society; Biology Letters dergisindeki araştırma yazısında, neredeyse tüm deneklerin, sağlığı tehdit edici durumları gösteren fotoğraflardan iğrenmiş olduklarını söylüyor. Fotoğrafların bir kısmında hayvanları taklit eden çiftler, diğerlerinde ise olası enfeksiyon riskine işaret eden benzer objeler yer alıyordu. Denekler bir cetvel üzerinde tasvirleri ne kadar iğrenç bulduklarını gösterdiklerinde, %98’inin olası sağlık riskine işaret eden görüntüleri daha iğrenç buldukları ortaya çıkmış. Mesela sarımsı sümük maviden ya da açık iltihaplı bir yara kabuk bağlamış yaraya göre daha iğrenç bulunmuştu. Kurtlar, tırtıllardan daha iticiydi. Kadınlar erkeklere kıyasla daha çok iğrenirlerken, iğrenme duyusu ilerleyen yaşla birlikte azalmakta. Curtis bu gözlemlere dayanarak şu değerlendirmeyi yapıyor: İğrenme, insanları potansiyel hastalıklardan korunmaları için evrim süresince gelişmiştir. Bu durum doğum yaptıkları için de kadınlarda daha büyük bir önem taşımakta. Öte yandan yaşlı insanlar üreme yetisinden yoksun oldukları için daha az iğreniyorlar. İğrenme duygusu içgüdü ve duygulardan sorumlu sağ beyin yarısında oluşmakta. Bu nedenledir ki insanın iğrenmeye engel olması mümkün değildir.

Kadınları çekici kılan seksapelliğin formülü bulundu

Batılı
erkeklere mükemmel kadın bedeni sorulduğunda genelde pek fazla düşünmeden 90-60-90 ölçülerini verir.

Hongkong Politeknik Üniversitesi’nden Jintu Fan, şimdi erkeklerin kadınları niçin seksi bulduklarını bilimsel olarak araştırdı. Farklı görünüşte 31 kadının bedenini tarayan Fan, dişi seksapelin formülünü bulduğuna inanıyor.

Formül şu: Beden hacminin, çeneye kadar olan beden boyunun karesine bölünmesi.

Erkekler bu değeri içgüdüsel olarak tanıyor ve ilk bakışta bir kadının ne kadar verimli ve sağlıklı olduğunu anlıyorlar. İkinci bakışta diğer beden orantıları önemli, diyor bilim adamı Proceedings of the Royal Society; Biological Sciences dergisinde.

Araştırmacı kadın bedenlerini bilgisayarda taramakla kalmayıp, 29 yaşındaki erkek ve 25 yaşındaki genç kadından, bayanların çekiciliğini dokuz derecelik bir cetvel üzerinde değerlendirmelerini istemiş. Araştırmanın matematiksel olarak değerlendirilmesi sonucunda bilim adamı kadınları çekici kılanın beden boyu ve kilo değil, belin kalçayla ya da beden boyunun bacakla orantısı olduğunu bulmuş.

En önemli faktör beden kitle endeksi diyor araştırmacı. Ancak Fan bu değeri beden ağırlığını, beden boyunun karesine bölerek elde ediyor. En çekici beden kitle endeksi, sağlıklı görünen kadınlarda bulunuyor diyor araştırmacı.

Ancak hiç kimse beden kitle endeksini bakarak hesaplayamadığı için bazı belirgin özellikler ve davranışlar da bedeni çekici kılmakta. Burada en önemli olan nokta ise sadece beden kitle endeksi değil, bel ölçüsü, kalça biçimi ve bacak boyu da rol oynamakta diyor araştırmacı.

Mesela silindir biçimli bir bedenin, beden kitle endeksi mükemmel olabilir ama hiçbir zaman yuvarlak hatlı bir kadın kadar çekici olamaz.

Yeni bir kopya iddiası

35
yaşındaki kadına kopyalanmış bir embriyo aktardığını açıklamasından sonra, Amerikalı genetikçi Panos Zavos, sorumsuzluk, insanlığa karşı gelmek ve bilimi kötüye kullanma gibi suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Fakat uzmanlar, Zavos’un doğru söylediğinden bile emin değiller.

Panos Zavos’un geçtiğimiz Cumartesi Londra’da yaptığı açıklamaya en büyük tepki İngiliz sağlık bakanı John Reid’den geldi. Zavos bir kadına kopyalanmış embriyo aktardığını söylediyse de kadının hangi ülkeden olduğunu bildirmemişti. Sağlık bakanı İngiltere’de insan kopyalamanın yasak olduğunu ve kendisinin bakan olduğu sürece de İngiltere’de asla bir kopya bebeğin dünyaya gelmeyeceğini söylerken, terapötik klonlama uzmanı Richard Gardener de Zavos’un girişimini büyük bir sorumsuzluk olarak değerlendirdi. Kopyalama girişiminin insanda uygulanmayacağı kopya koyun Dolly ile belli olmuştu diyor uzman. Diğer uzmanlar ise Zavos’un açıklamasını kuşkuyla karşıladılar. Çünkü doktor daha önce de asılsız açıklamalarda bulunmuştu. Zavos’a göre embriyo aktarılan kadının, hamileliğini sürdürme olasılığı %30 civarında. Embriyo, kocasının deri hücrelerinden elde edilmiş. Zavos hamileliğin kesinleşmesi için iki ila üç hafta kadar geçmesi gerektiğini söyledi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!