"Türkiye sessiz kalamazdı, ama…"

Güncelleme Tarihi:

Türkiye sessiz kalamazdı, ama…
Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 2012 00:00

İstanbul’daki Türk Siyaset Yaşamı Gözlemevi’nin idarecisi Jean Marcou, başta Suriye ile ilişkiler olmak üzere, Türkiye'nin dış siyasetinde gelinen son durumu yorumladı. Fransız akademisyene göre, AK Parti hükümetinin Suriye’de olan bitene sessiz kalmak gibi bir şansı yoktu, ama bu, muhalifleri silahlandırmaya hakkı olduğu anlamına gelmiyor.

Haberin Devamı

Türkiye’nin Suriye politikası hakkında dış basında üst üste olumsuz eleştiriler yayımlanıyor. ‘Sıfır sorun’ söylemiyle çıkılan yolda bugün gelinen durum, belli ki yabancı uzmanların da dikkatinden kaçmıyor.

Türkiye’nin dış siyasette vardığı son noktayı hem dışarıdan hem de içeriden bir gözlemci olarak değerlendirme fırsatı bulan Fransız akademisyen Jean Marcou, Şam ile Ankara arasında gün geçiktikçe bozulan ilişkiyi ‘hurriyet.com.tr’ için yorumladı.

"SURÄ°YE ‘SIFIR SORUN’ POLÄ°TÄ°KASININ SEMBOLÃœYDÃœ"Â

Grenoble Ãœniversitesi Siyasi Bilimler Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olan Marcou, 2006’dan beri, Ä°stanbul merkezli Fransız Anadolu AraÅŸtırmaları Enstitüsü’nde (IFEA) Türk Siyaset YaÅŸamı Gözlemevi’ni de idare ediyor.Â

/images/100/0x0/55ea8357f018fbb8f884de99

Haberin Devamı

Türk dış siyasetini yakından takip eden Marcou’ya göre bugün diplomatik iliÅŸkilerimizin çıkmaza girdiÄŸi Suriye, henüz birkaç yıl önce, "komÅŸularla sıfır sorun politikasının sembolüydü".Â

Marcou, barışın sembolüyken savaşın eşiğine gelinen Şam yönetiminin halkına uyguladığı şiddete, "Türkiye’nin sessiz kalmak gibi bir şansının olmadığını" düşünüyor. Ama hemen ekliyor :

"Bunu diyerek, Türk hükümetinin Suriye’ye müdahaleye ve muhalifleri silahlandırmaya hakkı olduğunu kastetmiyorum. -Türkiye’nin sessiz kalma şansı yoktu- çünkü stratejik olarak, Ankara, Suriye rejimini vakit kaybetmeden kınayan batılı müttefiklerinin markajından kolay kolay kurtulamazdı."

"AK PARTİ HÜKÜMETİ OLACAKLARI ÖNGÖREMEDİ"

Fransız akademisyen, AK Parti hükümetinin Suriye konusunda düştüğü bir hatanın da altını şöyle çiziyor:

"AK Parti hükümeti muhalifleri destekleyerek Esad sonrası dönemi de hazırladığını ve yeni kurulacak Suriye yönetiminde etkisi olacağını düşünüyordu. Ama Esad rejimi öngörülenden daha dirençli çıktı ve isyan iç savaşa dönüştü."

"ESAD’IN TEK DESTEKÇİSİ ALEVİLER DEĞİL"

Ortadoğu’da karışıklık ve gerginlikte mezhepsel farklılıkların illaki tetikleyici olduğunu fakat ana neden olmadığını belirten Marcou’ya göre Esad’ın destekçileri Alevilerden ibaret değil:

Haberin Devamı

"İsyanın iç savaşa dönüşmesinin tek nedeni muhaliflerin silahlanması değil, aynı zamanda Şam rejiminin ülkede yadsınamayacak bir desteğe sahip olması. Bu desteğin bir kaynağı kesinlikle Aleviler ve başta Hristiyanlar olmak üzere diğer dini azınlıklar ama Esad’a yakın Sünni burjuvalar ve yönetim kadroları da rejime arka çıkıyor."

"TÜRKİYE’Yİ TEHLİKELİ BİR İSTİKRARSIZLIK BEKLİYOR"

Marcou’ya, Suriye için şu an en olası görünen senaryoyu ve bunun Türkiye’ye etkisini sorunca, şu yanıtı alıyorum:

"En olası senaryo maalesef iç savaşın uzun süre devam etmesi ve bu, Türkiye için hiç de iyi olmayacaktır. Çünkü Türkiye, sayısı git gide artan mültecileri kabul etmek ve sınırlarında çok tehlikeli bir istikrarsızlık haline katlanmak zorunda kalacak. Beşar Esad’ın görevden gitmesi ve muhaliflerin, eline fazla kan bulaşmamış hükümet yetkilileriyle bir arada olacağı siyasi bir geçiş sürecine ikna edilmeleriyse çok zor elde edilebilecek bir çözüm."

Haberin Devamı

"ORTADOĞU’DA YENİ DENGELER, YENİ ÇATLAKLAR OLUŞUYOR"

Suriye’deki iç savaşın, bölge ülkelerinde özellikle 2009-2010 yıllarında oluşan «iyi komşuluk yanılsamasını» ortadan kaldırdığına dikkati çeken Marcou, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Suriye krizinin ciddileşmesi, bölge ülkelerini temel çıkarlarının buz gibi gerçekliğine geri getirdi. Yüzünü Doğu’ya çevirdiğini söylediğimiz Türkiye, tekrar Batı’ya, NATO gibi geleneksel batılı ortaklıklarına döndü. ‘Arap Baharları’ bölgedeki bazı stratejik dengelerin bozulmasına neden oldu. Güney Pars doğalgaz sahasındaki gaz kaynaklarının paylaşımı gibi büyük hedefler, Ortadoğu’da yeni dengelerin kurulduğuna ve yeni kırılmaların oluştuğuna işaret ediyor. Ancak bu paylaşımın Arap Baharları’nın altında yatan tek neden olduğunu sanmıyorum."

Haberin Devamı

"YÜZLEŞİLMESİ GEREKEN BİR ÇELİŞKİ VAR"

Marcou’ya, Türkiye’nin komşularında demokrasiyi desteklerken, uluslararası raporların da işaret ettiği gibi, kendi demokrasisinde sorunlar yaşadığını hatırlattığımda, ülkenin demokrasisinde yaşanan sorunların dış siyasetiyle "çelişkili" olduğunu belirtiyor:

"Arap Baharlarına verdiği destek ve diplomatik yönelimleri göz önüne alındığında, Türk hükümetinin yüzleşmesi gereken bir çelişki var: Bir yandan, daha geniş hakların talep edildiği devrimlere destek veriyor, diğer yandan kendi demokrasisinde ve hukukunda işleyiş sorunları yaşıyor. En kötüsü ise ‘Arap Baharı’nın başladığı 2011’den beri, Türkiye’de hak ve özgürlüklerin durumu ciddi bir biçimde kötüye gitme eğiliminde. Bu kötüleşmenin en bariz örnekleri: Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi gazetecilerin, Ragip Zarakolu ve Büşra Ersanlı gibi entelektüellerin hatta öğrencilerin tutuklanması. Tüm bunlara, Ergenekon ve Balyoz davalarında oluşan şüpheler, binlerce kişinin gözaltına alındığı bitmek bilmeyen KCK soruşturması, kronikleşen Kürt sorununa bir türlü çözüm getirilemeyişi de ekleniyor. Arap devrimlerine demokrasi ve insan hakları adına verilen destekle, ülkedeki bu olanlar gerçekten çelişiyor."

Haberin Devamı

"Ä°SLAMCILAR DEVRÄ°MÄ°N TEMELÄ°NDE YOKTU"

‘Devrimlerin’ gerçekleştiği Arap ülkelerinde İslamcılığın yükselişini soruyorum son olarak. Marcou, artan din baskısının gölgesinde gerçek bir demokrasinin tesis edilemeyeceği endişesinin yersiz olmadığını düşünüyor:

"Elbette ki Arap devrimleri özellikle Mısır, Tunus ve Libya’da siyasetin, seçimlerin önünü açtı. Bu seçimlerin galibiyse aslında devrimlerin temelinde yer almayan İslamcılar oldu. Özellikle Mısır’da İslamcılar, çok dikkatli davrandı. Müslüman Kardeşler, isyana katılmadan önce, Hüsnü Mübarek yönetiminin devirilip devrilmeyeceğini iyice gözlemledi, çünkü rejimin onlara sağladığı makamları bırakmaları gerekiyordu. Şimdi ise bu çoğulcu siyasetin gerçek bir demokrasiye varıp varmayacağı, bu toplumlarda dinin sahip olduğu önemli yer nedeniyle belli değil. Demokrasinin, söz konusu hangi din olursa olsun, baskın bir dinin varlığıyla bir arada bulunabilmesi çok zor."

skutsal@hurriyet.com.tr


 

Sebla Kutsal

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!