Türkçe'nin İngiliz sözlükçüsü

Güncelleme Tarihi:

Türkçenin İngiliz sözlükçüsü
Oluşturulma Tarihi: Ocak 26, 1998 00:00

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Yabancı bir ülkenin kültürünü kavramanın yolu, öncelikle o ülkenin dilini öğrenmekten geçer. Bu kural eski devirlerden bugüne kadar hiç değişmemiş, aynen devam edegelmiştir...

Batı dünyasında dilimizi öğrenme merakının devlet politikası halini alması, 16. yüzyılın ortalarında başladı ve işin öncülüğünü İtalyanlar yaptı. İtalya'yı Avusturya'yla Fransa takip etti. Osmanlı başkentinde artık ‘‘diloğlanı’’ denilen çok sayıda yabancı genç vardı ve Türkçe'yi ana dilleri gibi öğrendikten sonra elçiliklerinde veya kendi dışişlerinde tercümanlık yapmaya hazırlanıyorlardı...

Diloğlarını gene batılı dilcilerin Türkçe'nin sözlüğünü yazma çalışmaları izledi. Asırlar boyunca çok sayıda başka dillerden Türkçe'ye veya Türkçe'den o dillere çok sayıda sözlükler çıkartıldı ama bu alanda ismini en fazla duyuran kişi bir İngiliz dilcisi, Sir James Williams Redhouse oldu.

Redhouse, 1826'yla 1830 arasında Mühendishane'de, 1838'den itibaren 15 yıl boyunca da Babıali'de ve Bahriye Nezareti'nde tercümanlık yaptı. Türkçe'yle beraber Arapça ve Farsça da öğrendi. Londra'ya döndü, İngiliz Dışişleri'nin hizmetine girdi ve Kırım Savaşı sırasında Osmanlı topraklarına gelen İngiliz askerleri için bir Türkçe öğrenme kitabı çıkarttı. Bu, Redhouse'un Türkçe konusundaki ilk eseriydi... 1855'te yayınlanan kitap, iki yıl sonra İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce 10 bin kelimelik bir sözlüğe dönecekti...

Redhouse ilk büyük eserini Londra'da, 1861'de yayınladı. Adı o zamanın Türkçesiyle ‘‘Kitâb-ı Lehcetu'l-Maâni’’ olan kitap İngilizce-Türkçe bir sözlüktü ve 47 bin kelime içeriyordu. Amerikalı bir işadamının ve Türkiye'deki Amerikalı misyonerlerin finanse ettiği nu kitabı 1890'da bugün bile vazgeçilemeyen 93 bin kelimelik ünlü sözlüğü takip etti.

İngiliz dilci 1853'te gerçi ‘‘Müntahâbât-ı Lügât-ı Osmaniyye’’ adıyla Türkçe'den Türkçe'ye bir sözlük çıkartmış, bu sözlük Osmanlı teb'asından olmayan bir yabancının kaleme aldığı ilk lügat olmuştu ama, hayata geçiremediği asıl büyük projesi Türkçe'nin büyük sözlüğünü yazmaktı.

Bunun için, 1864'te Osmanlı Devleti'nin Londra'daki büyükelçisi Musurus Paşa'ya başvurdu, destek talep etti ama istediği destek projeden vazgeçtiği 1885'e kadar bir türlü gelmedi... Redhouse'un sadece 10 cildini tamamlayabildiği bu en önemli eserinin elyazmaları şimdi Londra'da, British Library'de saklanıyor...

Redhouse 1982'de öldüğünde, adı Türkçe sözlükler üzerinde çalışan Bianchi ve Meninsky gibi batılı oryantalistlerle beraber anılıyordu. Batı kökenli terimlere ilk Türkçe karşılıkları onlar bulmuş, sözlüklere alfabetik düzeni onlar getirmiş, Türkçe'yi Latin harfleriyle ilk defa onlar yazmıştı...

İşte, adını taşıdığımız sözlüğün ilk yayıncısı Sir James Williams Redhouse'un kısa öyküsü...

Tarihin Tuhaflıkları

Şairin kederi

Kanuni Sultan Süleyman zamanında içki yasağı konmuştu. Bu yasak zevk ve safa ehlini memnun etmedi. Bu memnun olmayanlar arasında zamanın şairi Nev'i de vardı. Nev'i, bu konuda birçok gazel yazarak kederini mısralara döktü. Bu gazellerden biri ‘‘Kalb-i âşık gibi viran ettiler meyhâneyi / Bivefalar ahdine döndürdüler meyhaneyi’’ diye başlıyordu (Servet İskit'ten).

İftar yemekleri

Balık turşusu

Levrek veya kılıç balığı tuzlanıp zeytinyağında kızartılır. Bir başka kapta sirke, safran suyu, bal ve şeker kaynatılır. Tarçın, tarçının onda biri kadar karanfil ve kakulenin içine diş diş ayıklanmış birkaç baş sarımsak ilâve edilir. Büyücek bir tencerenin dibine defne, mersin, biberiye, taze yeşil limon ve turunç yaprakları döşenir. Kızartılmış balıklar hazırlanan baharata bulanarak yaprakların üzerine yerleştirilir. Aynı şekilde bir kat balık ve bir kat yaprak şeklinde tencere doldurulur. Balıkların arasına çam fıstığı ve yıkanmış siyah biber konur. Tencere dolunca üzerine kaynamış sirkeli mayi dökülür, kapak kapatılıp bekletmeye alınır. Balık turşusu kışları bir ay, yazları da on beş gün bozulmadan kalır (‘‘Melceü't-Tabbâhin’’den).

Hattın Ustaları

Ömer Faik Efendi

1855'te Ayasofya'da, Yerebatan Mahallesi'ndeki Şeftali Sokağı'nda doğdu. Şumnulu Ömer Rüşdü Efendi'den sülüs ve nesih meşkettikten sonra, Kazasker'in talebesi Şefik Bey'le çalıştı. Süleyman Ağa Mektebi'nde yazı hocalığı yaptı. Bâlâ Camii'inin dışındaki kıble tarafında yer alan taşın üzerindeki müdevver yazı, Topçubaşı türbesineki 16 metrelik âyetelkürsi onundur. Atik Ali Camii'nde bir levhası ve çok sayıda başka kitabeleri vardır. 1910'da vefat eden Ömer Faik Efendi, Silivrikapı'daki Seyyid Nizam Caddesi'nde bulunan Bâlâ kabristanına defnedildi.

Abdülbaki Gölpınarlı

Nisan suyu

Eskiler, Mart'tan sonra giren ve otuz gün olan Nisan ayındaki yağmura büyük önem vermişlerdir. Hatta, Nisan ayında yağmur tanesinin sedefin içine düşmesi yüzünden inci olduğuna inanılmıştır. Bu yüzden Nisan ayında yağan yağmurun suyu toplanır, o suya Kur'an-ıKerim'in ilk sutresiyle Ayete'l-Kürsi, İhlâs, Falâk, Nâs, Kâfirun, bir rivayete göreyse Kadr sureleri yetmişer defa okunur, yetmişer defa da ‘‘Allahu ekber’’ ve ‘‘Lâ ilâhe illâllah’’ sözü okunarak üfürülürse, o suyun derdlere devâ, hastalara şifa olduğuna inanılırdı.

Mevlânâ dergâhında İlhanlılar hükümdarı Ebu-Said Bahâdır Han tarafından Musul'da yaptırılan ve 1333 yılında Emir Sungur Ağa ile gönderilen şâheser bir Nisan tası vardır. Bu tasa, yukarıda söylediğimiz sureler ve zikirler okunup üflenir, Mevlânâ'nın sarığının ucu da batırılıp çıkarılır, ziyaretçilere bu sudan verilirdi.

Reşat Ekrem'in giyim kuşam sözlüğü

Ferâhi

Fesin üst tablası üzerine dikilen ve fesin daima kalıplı durmasını sağlayan sarı pirinçten yapılmış deirevi ince plakanın adıdır. Eski feslerin püskülleri ufak bir rüzgârla savrulur, tel tel ipekler birbirine karışırdı. Bunu önlemek için ferahi kullanıldı. Püskül takılıp fes tablası üstüne düzenli bir şekilde yayıldıktan sonra onun da üzerine bu pirinç levha kondu, dikildi ve püskülün dağılıp bozulması önlendi.

Büyük Sözler

Eski kitaplardaki vasfım, Tanrı'ya dayanmış Ahmed'dir. Şöyle övülmüşümdür: Şiddetli, katı, özlü, katı sözlü değildir; iyiliğe karşı iyilik eder de kötülüğe karşı kötülükte bulunmaz. Doğum yeri Mekke'dir, göçeceği yer Medine. Ümmeti Tanrı'yı çok över, ona uyanlar büründükleri örtüyü bacaklarının yarısına deksalarlar, ibirliler gibi yerlerde sürümezler. Kir tutan yerlerini yıkarlar. İncil'leri gönüllerindedir. Savaş için saf düzdükleri gibi, namaza da saf-saf dururlar. Kurbanları, kendi kanlarıdır; o kanla yaklaşırlar Tanrı'ya. Geceleri ibadetle geçirirler, gündüzünde arslandır onlar.

Hazret-i Muhammed






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!