Türk Spielberg'ler

Güncelleme Tarihi:

Türk Spielbergler
Oluşturulma Tarihi: Ocak 20, 1998 00:00

Haberin Devamı

Finans Profesörü Cengiz Onuk. Dünyada yapay zekâyı finans alanına ilk uygulayan kişilerden biri. Bu konuda yazdığı bilgisayar programı İngiltere'de Oxford Üniversitesi, Almanya'da Deutche Bank ve Amerikan Donanması gibi kuruluşlar tarafından kullanıldı. New York City Üniversitesi öğretim üyesi. Türkiye'nin kredi notunu veren bir finansal kuruluşa danışmanlık yapıyor. 1995 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nde yapay zekânın finansa uygulamaları ve finansal modellemeler üzerine ders veren Onuk, şu sıralar yeni bir teknoloji olan Fuzzy Logic'in (Bulanık mantık) finansal modellemelere katılabilmesi konusunda çalışıyor.

Can Berkan. Nükleer Fizik Doktoru. O da Prof. Onuk gibi ABD'de yaşıyor ve çalışıyor. Aynı zamanda piyanist. Caz piyanisti Atilla Berkan'ın oğlu.

Bu iki Türk bilimadamı, geçtiğimiz günlerde yeni bir ödülün sahibi oldular. Ama bu ödül şimdiye kadar saydığımız uzmanlık alanlarıyla hiç mi hiç ilgili değil; bir sinema ödülü.

Yanlış okumadınız. Dünyanın en büyük film festivallerinden biri olan ve bu yıl 23 ülkeden 1510 filmin katıldığı ABD Charleston İnternational Film Festivali'nin televizyon filmi dalındaki büyük ödülünü, ‘‘Southern Appalachia’’ adlı filmle Prof. Onuk ve Dr. Berkan kazandı. İki bilimadamına ‘‘Gold Award’’ kazandıran bu festival, öyle sıradan bir festival değil. Sıkı durun. Charleston Film Festivali, Steven Spielberg, George Lucas, Oliver Stone, Robert Townsend, Paul Mazursky gibi bugün sinema dünyasında adeta birer efsane olan yönetmenlerin ilk ödüllerini aldıkları festival.

ABD'NİN İLK GÖÇMENLERİ

Televizyon, kısa film ve sinema filmi dallarında toplam 1510 filmin yarıştığı festivalin ödül töreni South Carolina'da Atlantik kıyısındaki eski bir Fransız kasabasında, Rivera Tiyatrosu'nda yapıldı. Törene, yalnızca ödül alan yönetmenler, Holywood'un ünlü isimleri ve Amerikan televizyon kanallarının yetkilileri katıldı. Galada Türk sinema izleyicisinin (Özellikle Kabare'den) aşina olduğu İngiliz aktör Michael York'a da ömürboyu başarı ödülü verildi. İki Türk bilimadamına bu anlamlı başarıyı kazandıran filmin adı, ‘‘Southern Appalachia’’. Avrupa'dan Amerika'ya gelip, kızılderilileri batıya sürerek onların topraklarına yerleşen ilk göçmenlerin bugünkü hayatlarını konu alıyor. Tennesse ve East Kentucky'de Appalachia dağlarındaki ormanlarda yaşayan bu ilk göçmenler, o zamandan beri bir yere kıpırdamamışlar ve kültürlerini, yaşam tarzlarını aynen korumuşlar. Müzikleri ve dansları hâlâ büyük ölçüde Avrupa etkisi taşıyor; clogging denen topuk dansı, aslında Irish River Dance'in ta kendisi... Bu dans sonra tap dance (Topuk dansı) olarak Broadway şovlarına girmiş.

Filmin fikir babası Profesör Cengiz Onuk. Yönetmenliğini de o yapmış. Can Berkan ise müziklerini... Giriş müziği onun bestesi; diğerlerinin de seçim ve kaydı ona ait. ‘‘Bunların dışında filmle ilgili herşeyi birlikte yaptık’’ diyor Prof. Onuk. Altı ay süren çekimlerde, altı kişi çalışmış ve ortaya 25 saatlik bir film çıkmış. Filmin kazandığı bu başarıyla yetinecek gibi görünmüyor ekip; başka uluslararası festivallere de katılmayı düşünüyorlar.

Peki bir finans profesörünün, bir nükleer fizikçinin sinema alanında bu kadar ciddi bir biçimde dolanmasının nedeni ne? Daha kabacası, ne işleri var orada? Prof. Onuk bu soruyu şöyle cevaplıyor: ‘‘Kendi alanımda uzun yıllar yaptığım çalışmalarda, matematiksel modeller ve değişkenlerle bir dünya ve düşünme tarzı kuruldu. Bir yerde herşeyi bu modellerle açıklamaya çalışıyorsunuz. Oysa bunların dışında bir dünya var. Değişkenlerin yerini imajlar, bunların yarattığı duygular, rüyalar, fanteziler alıyor. Bunların içinde kaybolup gidince yeni modeller ortaya çıkıyor. Bazen bir bakıyorsunuz, sizin bu fanteziniz bir başkası için gerçeğin ta kendisi. Sizin gerçeğiniz de bir başkası için fantezi. Evrende böyle böyle birbirimizle anlaşmaya çalışıyoruz.’’ Dilin bunun için yeterli olmadığını düşünüyor. Ona göre, konuşuluyor ama hep başka birşeyler anlaşılıyor. Başka bir dil var insanlar arasında; konuştuğumuz lisan ise bunun hecelemeleri. Bu nedenle uzun süredir sinemayla ilgileniyor, matematik ve müzik çalışıyor, bir de bugünlerde tango öğrenmeye karar vermiş, beden dilini tanımak için...

Onuk, konusu ister bilimi, ister sanatı ilgilendirsin; yaşamı, gerçekleri ve fantezileri ile bir bütün olarak kavramak amacıyla ekonomiden matematiğe, müzikten sinemaya kadar bilim ve sanatın sunduğu bütün olanakları birlikte kullanmaya çalıştığını söylüyor. Filmin dilini, dünyaca ünlü Arjantinli bandeneon virtüözü, tango bestecisi ve yorumcusu Astor Piazzola'nın müziğini düşünerek oluşturmuş. Müzik dilini sinema diline dönüştürmek istiyor. Ona göre hayat, insanların duyarlılıklarının farklılığından ya da vakitleri olmadığından duyamadığı yığınla duygu taşıyan büyük bir sistem. Tıpkı müzik gibi. ‘‘İnsan bu sistemi anladığı ölçüde, hayatı da sanki özgün bir beste gibi oluşturabilir’’ diyor. Böyle bir yapıyı oluşturabilmek için ise tıpkı bir bestecinin sahip olduğu gibi özel bilgiler gerekiyor. Kimsenin araştırmaya vakit bulamadığı bilgiler...

WOODY ALLEN’E GİDECEK

1995 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde yapay zekânın finansa uygulamaları ve finansal modellemeler üzerine ders de veren Profesör Cengiz Onuk, şu sıralar, bütün dünyada yayınlanabilecek bir ekonomi kanalı projesi hazırlıyor. Bir tür Ekonomi CNN'i. Ama film projeleri üretmekten de asla geri durmuyor. İlk film denemelerini bir Kazakistan bankasının yardımlarıyla yapmış. Ancak proje o zaman başarıya ulaşamamış. Bu filmi kendi olanaklarıyla gerçekleştirdiğini, projeleriyle uluslararası bir şirketin ilgilendiğini, Woody Allen gibi sinemacılardan yardım almayı da deneyeceğini söylüyor. Ve şöyle şeylere kafa yoruyor: ‘‘Bir ekonomi programının belirli bölümlerinin sinematografik olarak kurgulanması ilginç olabilir. Ekonomi bilimi insanları ve yaşadığı koşulları, beklentilerini kendi alanından iyice ayırmış durumda; bir sinemacı bakışıyla yeni perspektifler bulabiliriz.’’

Prof. Onuk'un üzerinde durduğu bir şey daha var: Eski Türk filmlerinden yola çıkarak yeni bir üslup yaratabilmek! Ona göre, o zamanlar dışa kısmen kapalı ve sade bir toplumduk, bu filmlerin bu yüzden özgün ve çok özel bir dili var. Bu dil inceltilip süzülerek yeniden üretilebilir. Tıpkı Charleston Uluslararası Film Festivali'nde ‘‘Gold Award’’ alan ‘‘Southern Appalachia’’ filminde yaptığı gibi...

Küçük ve önemsiz hikâyeler!

Artık uluslararası ödüllü olan Southern Appalachia adlı filminin çekimleri sırasında 65-70 yaşlarındaki çiftçilerin haftasonları toplanıp dans etmesinden çok etkilendiğini anlatıyor Prof. Onuk. ‘‘Filme aktaramadığım çok şey var’’ diye ekliyor. Ve kafasında pek çok proje, filme dönüşmeyi bekliyor. Mesela...

Amsterdam'ın ‘‘Redlight District’’inde (Seks şovların olduğu sokaklar) sokağa açılan pencerelerin arkasındaki çıplak kadınların ümitlerini, hayallerini ve küçük tuzaklarını merak ediyor. Oraya giyinip giden yabancı işçilerinkileri de... Herkes evine çekildiği zaman gördükleri kâbusları da... Biraz metamorfoza uğratınca insanlığın gördüğü kabus aynı, ona göre. Değişik formlarda kendini gösteriyor sadece. Hong Kong'da akşamları pazar yerinde icra edilen sokak operalarıyla ilgili bir film de yapmak istiyor.

Bir de İzlandalılar'dan etkilenmiş. Başbakan'ın parlamentoya bisikletle gitmesinden; parlamentonun karşısındaki kafede kahve içmesinden. O zaman 15 tane korumayla ve tuhaf bir edayla yürüyen başbakanların egosunu ve doğu toplumları ile batı toplumları arasındaki ayrımı hatırlamış. ‘‘Ortak pazar konusunda gurur ve alınganlıkla politika yapmayı bırakıp başbakanlarımızın meclise bisikletle gidebilecekleri günü düşlesek...’’ diyor ve şöyle devam ediyor:

‘‘İspanya'nın güneyindeki dağ köylerinden birindeydim bir gün. Tarihi küçük bir kilisede pazar ayinlerini izledim. Genç kızlar dini şarkılar söylerken kimi ciddiye alıyor, kimi sıkılıyor, kimiyse muziplik yapıyordu. Sonra genç ve idealist bir Fransız köy rahibine rastladım. Anlatmak istediklerimi değil, yalnızca duymak istediklerini dinliyorlar, dedi. İtalya'da 65 yaşında bir otel kâtibi, bugüne kadar herşeyi doğru yaptım, hâlâ birşeyim yok, demişti. Bütün bunlar birer film konusu. Bu hahsettiğim küçük ve önemsiz hikayelerin hepsi birer küçük film olabilir.’’






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!