Suudiler Ecyad’ı yıktı, sıra Suriye’deki Türk Mezarı’nda

Güncelleme Tarihi:

Suudiler Ecyad’ı yıktı, sıra Suriye’deki Türk Mezarı’nda
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 10, 2002 00:00

Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı eserlerinin başına son zamanlarda hep bir iÅŸler geliyor. Mekke'deki Ecyad Kalesi'nin yerle bir edilmesinden sonra, ÅŸimdi de Suriye'deki dokuz dönümlük 'Türk Mezarı'nın ákıbeti tartışılır hale geldi. Suriye, Lozan AndlaÅŸması uyarınca Türk toprağı sayılan, üzerinde Türk bayrağı dalgalanan, Türk askeri tarafından korunan ve tam göbeÄŸinde Selçuklu Ä°mparatorluÄŸu'nun komutanlarından Süleyman Åžah'ın mezarının bulunduÄŸu bu arazinin yeni inÅŸa edilen TeÅŸrin Barajı'nın suları altında kalacağını söylüyor ve bir baÅŸka yere nakledilmesini, yahut ‘‘Türkiye'ye taşınmasını’’ istiyor.Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan Osmanlı eserlerine bir hál oldu. BaÅŸlarına her gün yeni bir iÅŸ geliyor yahut gelme tehlikesi yaÅŸanıyor. Suudiler'in Mekke'deki Ecyad Kalesi'ni yerle bir etmelerinden sonra, ÅŸimdi de Suriye'deki ‘‘Türk Mezarı’’nın ákıbeti tartışılır hale geldi.‘‘Türk Mezarı’’nın ne olduÄŸunu, bilmeyenler için kısaca anlatayım: Sınırlarımız dışında sahip olduÄŸumuz tek toprağımızdır. Bugün Suriye sınırları içerisinde kalan ama Lozan AndlaÅŸması uyarınca Türk toprağı sayılan, üzerinde Türk bayrağı dalgalanan ve hálá Türk askeri tarafından korunan dokuz dönümlük bir arazi ve arazideki 916 senelik bir mezardır: Büyük Selçuklu Ä°mparatorluÄŸu'nun en seçkin komutanlarından Süleyman Åžah'ın mezarı... Åžimdilerde, iÅŸte bu mezarın geleceÄŸi de tehlikeye girdi.Öldürüp başında aÄŸladılarSüleyman Åžah, Anadolu'nun fatihi Selçuklu hükümdarı Alparslan'ın kumandanlarındandı ve 1071'deki Malazgirt savaşından sonra Anadolu'nun fethini tamamlamakla görevlendirilenlerin arasındaydı. O zamanlar Bizans, daha doÄŸrusu Ä°kinci Roma toprağı olan Anadolu'ya senelerce akınlar yaptı, Bizans ordularını batıya doÄŸru sürdü ve Büyük Selçuklu Ä°mparatorluÄŸu'nun dağılmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucularından oldu. Derken siláh arkadaÅŸlarıyla güç kavgasına girdi, 1086'nın 5 Haziran'ında diÄŸer Selçuklu beyleriyle Halep yakınlarında savaÅŸa tutuÅŸtu ve savaÅŸ meydanında öldü. Düşmanları canını almışlardı ama hatırasına saygıların en büyüğünü gösterip tantanalı bir cenaze merasimi yaptılar. Cenaze namazını rakip ordunun kumandanı TutuÅŸ kıldırdı ve Süleyman Åžah, Fırat vadisinin sol sahilinde bulunan, bugün Rakka ile Meskene ÅŸehirleri arasında kalan Caber Kalesi'nin eteklerine defnedildi.Sonra aradan asırlar geçti ve Osmanlı tarihçileri Süleyman Åžah'ı Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin dedesi yaptılar. Bir de efsane doÄŸdu: Süleyman Åžah guya Anadolu'yu fethe giderken atıyla beraber Fırat'a düşüp boÄŸulmuÅŸ ve Caber Kalesi'ne defnedilmiÅŸti. Selçuklu kumandanı Süleyman Åžah ‘‘Osmanlı hanedanının dedesi’’ idi ve Ä°kinci Abdülhamid zamanının Halep valilerinden Cemil Hüseyin PaÅŸa, 19. asrın sonlarına doÄŸru Caber'deki türbeyi baÅŸtan aÅŸağı restore ettirdi.Derken, Birinci Dünya Savaşı çıktı, Fransa Suriye'yi iÅŸgal etti. Türkiye, Lozan görüşmeleri öncesinde Fransa ile masaya oturdu ve Ankara'da 1921'in 20 Kasım'ında bir ‘‘ön barış andlaÅŸması’’ imzalandı. Fransa, andlaÅŸmanın 9. maddesiyle Caber Kalesi'nin eteklerindeki ‘‘Türk Mezarı’’nın Türk toprağı olduÄŸunu, Türkiye'nin malı olarak kalacağını ve mezara Türk bayrağı çekileceÄŸini kabul ediyordu.Türkiye'nin yeni sınırları 1923'ün 24 Temmuz'unda Lozan'da son ÅŸeklini alırken Fransız tarafı Ankara AndlaÅŸması'nın hükümlerinin aynen geçerli olduÄŸunu, Lozan'la çakışmadığını duyurdu. Bu, Caber Kalesi'ndeki Türk Mezarı'nın Türk toprağı olduÄŸunun teyidiydi. Fransız hakimiyetinden çıkıp tam bağımsızlığını kazanan Suriye de anlaÅŸmaya aynen uydu.Su geldi, mezar gittiAma Süleyman Åžah ölümünden 900 küsur sene sonra, 1973'te mezarından oldu. Suriye'nin inÅŸa etmeye baÅŸladığı Tabka Barajı'nın suları Caber Kalesi'nin eteklerine kadar uzanınca Ankara ile Åžam anlaÅŸtı ve ‘‘Türk Mezarı’’ Caber Kalesi'nin ilerisindeki Karakozak mevkiine taşındı. Burada yeni bir türbe ile bir de karakol binası inÅŸa edildi ve Türkiye türbede bir müfreze asker bulundurup bayrak çekme hakkını gene elinde tuttu.Bugün sınırlarımızın dışında kalan ama bizim olan ve üzerinde bayrağımızın dalgalandığı ‘‘Türk Mezarı’’nın öyküsü, kısaca iÅŸte böyle. Fakat dokuz dönümlük bu Türk toprağı ile ilgili olarak son günlerde yeni bir tatsızlık yaÅŸanıyor. Suriye ‘‘Türk Mezarı’’nın ya tekrar bir baÅŸka yere nakledilmesini, yahut ‘‘Türkiye'ye taşınmasını’’ istiyor. Gerekçe ise, yine ‘‘sulu’’ bir hadise: Yeni inÅŸa edilen TeÅŸrin Barajı'nın tutacağı suların türbenin duvarına kadar gelmesi, türbeye eriÅŸim yolunun sular altında kalması ve ‘‘Türk Mezarı’’nın bir adacık halini alması.Ha Diyarbakır, ha Türk KalesiSuriye'nin gönlünde mezarın artık Türkiye'ye nakledilmesi yatıyor ama Ankara iki farklı çözüm ihtimalini deÄŸerlendiriyor: Ya türbenin duvarları suya karşı güçlendirilecek yahut Süleyman Åžah'ın kemikleri yeniden zoraki bir yolculuÄŸa çıkartılacak ve Karakozak'ın birkaç kilometre ötesine nakledilecek. Bunları yapabilmek için de para gerekecek ve ÅŸimdi bu paranın bulunmasına çalışılıyor.Suudiler'in Mekke'deki Ecyad Kalesi'ni buldozer marifetiyle yerle bir etmelerini geçen ay gıkımız bile çıkmadan seyrettik. Ama artık aklımızın başına geldiÄŸini zannediyor ve ne kadar küçük olursa olsun Ä°stanbul, Konya ve Diyarbakır, ‘‘bizim toprağımız’’ olan, bayrağımızın dalgalandığı ‘‘Türk Mezarı’’nın Türkiye'ye nakledilmesi ihtimalini düşünmek bile istemiyorum.Bakalım, göreceÄŸiz. Alkışlayacakları yerde iÅŸten atacaklarAralarında 80'lik delikanlı Recep Birgit gibi büyük bir sanatkárın da bulunduÄŸu bir grup müzisyen, son senelerin en güzel Türk MüziÄŸi icralarından birini yaptılar ve ortaya yedi CD'lik nefis bir albüm çıktı. Bu müzisyenlerin bazıları TRT mensubuydular ve baÅŸlarına garip bir iÅŸ geldi. Böylesine güzel bir eser yarattıkları için ÅŸimdi iÅŸten atılma tehlikesiyle karşı karşıyalar.Bir grup müzisyen, bundan iki ay önce yedi CD'lik bir Türk MüziÄŸi serisi yaptı. Yüz küsur eserden meydana gelen seride padiÅŸah besteleri, kadın bestecilerin eserleri ve azınlık müzisyenlerin ÅŸarkıları vardı. Yani imparatorluk coÄŸrafyamızın sesleri...CD'lerde, son senelerde dinlediÄŸim en güzel Türk MüziÄŸi icrası vardı. Eserler, müziÄŸimize bugün hakim olan ayaÄŸa düşmüş, iniltiyle bağırtı arasındaki üslupla deÄŸil, eski günlerin ciddi tavrıyla icra edilmiÅŸlerdi. Çalanlar sazlarına hakimdiler, okuyanlar eserlerin hakkını veriyorlardı.Ä°cracılar arasında, 80'lik bir de delikanlı vardı: Recep Birgit. Sesinden ve üslubundan hiçbirÅŸey kaybetmemiÅŸti ve sanatçı olduklarını iddia eden zamane okuyucularına müziÄŸiyle güzel bir ders vermekteydi. Bugünün ‘‘üstad’’ları, Recep Birgit'in ‘‘Gel ey denizin nazlı kızı’’ndaki hitabından, Faize Hanım'ın ‘‘Gönül ne için áteÅŸlere yansın’’daki yorumundan ve hele ‘‘Ben gamlı Hazan’’da son heceyi saniyeler boyu uzatmasından çok ÅŸeyler öğrenmek zorundaydılar.Böylesine nefis bir eseri ortaya koyan sanatçılardan bazıları TRT'nin kadrosundaydılar ve bize mahsus garipliklerden birine hedef oldular: Takdir beklerken ÅŸimdi TRT'den kovulmayla karşı karşıyalar.CD'lerin piyasaya çıkmasından hemen sonra, ‘‘Kurum dışında iÅŸ yapmanız yasaktır’’ denerek müzisyenler hakkında soruÅŸturma açıldı. Sanki barda yahut pavyonda sahneye çıkmış, bir mafya düğününde TRT'nin şánını düşürmüşlerdi. Bu iÅŸi becerenler, özellikle de Ankara'da ahkám kesen bir hanımefendi CD yapmanın yahut kitap yazmanın ‘‘telif’’ mánasına geldiÄŸini, anayasal bir hak olduÄŸunu ve bunun ‘‘kurum dışında çalışmak’’la alákasının bulunmadığını göremeyecek kadar hırslanmıştı.Sanata sed çeken böylesine bir hırsın nereden kaynaklandığını çok düşündüm ve sebebini de galiba buldum: TRT Müzik Dairesi'nin başındakiler yani devletin resmi radyo ve TV'sinde ciddi müzik yayını yapmaları gerektiÄŸi halde özel TV'lerle bilmemne yarışına çıktıkları için TRT'yi beÅŸinci sınıf pavyonlardan da beter müzik yayınlar hale getirenler, doÄŸru-dürüst müzisyen bile deÄŸildiler. Sazını çalamayan, basit bir eseri bile hatasız okuyamayan ama üstadlığı kimselere bırakmayanlar TRT'de son senelerde maalesef Müzik Dairesi’nin başına getirilmiÅŸlerdi , dolayısıyla kaliteli müzisyenleri susturarak müzik ve müzikalite fakirliklerini tatmin etmekteydiler.Son senelerin bu en güzel Türk MüziÄŸi icrasının yaratıcıları, konuyu ÅŸimdi TRT'nin feÅŸmekán müzikler müdüründen yahut daire baÅŸkanından çok daha yukarılara götürüyorlar. Ses getirip iÅŸi bir neticeye baÄŸlayacaklarından eminim ve geliÅŸmeyi önümüzdeki haftalarda isim isim yazarak duyuracağım.Türk MüziÄŸi'nin hakikisini, ciddisini ve kalitelisini öğrenmek istiyorsanız ‘‘Osmanlı MozayiÄŸi’’ isimli bu seriyi mutlaka alın, dinleyin ve böyle güzel bir eser ortaya koyanları iÅŸsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakanlar için aklınıza ve dilinize ne gelirse söyleyin. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!