YANYAKITA Yunanistan’ında ilk kez bir
seçim kampanyasını izliyorum.Bundan önceki seçimlerde Başbakan Simitis ile Rodos'a gitmiştim.Rodos bana tanıdık bir coğrafya gibi gelmişti. Ne de olsa Türkiye'nin iki adım ötesinde, Türklerle Yunanlıların yüzyıllarca birlikte yaşadığı bir adaydı.Önceki gün, Kıta Yunanistan'ının bize en uzak bölgelerinden birindeydim. PASOK Lideri Papandreu ile birlikte İgumeniça ve Yanya'ya gittik.HER GÜN BANTTA 4 KİLOMETRE KOŞUYORİlk izlenimimi söyleyeyim.Yunanistan'ın bize en uzak bölgesi, aslında görünüm ve davranış itibarıyla bize en yakın olanı. İşte size Papandreu ile geçirdiğimiz ilginç bir günün hikáyesi.Gezi, Olimpik Havayolları'ndan kiralanan bir uçakla başladı. Uçak kalkışa hazırlanırken Papandreu ile ayakta sohbet ettik.Üzerinde koyu kahverengi süet bir ceket vardı. Ceketin altına kravat takmıştı.Ayakkabıları, kanındaki Amerikan tarafını tam anlamıyla ele veriyordu. Çünkü daha çok bir Amerikalının ayağında görülecek tipte ve büyüklükteydi.Her zamanki gibi sade ve sempatik.Fotoğrafları çeken arkadaşımız Sebati Karakurt'un deyişiyle, ‘‘Sanki Erdal İnönü gibi politikaya itilmiş duruyor’’.Ama Erdal İnönü'den çok önemli bir farkı var.Papandreu sportmen. İki eli kanda bile olsa, Kolonaki Semti'nde bir spor salonunda her gün spor yapıyormuş. Danışmanı Vassilis Papadimitriu'nun anlattığına göre bantta en az 4 kilometre koşuyormuş. Şimdi Dışişleri Bakanlığı binasında bir spor salonu açılmış. Zaman zaman oraya gidiyormuş.O SİGARA İÇMİYOR AMA PARTİLİLER BACA GİBİHiç sigara içmiyormuş. Akşamları en çok bir kadeh kırmızı şarap içiyormuş.Onun sağlığına bu kadar düşkün oluşu, Yunan basınında espri konusu oluyormuş.Yunan gazetecilerin uçakta ve seçim otobüsünde içtikleri sigarayı görünce bu esprilerin kaynağını anlıyorum.Burada gördüklerim bana şunu söylüyor:Batı'da kullanılan ‘‘Türk gibi sigara içiyor’’ lafı yanlış. Emin olun Yunanlılar bunu daha çok hak ediyor.Papandreu'nun Türk siyasetçilerinden tek farkı süet ceketi değil. Korumalarının kılık kıyafeti de onun gibi farklı. Bizdeki korumalar son yıllarda çok değişti. Kılık kıyafetleri Beyaz Saray gizli servisinin elemanlarına benzedi. Papandreu'nunkiler ise siyah uzun meşin ceketli.DAVUL ZURNA YOK AMA ÖPÜŞME AYNIAktion Havaalanı'na indiğimizde Türk seçimlerinden ilk farklı özelliği görüyorum.Havaalanına karşılamaya gelen partili sayısı 15, bilemediniz 20 kişi. Ne davul zurna var, ne folklor ekibi, tabii ne de ortada kesilmeyi bekleyen koyunlar.Buna karşılık ilk benzerlikler de burada karşımıza çıkıyor. İki yanaktan öpme ve el sıkışma biçimleri böyle.Papandreu gibi ‘cool’ bir siyasetçi bile herkesi iki yanağından öpüyor.Önde bir polis arabası eskort yapıyor. Ben yine de önce benzemeyen yanları anlatayım. Seçim otobüsünde bizdeki gibi heyecan yok. Zaten seçim otobüsü yok. Kiralanmış herhangi bir otobüs. Öndekinde partililer, arkada da gazeteciler. Otobüs hoparlöründen anons ve müzik yayını da yok.Ama asıl benzerlik çevre.Sanki Türkiye'deyim ve İzmir civarında Gümüldür'den Özdere'ye doğru gidiyorum.Evlerin estetiği en az bizdeki kadar felaket. Adalardaki o bizi kıskançlıktan öldüren bina estetiği ve kent dokusundan eser yok.Özdere neyse o.Çok sayıda binanın üzerindeki demir filizler sıla hasretimizi anında gideriyor.Sanki Türkiye'deyiz.Ama burası AB üyesi.İgumeniça'da seçim meydanındaki insanlar bile benzer.Tek fark türbansız kadınlar.Ama köyün delisi, PASOK bereleriyle fotoğrafçılara ilginç pozlar vermekten gurur duyan 90'lık ihtiyarları, ille de seçim arabasına binmek isteyen partililer ve onları ille de indirmeye çalışan parti görevlileri ile tipik bir Türk seçimi.Yanya biz Türkler için önemli bir yer. Nikos Temelis'in çok sevdiğim romanı ‘‘Arayış’’, Yanya civarında bir köyde başlıyor. Ne yazık ki Yanya'ya gece geldiğimiz için şehri gezemiyorum.Ama gördüğüm kadarıyla şunu söyleyeyim:Yanya da Türkiye'nin Ege veya Marmara bölgesi şehirlerine çok benziyor. Buradaki miting çok daha büyük. Şehre girdiğimizde yer yerinden oynuyor. Her yer yeşil PASOK bayrakları ile dolu. Meydanda sürekli şarkılar çalıyor. Çoğu, bildiğim şarkılar. Teodorakis'in cuntaya karşı mücadele sırasında söylenen şarkıları.Askeri cunta dönemi, Yunan sosyal demokratların bilinçaltından hálá çıkmamış.Ben böyle düşünürken bir anda çok farklı bir müzik çalmaya başlıyor.Pink Floyd'un ‘‘The Wall’’ şarkısı gümbür gümbür geliyor.Ama dikkat ediyorum, bu müzik Teodorakis'in şarkıları kadar katılım alamıyor. Yine de hayatımda ilk defa bir seçim meydanında Pink Floyd karşıma çıkıyor.Burada bir parantez açayım. Pink Floyd'un The Wall şarkısı o akşam bir kere daha karşıma çıkacak.Onu sırası gelince anlatayım.SEN TÜRK'SEN DAHA ÇOK BAYRAK SALLAMiting meydanında etrafı seyrederken yaşlı bir kadın yanımıza geliyor ve Nur Batur'a, ‘‘Sen neden bayrak sallamıyorsun’’ diyor.Nur, ‘‘Biz yabancıyız’’ deyince, nereden olduğumuzu soruyor.‘‘Türkiye'den’’ deyince beklemediğimiz bir şey söylüyor:‘‘Öyleyse daha çok sallamalısınız.’’Anlıyorum ki, Papandreu'nun Türkiye politikası PASOK tabanına iyice yansımış.Mitingden ayrıldıktan sonra bir restoranda
yemek yiyoruz.Partililerin verdiği yemek de Türkiye'dekilerin çok benzeri.Tek fark, masada açılmış kırmızı şarap şişeleri duruyor.Yemekten sonra Papandreu bizi kendi otobüsüne alıyor.Orada uzun ve çok sıcak bir sohbet başlıyor.Bu sohbetin siyasi yanlarını bugünkü Hürriyet'te okuyacaksınız.Hafif tarafını da ben burada anlatayım.PAPANDREU DA BENİM GİBİ ROLLING STONES HAYRANIPapandreu bir müzik hastası. Uçakta yol boyunca müzik dinledi.‘‘Bir yerde caz müziğini çok sevdiğinizi okudum’’ diyorum. ‘‘Pop müziği de severim’’ diyor ve bana hangi cazcıları sevdiğimi soruyor:Ben John Coltrane, Miles Davis, McCoy Tyner, Oscar Peterson diye sayarken, ‘‘Yani klasikçisiniz’’ diyor.Ben de ona hangi pop müzik sanatçılarını sevdiğini soruyorum. Beatles ve Rolling Stones cevabını veriyor. Bu defa ben, ‘‘Demek siz de klasikçisiniz’’ diyorum.Bu arada otobüs bir binanın önünde duruyor. Burası bir diskotekmiş. İçeri girdiğimiz anda müthiş bir genç patlamayla karşılaşıyoruz. Pink Floyd ikinci defa burada karşıma çıkıyor. Yine The Wall çalıyor. Ama bu defa şarkının yeni versiyonu.KAPIDAKİ POLİSİN SEÇİM TAHMİNİPapandreu düşük belli kızların, jöleli saçlı delikanlıların arasına oturuyor.Birlikte şarkı söylüyorlar.Kapıda konuştuğum genç bir polis memuru, ‘‘İlk defa bir siyasetçi diskoteğe gidiyor’’ diyor.Ona seçimi kimin kazanacağını soruyorum:‘‘Düne kadar sanki Karamanlis kazanacakmış gibi görünüyordu. Ama dünden beri sanki hava değişiyor gibi. Konuştuğum insanlar yine PASOK demeye başladı.’’Ne var ki hemen arkasından şunu eklemeyi ihmal etmiyor:‘‘Ama ben PASOK sempatizanıyım. Yani siz bir başkasına da sorun...’’Yanya'daki seçim gezimiz burada bitiyor ve gece yarısı Atina'ya dönüyoruz.Atina’da dağıtılan mektup Yanya’yı karıştırıyorPAPANDREU mitinge çıkmadan hemen önce, yanındaki PASOK çevresine Atina'dan gelen bir
haber bomba gibi düşüyor. Yeni Demokasi Partisi, Atina'da el altından özellikle muhafazakár insanlara bir mektup gönderiyormuÅŸ. Bu mektupta Papandreu'nun ateist (dinsiz) olduÄŸu, uyuÅŸturucu kullandığı, Helen ruhuna ihanet ettiÄŸi anlatılıyormuÅŸ. PASOK anında bu mektubu kimin bastırıp dağıttığını tespit ediyor. Mektup Yeni Demokrasi Partisi'nin bir milletvekilinin yakınına ait bir tesiste çoÄŸaltılmış ve yine partiye mensup birinin üç arabası ile postaneye götürülmüş. Orada yayılan bir söylentiye göre mektupta, Papandreu'nun Ankara'da Anıtkabir'e gidiÅŸi de bir tür Helenizm'e ihanet olarak anlatılıyormuÅŸ.Papandreu'nun bir yakını, mektuptaki iddiaların, Papandreu'nun ilk eÅŸi tarafından yazılan bir kitaptan alındığını söylüyor. Ancak bu mektup Yanya'daki heyette tam bir adrenalin dopingi yaratıyor. Papandreu orada harika bir performans sergiliyor.Â
button