Amerikalı askerlerin Iraklı esirlere yaptıkları işkencelerin fotoğrafları tüm dünyayı şoke etti. Bu sadistçe davranışların nasıl bir açıklaması olabilir? İşkence olayını araştıran Amerikan Princeton Üniversitesi Profesörü Susan Fiske, dehşet verici bir sonuca varıyor ve ‘benzer koşullarda insanların çoğunun aynı şekilde davranabileceğini’ söylüyor.Eğer çevresel ve sosyal koşullar saldırganlığı körüklüyorsa, esirleri hor görme, onlardan tiksinme gibi genel bir eğilim varsa, bunlara bir de otoriteye karşı doğal itaatin eklenmesiyle, Ebu Garib’de örneğini yaşadığımız insanlık dışı muameleler ortaya çıkıyor.Acaba şu artık herkesin yakından tanıdığı Ebu Garib hapishanesinde Iraklı esirlere yapılan işkenceleri ‘kendini bilmez birkaç Amerikalı askerin’ suçu diye tanımlamak ne kadar doğru? Dünya kamuoyu bu ‘sadistçe ve gayri ahlaki’ diye tanımladığı eylemlerden ötürü bu işkenceleri gerçekleştiren askerleri sorumlu tutuyor, askeri mahkeme de aynı şekilde Iraklı savaş esirlerine işkence yapan askerleri suçlu bulup cezalandırıyor. Diğer bir deyişle ‘sepetin içindeki çürük elmalar’ ayıklanmaya çalışılıyor. Ancak sosyal psikologlara göre konu bu kadar basit değil. Olayların sosyal boyutu çok önemli ve işkenceyi yapanlar kadar bu sosyal koşulları kontrol eden amirler de sorumlu.Yaklaşık yüz yıldan beri deneysel ve teorik çalışmalarla, insanların birbirlerini karşılıklı olarak iyi ve kötü anlamda nasıl etkilediklerini araştıran sosyal psikoloji, sosyal koşulların kişi üzerindeki etkisi ve gücünün son derece önemli olduğunu vurguluyor. Toplam 8 milyon kişinin katıldığı 25 binin üzerinde araştırma da bunu doğruluyor.Yeterli derecede kışkırtıldığında, stres altında olduğunda ve istediğini elde edemediğinde insanoğlu saldırganlaşabiliyor. Amerikanın ünlü Princeton Üniversitesi’nin Psikoloji ve Nöroloji Bölümü’nden Profesör Susan Fiske, iki doktora öğrencisi ile birlikte Iraklı esirlere yapılan işkenceden yola çıkarak, insanları işkence yapmaya yönelten sosyal bağlamdaki etkileşimleri inceledikleri bir makale yayımladılar. (Science Magasin, 26 Kasım 2004)İncelemeye göre, Ebu Garib hapishanesinin yönetiminden sorumlu 800. Askeri Devriye Karakolu’nda, saldırganlığa yol açan bütün sosyal koşullar mevcut: Savaş, sürekli tehdit ve tehlike altında olma hali, her gün gözlerinin önünde ölen onlarca arkadaşları, eve dönüş sürelerinin sürekli uzaması ve bunlara ek olarak, alışık olmadıkları kadar yüksek bir ısıda yaşıyor olmaları...İYİLER VE KÖTÜLERSosyal psikolojinin en temel koşullarından biri de, kişinin, içinde bulunduğu grubu tercih eder ve uyum göstermeye çalışırken, bunun dışında kalan gruplara daha kötü davranma eğiliminde olmasıdır. Hele bir de öteki grubu, kendi yüce değerlerine karşı bir tehdit olarak görme önyargısı da mevcutsa...Tüm bunlar, Ebu Garib’de Iraklı esirleri gözetim altında tutan askerlerde mevcut. Ancak aynı koşul ‘sıradan’ durumlar için de geçerli. Son yapılan bir araştırmaya göre, ortalama ABD vatandaşları, Müslümanlar ve Arapların kendi değerlerini paylaşmadığına inanıyor ve onları dürüst bulmuyor ve dost olarak görmüyor.Ayırımcılığı en fazla körükleyen hor görme ve tiksinme gibi duygusal önyargılara bir de sosyal koşullar eklenince saldırgan eğilimler artıyor. Araştırmalara göre öteki gruba karşı tiksinme ve hor görme, hem aktif hem de pasif zarar şekline dönüşebiliyor. Yani hem saldırma ve dövme gibi fiziksel şiddet hem de dışlama ve göz ardı etme gibi psikolojik baskılar... Ebu Garib’de Iraklı esirlere yapılan işkence ve insanlık dışı davranışlar işte bu sosyo psikolojik etkenlerin sonucu. Aynı şekilde yukarıda bahsedilen araştırmadaki Amerikalıların, kendilerinden saymadıkları evsizler, Araplar ve Türklere yönelik saldırgan davranışların altında da benzer etkenler yatıyor.OTORİTEYE İTAATEğer çevresel ve sosyal koşullar saldırganlığı körüklüyorsa, esirleri hor görme, onlardan tiksinme gibi genel bir eğilim varsa, ve bunlara bir de otoriteye karşı doğal itaatin eklenmesiyle Ebu Garib’de örneğini yaşadığımız insanlık dışı muameleler ortaya çıkıyor.Yine sosyal psikolojinin yapı taşlarından olan ‘eğer yasal otorite tarafından emir verilmişse, her sıradan insanın, inanılmaz tahrip edici eylemleri gerçekleştirebileceği’ kuralı yine sosyal psikolojinin temel yapı taşlarından biri. Prof. Susan Fiske ve arkadaşları, 11 Eylül’de İkiz Kuleler’e saldırı düzenleyenlerle, Ebu Garib’de esirlere işkence yapanların aynı koşullanmalar içinde olduklarını iddia ediyor: Otoriteye itaat ve içinde bulundukları gruba uyum.Şüphesiz sosyal uyum ve itaat başlıbaşına zarar verici olgular değil, ama kimi zaman sonuçları son derece tahrip edici olabiliyor. Emirlere itaat edenler zamanla amirlerinin ya da liderlerinin kendilerinden neler talep edebileceğini önceden düşünür ve anlar hale geliyorlar. Öyle ki emir, henüz daha verilmeden, eylem gerçekleşir hale gelebiliyor.SOSYAL ETKİLEŞİMİN GÜCÜSosyal etkileşim de aynı şekilde sonuçlara yol açabiliyor. Örneğin suçlu olduklarını düşündükleri bir kişiyi linç etme girişimi sıradan insanlar tarafından gerçekleştirilen bir eylem. Topluluğun istemi doğrultusunda hukuksal süreç beklenmeden, yasaların ötesine geçildiği bir durum.Sosyal etkileşim öyle bir olgu ki, önce basit ve zararsız davranışlarla başlıyor, giderek daha şiddetli eylemlere dönüşebiliyor ve suçu işleyen kişi yaptıklarının kötü olduğunu düşünmüyor bile. Hatta kendisinin birini cezalandırarak, gerekli dersi vererek ya da ortadan kaldırarak büyük bir hizmette bulunduğuna inanıyor. Yalnız göz önünde bulundurulması gereken bir önemli unsur daha var. O da, sosyal koşullar ve etkileşimler sanıldığından daha önemli rol oynasa da, davranışlarda kişiliğin de ciddi bir payı olduğu gerçeği!Psikologlara göre, Ebu Garib’de de bu durumu düzeltmek mümkün ve burada yöneticilerin göstereceği tavır belirleyici. Iraklı askerlerin tutsaklık sürecinin başlangıcından itibaren her aşamada profesyonel etik programlarına katılarak kendi sosyal koşulları kötüleşse bile esirlere nasıl davranmaları gerektiği hakkında eğitim almalarının şart olduğu vurgulanıyor.AZ UYUMAK ŞİŞMANLATIYOR MU?Az uyuma ile açlığı tetikliyen hormonlar arasında bir ilişki ortaya çıktı. Uykunun, bedendeki kiloların ve metabolizmanın önemli düzenleyicilerinden biri olduğu biliniyordu. Ancak yeni araştırmalar, düzenli alınan uykunun süresi ile insanın iştahını kontrol eden 2 önemli hormon arasında bağı ortaya çıkardı. Bristol Üniversitesi’nden Shahrad Taheri ve meslektaşları 1024 gönüllü üzerinde 15 yıldır yaptıkları incelemeler ve elde ettikleri bulguları Public Library of Science: Medicine dergisinde yayınladı. Gönüllülerin düzenli uyku süreleri, kan tahlilleri ve beslenme alışkanlıkları izlenerek, günde 5 saatten daha az uyuyan insanlarda leptin ve gherilin adlı iki hormonun miktarının günde yaklaşık 8 saat uyuyan insanlara kıyasla daha farklı olduğu saptandı. Leptin yağ hücrelerinden elde edilen bir hormon. Vücutta leptin oranının azalması insanın acıktığının işareti. Gherilin ise mide tarafından üretilen ve iştahı düzenleyici bir hormon. Gherilin miktarı ne kadar artarsa o kadar fazla
yemek istersiniz. Yetersiz uyku sonucunda leptinin yüzde 16 daha az salgılandığı ve gherinin oranının ise yüzde 15 arttığı anlaşıldı. Ekip hazırladıkları raporda ‘kronik uykusuzlukların yoÄŸun olararak yaÅŸandığı ve yiyecek temini gibi sıkıntıların bulunmadığı batı ülkelerinde, az uykuya baÄŸlı olarak iÅŸtahı düzenleyici hormonlarda meydana gelen deÄŸiÅŸimin obeziteye (aşırı ÅŸiÅŸmanlık) etkisi olabileceÄŸi’ öngörüsü yer aldı.PARMAK UCUYLA KALP HASTALIÄžI TANISIAnjiyodan önce, parmak ucu testiyle, kalp ve damar hastalıkları saptanabilecek. Parmak ucu testi ile yapılan deneylerde, hastaların yüzde 55’inde damar hastalıkları doÄŸru teÅŸhis edildi. Mayo KliniÄŸi araÅŸtırmacısı Piero Bonette, kalp hastalıklarını baÅŸlangıcında parmak uçlarından teÅŸhis eden bir yöntem geliÅŸtirdi. Bonetto, kalp için tehlikeli olan kireçlenmenin parmak uçlarındakiler de dahil tüm damarları tehdit ettiÄŸi ilkesinden yola çıkarak, parmak uçlarındaki damarlardan pompalanan kan oranının hacmini ölçüyor. Ve damarları saran endoteldeki hasarları saptıyor. Endotel tabakası, kanın pompalanması sırasında damarların geniÅŸleyip büzüşmesinden sorumlu. Bu tabaka doÄŸru çalışmazsa, damar sertliÄŸi ve olası kalp bozukluklarının varlığını gündeme getiriyor. Â
button