Sincan yolunu hindi açtı

Güncelleme Tarihi:

Sincan yolunu hindi açtı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 24, 1997 00:00

Haberin Devamı

Pazarda satılan hindiler ilk kez Türk siyasetine giriyor, laiklik tartışmalarında kilit bir rol oynuyor

28 Şubat'taki MGK toplantısında komutanlar birbiri ardına söz alarak, laik rejimin tehlike altında olduğu eleştirileriyle Başbakan Erbakan ve Yardımcısı Çiller'i sıkıştırıyorlardı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, bir ara sözü hindiye getirdi. ‘‘Yılbaşından önce Sincan'ın Refah Partili Belediye Başkanı Hıristiyan geleneği olduğu görüşünden yola çıkarak hindi satışını yasakladı. Aynı şekilde içki satışı da yasak. Hindi ve içki satışını yasaklamak laikliğe aykırıdır. İster hindi yerim, ister yemem. Bu benim bileceğim bir iş.''

28 Şubat'taki MGK'da gündemin baş sırasında yer alan Sincan, 4 Şubat'ta caddelerinde tankların yürümesinden önce yılbaşında askerlerin ilgi alanına girmişti. Sincan'ın RP'li Belediye Başkanı'nın hindi satışını yasaklamasını askerler hiç unutmadı.

Konu tarihi 28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu'nda gündeme geldi. Saatler çoktan gece yarısını bulmuş, Başbakan Necmettin Erbakan ile komutanlar arasındaki tartışmada gerilim had safhaya varmıştı.

Komutanlar birbiri ardına söz alarak, laik rejimin tehlike altında olduğu, Refahyol hükümetinin icraatıyla laikliğin içini boşalttığı eleştirileriyle Başbakan Erbakan ve Yardımcısı Tansu Çiller'i sıkıştırıyorlardı.

Tansu Çiller, eleştirileri kabul etmiyordu. Konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:

‘‘Din siyasete alet edilemez. Biz laikliğin bekçisiyiz...''

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, ‘‘Söylemde bekçisisiniz, eylemde değil...'' diye müdahale etti.

Çiller, Erkaya'ya karşılık verdi:

‘‘Bizim hükümet dönemimizde laikliğe aykırı hiçbir yasa ya da yönetmelik çıkmamıştır...''

Erkaya, ‘‘Laikliğe aykırı bir yasa çıksa zaten Anayasa Mahkemesi'nden döner. Siz yürütmeden sorumlusunuz. Yürütme olarak icraatınızla ne yaptınız?'' diye karşı soru yöneltti.

Deniz Kuvvetleri Komutanı, ardından sözü hindiye getirdi. ‘‘Ben size bekçilik yapmadığınıza ilişkin bir örnek vermek istiyorum'' diye söze girdi ve şöyle dedi:

‘‘Yılbaşından önce Sincan'ın Refah Partili Belediye Başkanı Hıristiyan geleneği olduğu görüşünden yola çıkarak hindi satışını yasakladı. Aynı şekilde içki satışı da yasak.''

Erkaya, devam etti:

‘‘Hindi ve içki satışını yasaklamak laikliğe aykırıdır. İster hindi yerim, ister yemem. Bu benim bileceğim bir iş.''

Ardından konu laikliğe bağlandı:

‘‘Hıristiyan vatandaşlarımız da Anayasa'nın laiklik hükmünün güvencesi altındadır. Hıristiyan bir vatandaşımız kendi geleneklerine göre yılbaşında hindi yiyebilmeli, pazardan hindi satın alabilmelidir. İçkisini de satın alabilmelidir. Anayasa'ya göre onun da inanç hürriyeti vardır. Siz hindi ve içki satışını yasaklarken bu vatandaşımızın anayasal bir hakkına tecavüz etmiş olmuyor musunuz?''

Erkaya, ardından Çiller'e sordu:

‘‘Siz bu konuda ne yaptınız?''

Yanıtı da kendisi verdi Deniz Kuvvetleri Komutanı:

‘‘Hiçbir şey yapmadınız...''

Erkaya'nın MGK'daki bu çıkışından önce asker kanat gerekli istihbaratı toplamıştı. Askeri istihbarat, Sincan'a bir ekip göndererek, burada içki ve hindi satışı yasağının sürüp sürmediğini kontrol etmişti. Sincan'da içki ve hindi satışı yasağı hâlâ sürüyordu. Esnaf, yasağın belediye tarafından getirildiğini söylüyordu. Yalnızca ilçenin girişindeki bir büfede bira satılabiliyordu.

Erkaya, bu hazırlığın sonucunu da aktardı:

‘‘Sincan'da içki ve hindi satışı hâlâ yasak.''

Çiller, bir yanıt veremedi.

Hıristiyanların her 24 Kasım'da Tanrı'ya Şükran (Thanksgiving) gününde yedikleri yemeğin en önemli mönüsü olan hindi, Türkiye'de askerlerle Refahyol arasında iplerin kopma noktasına geldiği bir hesaplaşmanın en önemli sembolü olarak MGK zabıtlarına girecekti.

Hükümet 28 Şubat'ta hazırlıksız yakalandı

28 Şubat tarihli MGK toplantısı yaklaşırken komutanların kendi aralarında yanıtını en çok tartıştıkları soru, ‘‘Ya Erbakan müdahale ederse'' idi. Bu nedenle, irtica tehdidiyle ilgili değerlendirme raporunu, toplantı öncesinde hükümet kanadıyla tartışmama kararı alındı. Ancak Demirel, komutanlar tarafından masaya yatırılacak olan dosyayı çok önceden biliyordu. Hükümet üyeleri ise kendilerini bekleyen sürprizden habersizdi.

‘‘Ya Erbakan müdahale ederse?''

28 Şubat tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yaklaşırken komutanların kendi aralarında yanıtını en çok tartıştıkları soru buydu. MGK'nın 27 Ocak tarihli oturumunda irtica tehdidini bir sonraki toplantının gündemine sokan komutanlar, ardından yoğun bir hazırlığa girişmişlerdi.

Genelkurmay'da Batı Çalışma Grubu'nun nüvesinin yürüttüğü hazırlıklar iki yönlüydü.

Birinci bölümde, irticanın önüne set çekilebilmesi için MGK'dan geçirilecek önlemler yer alıyordu.

İkinci hazırlık, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı tarafından okunacak olan irtica tehdidi ile ilgili değerlendirme raporunu konu alıyordu.

Önlemler paketine nihai şeklini hazırlama görevi Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'a verildi.

İrtica raporunda bir sorun yoktu. Ancak önlemler dizisi Başbakan Necmettin Erbakan'ın muhalefeti ile karşılaşabilirdi.

Komutanları bu düşünceye iten faktörlerden biri, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın durumuydu. Çünkü, toplantı öncesinde irtica tehdidinin değerlendirilmesi konusunda MİT'e kapsamlı bir rapor hazırlaması görevi verilmişti.

Başbakan Erbakan, yetkisini kullanarak MİT Müsteşarı Köksal'ı çağırmış ve toplantıya getireceği raporun içeriği hakkında bilgi istemişti.

Erbakan, MİT Müsteşarı'nın değerlendirmelerinden rahatsız olunca, raponda düzeltmeler istemiş, Köksal da metnin bazı bölümlerini yumuşatmak zorunda kalmıştı.

Köksal, toplantı öncesi Başbakan Erbakan ile Cumhurbaşkanı Demirel arasında mekik dokumak zorunda kalmıştı.

Bu hareketleri gözleyen komutanlar kesin bir karar aldılar:

‘‘Başbakan karar taslağından haberdar olduğu takdirde, metni yumuşatmak isteyebilir. O nedenle taslağı toplantı öncesinde hükümet kanadıyla tartışmaya açmayacağız. Tartışma yapılırsa MGK'da yapılır.''

Toplantı öncesi hazırlıklarda devre dışı kalan bir kişi daha vardı: Milli Savunma Bakanı Turan Tayan.

Komutanlar, kendisine sıcak bakmalarına karşılık, Turan Tayan'a da bilgi vermemeyi kararlaştırdılar.

Tayan kanalıyla Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e gidebilecek enformasyon, karar taslağının sulandırılmasına yol açabilirdi.

Hükümet kanadı habersizdi. Ancak askerler 28 Şubat toplantısı öncesinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile düzenli bir diyalog içindeydiler. Bu diyalog içinde Demirel'e MGK'da oylamaya sunulacak olan önlemlerin içeriği hakkında ayrıntılı bilgi verildi.

Bir başka deyişle, Demirel, 28 Şubat'ta komutanlar tarafından masaya yatırılacak olan dosyayı çok önceden biliyordu.

Kurul üyeleri, 28 Şubat tarihinde saat 15.00'te Çankaya Köşkü'ndeki salondan içeri girerken senaryo büyük ölçüde tamamlanmıştı.

Hükümet üyeleri kendilerini bekleyen sürprizden habersizdiler.

Karadayı randevusunu neden iptal etti

Genelkurmay Başkanlığı Başyaverliğinden Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürlüğüne açılan telefon, Çankaya Köşkü'nde buz gibi bir hava estirdi:

‘‘Genelkurmay Başkanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu akşam saat 17.00'de verdiği randevuya gelemeyeceklerdir. Özürlerini bildirmektedirler.''

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile randevusunu iptal ediyordu.

Tarih, 7 Haziran 1996 Cuma gününü gösteriyordu.

ANA-YOL hükümeti çökmüş, yeniden hükümet turlarına geçilmişti. Sayısız hükümet formülü ortalıkta tartışılıyor, ancak bu arayışlar hiçbir çıkış getirmiyordu. Herkesin kafası karışıktı

ANAP lideri Mesut Yılmaz, DSP ve CHP'yi yanına alarak koalisyon pazarlığına girmeyi tasarlıyor, ancak CHP ile DSP arasındaki çekişme bu stratejiyi boşa çıkartıyordu,.

CHP lideri Deniz Baykal, CHP ile DSP'nin 124'lük ‘‘sosyal demokrat blok'' oluşturarak birlikte hareket etmesini isterken, DSP lideri Bülent Ecevit blok önerisine karşı çıkıyor, seçim hükümeti istiyordu.

DYP lideri Çiller ise partisinin öncülüğünde DYP-ANAP-DSP-CHP hükümeti öneriyordu. Ancak kendi başbakanlığını koşul olarak öne sürmesi, bu öneriyi de imkansız hale getiriyordu.

Hükümeti kurma konusunda en çok istekli gözüken lider RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'dı. RP lideri, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda kendinden emin ifadelerle ANAP ya da DYP ile koalisyon kurabileceğini belirtiyordu.

Ankara'da güçlenen beklenti, 45 günlük hükümet kurma süresinin nafile arayışlarla geçeceği ve Cumhurbaşkanı'nın bu sürenin sonunda atayacağı bir başbakanın kuracağı milli mutabakat hükümeti ile erken seçime gidileceği yolundaydı.

DYP ile RP arasında sessizce başlayan flört ciddiye alınmıyordu. DYP lideri Çiller, kısa bir süre önce ‘‘RP'yi iktidara getirmek hainliktir'' şeklinde konuşmuştu.

Demirel, 7 Haziran sabahı liderleri ayrı ayrı Çankaya Köşkü'ne çağırarak yeni hükümetin kuruluşu konusunda görüşlerini aldı.

Cumhurbaşkanı'nın aynı günkü randevu defterinde akşam saat 17.00'de Genelkurmay Başkanı'na verdiği randevunun notu vardı.

Demirel, liderlerle yaptığı görüşmelerden sonra hükümeti kurma görevini RP lideri Erbakan'a vermeyi kararlaştırdı. Erbakan'a saat 16.00 için randevu verildi.

Erbakan'ın görevlendirilmesini Orgeneral Karadayı ile yapacağı görüşmenin hemen önüne almayı uygun görmüştü.

Demirel, bu davranışıyla askerlerden gelebilecek telkinlerin önünü kesmek ya da görevlendirmenin Ordu ile ilişkilendirileceği spekülasyonların önünü kesmek istemiş olabilirdi.

Cumhurbaşkanı, hangi düşünceyle davranırsa davransın, Genelkurmay Başkanı'nın Erbakan'ın görevlendirilmesi karşısındaki hissiyatını sıcağı sıcağına duyacaktı.

Çünkü Orgeneral Karadayı, Demirel ile randevusunu tek taraflı olarak iptal edecekti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!