SEVGİLİMDEN AYRILINCA PSİKOLOĞA GİTTİM

Güncelleme Tarihi:

SEVGİLİMDEN AYRILINCA PSİKOLOĞA GİTTİM
Oluşturulma Tarihi: Kasım 18, 2012 00:00

Rıza Kocaoğlu deyince aklıma önce oynadığı her rolün hakkını veren iyi bir oyuncu geliyor. Evin uyuşuk adamı rolünü de iyi oynuyor, psikopatı da... Sonra o deli mavi gözler geliyor gözümün önüne; içine farklı anlamlar yükleyebildiği. Benim o gözlere röportaj boyunca yüklediğim anlamlar dürüstlük, açıksözlülük, insanlık, samimiyet ve çalışkanlık oldu. “Adam gibi adam” diye boşuna demedikleri Rıza Kocaoğlu ile yaşamına dair bir röportaj yaptık. Zaaflarını da anlattı, hayata dair görüşlerini de... Röportajın değerlendirmesini ise Doç. Dr. Özkan Pektaş yaptı.

Haberin Devamı

RÖPORTAJDAN ÖZEL KARELER

* Mesleğini ne olarak tanımlıyorsun?

- Bir hikaye taşıyıcısı ve anlatıcısı olarak söylüyorum mesleğimi. Hikaye anlatıcılığının büyük bir misyon olduğunu, toplumların hikayelerle ilerleyebileceğini düşünüyorum.

* Peki ne tür hikayeler anlatmayı seviyorsun?
   
- Umutlu ve barış dolu hikayeler. Savaş hikayesi anlatırsam da o savaş bitsin diye anlatırım.

* Senin bir aktivist yönün de var. Ne zamandan beri bu böyle?

- Kendimi bildiğimden beri... Aktivist demek doğru mu bilmiyorum ama, vicdanlı olarak tanımlamak daha doğru. Bir hikaye anlatacaksan, dünyayı bilmen, görmen ve anlaman gerekiyor. Ben de anlamaya çalışırken karşı durulması gereken şeylere karşı duruyorum.

* İş seçerken de bunlar ön planda mı?

- Evet, elimden geldiğince dikkat ediyorum.

OTURMAK BENİM İÇİN DEPRESİF BİR DURUM

* Olağan bir günün nasıl geçiyor?

- Bu aralar yoğun... Dün mesela sabah 9:00’da kalktım, 10:00’da prova için Garaj İstanbul’a gittim. İki saat prova yaptık. Ardından Borusan’la yapacağım performans için mekan baktım. Sonra bir prova daha vardı... Oradan sete gidip sahne çektim. Ardından da Uluç’la (Bayraktar) Mehmet Erdem konseri...

* Nasıldı Mehmet Erdem?

- Çok iyiydi. Arkadaşım zaten. Çok eskiden beri dinler ve severim.

* Bu arada bir gününü anlattın ama özel hayatla ilgili hiçbir şey söylemedin?

- Vakit mi var özel hayata? Ama dur, konserden sonrasını söylemedim sana! (Gülüyor ve ben bu konuyla ilgili daha fazla soru sormuyorum.)

* Günde kaç saat uyuyorsun?

- Altı-yedi saat. Uyumayı çok seven biri değilim. Durdukça, uyudukça aşağıya çekilen bir karakterim var.

* “Kaybedenler Kulübü”nde oynadığın karakterin tam tersisin demek ki?

- Aslında biraz tersiyim ama kendimi bıraksam oraya da gidebilirim. Oturmak benim için biraz depresif bir durum. Anahtar kelimelerim vardır, bunlardan biri de hareket... Bütün mutluluğun ve yaşamsal sağlığın harekette saklı olduğunu düşünüyorum. Hareket etmeyen hiçbir şey yaşamıyor, inandığım felsefe bu...

* Nasıl dinlenebiliyorsun peki?

- Kimsenin olmadığı yerlere gidip bir şeyler okumak, Sultanahmet, Eminönü gibi yerlere gidip dolaşmak, suya bakmak beni dinlendiriyor.

YAŞLANIYORUM ARTIK 33 YAŞINA GELDİM

* İzmirli’sin... İzmirli olmanın farkı ne?

- Hiçbir farkı yok bence. Kentlerin duygusu olabilir ama Türkiye’de her yer her yere benziyor. İzmir’in kendinciliğinden de bazen rahatsız olabiliyorum. Ama bu İzmir’le sınırlı değil. Mesela aynı şey Konya’nın kendinciliği için de geçerli...

* Kimle yaşıyorsun?

- Kız kardeşimle... O da oyuncu.

* Nasıl bir abisin?

- Zor bir abiyim. Daha doğrusu zor insanım biraz. Çalışırken bazen duygu geçişleri hızlı olabiliyor, dışarıda bastırdığın duyguları ailene karşı dizginleyemeyebiliyorsun. Ben de bazen aile içinde olmanın şımarıklığını yaşıyorum.

* Alkolle aran nasıl?

- Seviyorum. Ama hareketten sonra en dikkat ettiğim şey ölçüdür. Alkol konusunda anahtar kelimem de ölçü oluyor. Bir de gündüzleri mutlaka spor yapıyorum.

* Çok zayıflamışsın. Rol gereği mi bu incelik?

- Genel olarak zayıf olmayı seviyorum. Yaşlılığın en büyük göstergesinin de kilo olduğunu düşünüyorum. Aynı yaşta iki insandan şişman olan genelde daha yaşlı duruyor. Yaşlanıyorum da artık... 33 yaşındayım.

* Ölümle ilgili korkuların var mı?

- Herkesin vardır. Ama ölüm korkusunu kontrol altında tutmaya çalışıyorum. Bu konuyu düşündüğünde panik atak geçiren arkadaşlarım var.

PARAYLA İLİŞKİM KÖTÜ GELİR VE HARCARIM

* Para ile ilişkin nasıl peki?

- Çok kötü. Gelir ve harcarım. Bir yanım ölçülü ol, yoksa dağıtırsın diyor. Ama yine de para konusunda çok başarılı olduğum söylenemez.

* Peki “Ben başarılı bir oyuncuyum, 50 yaşıma da gelsem çalışırım, kazanırım” mı diyorsun?

- Hiç öyle değil. Ülke koşullarının ne olacağı belli değil ki.

* Biraz para tutayım demiyor musun peki?

- Var tabii öyle çabalarım. Bir gün başarılı olacağım inşallah.

* Dizilerde sadece para kazanmak için mi rol alıyorsun? Çoğu oyuncu diziden kazanayım, sinemaya, tiyatroya yatırım yapayım düşüncesiyle zorla yer alıyor dizilerde.

- Yok, ben öyle düşünmüyorum. Sadece para için yaparsan çıldırırsın. Ekip iyiyse ve hikayeyi sevdiysem, sette olmayı çok seviyorum. Şimdi de aralarda rock’n roll dinlenen keyifli bir setteyim mesela...

* Sen çalışmayı seviyorsun bence.

- Elbette... Çalışmak özgürleştirir. Çalışmayı sevmenin dışında eğleniyorum da. Bir süre sonra sıkılıp yorulabiliyoruz ama üç ay sonra yine “set olsa da çalışsak” diyoruz. Televizyonu ve sinemayı çok ayırmıyorum ben. Bazı durumlarda televizyonda olmazsan sinemada da rol bulamıyorsun çünkü.

ROMANTİĞİM, ŞİİR SEVER KİTAP HEDİYE EDERİM

* Romantik misin?

- Evet.

* Ne yaparsın?

- Gerekeni yaparım.

* Gereken derken?

- Şiir severim, şiir okurum. Kitap alırım, hediye ederim.

* Sürpriz yapmayı sever misin? En son ne aldın birine?

- Sürpriz yapmayı çok sevmem. Ama hediye almayı severim.

* Cimri misin diye soracaktım ama o kadar para harcadığını duyduktan sonra olmadığını anladım.

- Cimri hiç değilim, asla.

İKİNCİ HAYATIMDA SOKAK KÖPEĞİ OLMAK İSTERDİM

* Gelecek kaygın var mı?

- Önceden daha çok vardı, 30 yaşını geçtikten sonra biraz azaldı. Bir gün Nejat İşler beni durgun gördü ve dedi ki “Sakin ol, 30’undan sonra her şey daha güzel olacak”... Hem hayatın içinde, hem mesleki dönemde gerçekten de böyleymiş.

* Yani yaş ile birlikte oturdu her şey. Peki baba olma korkuları da geliyor mu yaş ilerledikçe?

- Bazen düşünüyorum, bazen de hiç bulaşmaz mıyım acaba diyorum.

* Bu tempoda nasıl olacak zaten!

- Bu hazırlık dönemi sadece. Bazen olur böyle... Şubatta tüm oyunlar çıkmış olacak, o zaman çok rahatım mesela.

* Allah geçinden versin tabii ama diyelim ki öldün, cennete mi gidiyorsun yoksa cehenneme mi?

- Neler yaptım, ne oldu ne bitti bunları bilmiyorum, sadece yüreğimle yaşıyorum. Ama elbette ben kendimi cennette gibi görüyorum.

* Peki, dünyaya geri gönderecekler seni; hangi canlı olarak geri gelmek istersin?

- Yine insan olarak gelmek isterim.

* İnsan olamıyorsun diyelim...

- Sokak köpeği olmak isterim. Daha özgür ve daha rahat...

* Sokak köpekleri ne eziyetler çekiyor ama!

- Ben de çekiyorum!

* Çıkmasın diye çok çaba harcadığımız, meclisin gündemindeki yeni hayvan hakları yasası eğer çıkarsa sokak hayvanlarının hepsi toplanacak ve şehir dışına götürülecek. Bu konu hakkındaki düşüncelerini alabilir miyim?

- Bizim onlarla ilişkimize niye karışıyorlar ki? Biz bir şeyleri dengeleyip birlikte yaşayabiliyoruz. Toplumsal hayat bir şekilde onu düzenlemiş. Hâlâ bu hayvanlar varsa ve varlıklarını sürdürebiliyorlarsa, çok da burunlarını sokmamaları gerek diye düşünüyorum.

SEVGİLİMDEN AYRILINCA PSİKOLOĞA GİTTİM

* Hiç psikoloğa gittin mi?

- Evet... Altı-yedi ay gittim.

* Neden?  

- Sevgilimden ayrılmıştım.

* İyi geldi mi bari?

- Geldi. Bir de orada öğrendiklerini sonra sosyalleşirken anlatıyorsun. Kendini keşfedip yeni şeyler öğreniyorsun ve bunları anlatmak, farkında olmak iyi geliyor insana.

* Neler öğrendin, hatırladığın bir şeyler var mı?

- Var tabii. Mesela analitik biri olduğumu öğrendim. Bir şeyi yapabilmem için her şeyi bilmem gerektiğini öğrendim. Bu kontrol durumunun anneyle ilişkisini bulmuştuk, bu da ilginç gelmişti. Temel mevzu hayat ile baş edebilmek aslında, her çağda bu böyle. Bu yüzden herkesin bir danışmanının olması gerekiyor. Özellikle de bizim meslektekilerin. Sen kendini, insanı tanımıyorken başka bir insanı oynayamazsın diye düşünüyorum.

KADINLARIN ÇOK ARKADAŞI OLMUYOR

* Arkadaşların için ne yaparsın, ne yapmazsın?

- Yapabileceğim her şeyi yaparım. Bir de kadınların yok bu kadar arkadaşı. Bu da problem yaratıyor. Kız arkadaşımın o kadar arkadaşı olmayınca, benim kendi arkadaşlarımla uzun vakitler geçirmemi anlayamıyor.

* Ama siz de arkadaşlarınızla bizim hoşuma gitmeyen şeyler yapıyor, bizden vakit çalıyorsunuz. Doğal olarak bozuluyoruz.

- Biz çapkınlık yapmıyoruz ki. Futbol oynuyoruz, PlayStation oynuyoruz. En ideal kadın, ben arkadaşlarımla takılırken rahatsız olmayan kadındır!

* Annen kavgacı olduğun için “oyuncu ol” demiş.

- Yok aslında öyle bir şey. Her çocuk kadar kavgacıydım ben de. Adaletsiz bir durumda öfkelenme gibi bir durumum var. Ama bu konuda da kontrollü ve ölçülü olmayı öğrendim.

KENDİMİ YAKIŞIKLI OLARAK TESVİR ETMİYORUM

* Müzikle aran nasıl, ne tür müzikler ya da şarkıları dinliyorsun?

- Müzik konusunda kendimi yetersiz hissediyorum. Bilen arkadaşlarıma bana kendi listelerini yüklemelerini isterim. En son Timuçin Esen’in playlist’ini aldım. Sonra o cihaz çalındı. En çok playlist’imin gittiğine üzüldüm.

* Yakışıklılık başa bela mı?

- Ben yakışıklı olarak tasvir etmiyorum kendimi. Ama bela olacak bir şey değil, daha çok hayatı kolaylaştıran bir şey olur herhalde.

* Bu göz rengi nereden geliyor?

- Annem ve babamın gözleri kahverengi. Benim ve kız kardeşimin göz rengi ise dedemlerden geliyor. Biri Kars-Erivan mavisi, diğeri Selanik mavisi.

* Küba sloganını dövme yaptırmışsın?

- Evet. “Daha güzel bir dünya mümkün” yazıyor.

* Başka dövmen var mı?

- Yok ama yaptıracağım. Bir Turgut Uyar dizesi.

TEK TARAFLI SEVGİYİ GÖZTEPE’DEN ÖĞRENDİM

* Baban Göztepe takımının amigosuymuş. Göztepe maçları, amigoluk... Ne ifade ediyor senin için?

- Tek taraflı sevmek ne demek, ben Göztepe’den öğrendim bunu. Başarıya endeksli olmayan bir taraftar grubu var o takımın.

* Beşiktaş taraftarına benzetiyor musun biraz?

- Doğru, Beşiktaş taraftarı da çok güçlüdür. İki taraf da sosyal konularda duyarlıdır. Severim yani Beşiktaş taraftarını.

* Çok sık gidiyor musun maçlara? Nasıl sloganlar atıyorsun?

- Evet gidiyorum. Göztepe’nin İsyan marşı var, çok dramatiktir. Karlı Kayın Ormanı’nın üzerine yazılmış. Kazansak bile taraftarlar geliyor seyircinin önüne ve hep birlikte İsyan marşını söylüyoruz. Coşkumuzda bile dram var bizim.

* Çalışmak özgürlüktür diyen biri olduğun için tempon hep böyle sürsün diyorum. “Kaybedenler Kulübü”ndeki rolünü hatırlayıp arada dinlenmeyi de unutma ama.

ESKİDEN DAHA KISKANÇTIM KENDİMİ TERBİYE ETTİM

* Kıskanç mısındır?

- Bazen... Mal mülk kıskanmam ama... Sevgili konusunda dersen, eskiden daha kıskançtım, ama kendimi terbiye ettim; psikologlar vs. Ama bir yere kadar tabii. Seviyorsan, çok sevilmek istiyorsun. O oran tutmayınca, kıskançlık duyuyorsun. Sen kendini açıyorsun ve orayı kanatıyorlar. O açık yarayla geziyorsun.

* Senden daha iyi bir oyuncu gördün; kıskançlığın orada devreye girer mi?

- Şimdi geriye dönüp baktığımda, küçükken, eğitimi aldığım halde bu işi yapamıyorken daha kıskanç ve öfkeli olduğumu görüyorum. Şimdi böyle bir şey yok, o duyguyu en aza indirgedim. Aksine, artık iyi oyuncu görünce mutlu oluyorum. Mesleğin onurlu bir yanı olduğuna inanıyorum. Bu noktada tiyatroların, tiyatrocuların birbirine küs olması da kafayı taktığım bir şey. Düşman olmak değil, her oyunu izleyip hepsini kucaklamak gerekiyor. Koca koca adamlarsınız, sevin birbirinizi. Bu nedenle kendi tiyatromu açana kadar tek bir tiyatroya bağlı kalmak istemiyorum, her yerde oynamak istiyorum. Her yere ve her yerden fayda sağlamak istiyorum. Garaj’da çalışacağım için de çok mutluyum.

Haberin Devamı

“KARDO” LAFI BİZİM EVDEN ÇIKTI

* “Kuzey Güney”de kardeşlikten öte bir arkadaşlık izledik. Sen arkadaşlık kavramına nasıl bakıyorsun?

- Arkadaşlığa kardeşlik olarak bakıyorum. Birbirini çok seven ve kalabalık bir grubumuz var bizim. Okuldan gelen ve sonradan büyüyen bir kardeşlik bağı bu... Birbirimize hep “kardeşim” deriz. Hatta “kardo” kelimesi de buradan çıktı. Sarp da (Apak) aldı, “Yalan Dünya”da kullandı.

Haberin Devamı


EN BELİRGİN KİŞİLİK ÖZELLİĞİ İÇGÖRÜSÜ
Doç. Dr. M. Özkan Pektaş (Psikiyatr)

Duygular deneyimlerden oluşur, duygularınızı ifade edebilmek, o duygular için sözler, mimikler oluşturmak, bunları yansıtabilmek özel beceriler gerektirir. Kişinin içinde bulunduğu durumu kestirebilmesi de ayrı yetenektir.
Rıza Kocaoğlu’nun belirgin kişilik özelliklerinden biri, içgörüsü... Nerede olduğunu, nasıl geldiğini biliyor. Ggeniş bir aileden ve kültürden geliyor, şanslı çünkü gözlemlediği insan sayısı çok fazla olmuş. Doğru bir seçimle beyninin sağ tarafını geliştirmek üzere eğitim almış, sol tarafta matematik biraz gündem dışı; bu da önemli sanatçıların ortak yönüdür. Çözüm odaklı olmak yerine hep yeni şeyler bulmak zorunda hissederler kendilerini.
Kocaoğlu, fiziğinin, yeteneklerinin ve ortaya koyacağı performansın farkında. Kendine olan özbeğenisi makul sınırlarda, bu da kitle ile empati yapmasını kolaylaştırıyor. Doğal biri. Çalışması gerektiğini biliyor ve çalışmaktan zevk alıyor. Kendini içinde bulunduğu toplumdan ayırmıyor.
Belirli siyasi düşüncelerini koruyor, arkadaş olabiliyor, arkadaşlıktan zevk alıyor. Farklı hesaplar içine girmiyor. Yaşamda mutluluğun özgürlükten geldiğini gayet iyi benimsemiş, her türlü zorluğa rağmen “sokak köpeği” olmak isterim diyor.
Özel yaşantısında kıskanç olduğunu söyleyecek kadar da açık yürekli. Kaygıları ile başedebiliyor, özellikle sosyopatik rollerde daha iyi olması, kendi kişilik yapısında da risk almayı sevmesinden kaynaklanabilir.
Kendini saklamıyor. Tribüne gidip fanatik olarak yerini alıyor ve orada olanları yüceleştirebiliyor. Aktör dediğimiz zaten sahnede abartan ve yüceleştiren yetenek değil midir? Gelecekle ilgili projeleri, hedefleri var. Anlattıklarından hissedilen, henüz istediği yerde olmadığı. Bu da çok olumlu... Kendisini kamçılayan hırslarının olması, kaçınılmaz gelişimine yön verecektir. Danışmanlık almak ile ilgili düşünceleri alçakgönüllülüğünü göstermekte...
Tüm kalbimle sanat hayatında başarılarının devamını diliyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!