Güncelleme Tarihi:
Şam’da dünyaya gelen Suriyeli Omar Alhalabi (26) ilkokul ikinci sınıftayken televizyonda Fransa’daki bir yarışı izleyerek bisikletle tanıştı. Okulundaki amatör takımdan sonra 17 yaşında Suriye Milli Bisiklet Takımı’na katıldı. Sene 2009’du ve barış içindeki Suriye’nin Milli Bisiklet Takımı uluslararası müsabakalarda başarılara imza atıyordu. Alhalabi de profesyonel bisiklet yarışçısı olabilmek için her gün antrenman yapıyordu. Ancak 2011’den itibaren Suriye’deki barışçıl ortam bozulmaya başladı. Bisiklet Federasyonu’nun sporculara verdiği maddi destek azaldı. Suriye’nin uluslararası alanda yaşadığı sorunlar nedeniyle sporcular turnuvalar için vize alamamaya başladı. Ancak takım zorluklara rağmen bir arada kalmak için direndi.
‘SPORCULAR KAYBOLUYORDU’
Alhalabi, o günleri şöyle anlatıyor: “Halep veya Lazkiye bölgelerinden gelen sporcular kayboluyordu. Pek çok sporcu ya baskı gördüğü için bisikleti bıraktı. 40 kişilik takımdan 18 kişi kaldı. Antrenman kampı veya bisiklet temin edecek imkanlar yoktu. Hayalleri olan sporcular takımın kalabilmesi için direndi. Ancak bir yandan da Esad’ın propaganda mitinglerine gitmeye zorlanıyorduk. Ben sporcuyum ve siyasetle hiç ilgim yoktu. Zamanla durum daha da kötüleşti. Takım üyeleri birbirlerinden nefret etmeye başladı. Pek çok sporcu İsveç, İsviçre veya Almanya’ya gitti. Bütün Rus antrenörler ülkeyi terk etmişti. Bir yandan eğitimime devam ediyordum. Şam Üniversitesi’nde Medya ve Gazetecilik Bölümü’ne girmiştim. Ayrılmak, ailemi bırakmak istemedim. Ayrıca Suriye’den ayrılmanın büyük maddi bedeli olacaktı.”
‘AYRILMAYA KARAR VERDİM’
Ancak Alhalabi, gittikleri bir yarışta fikrinin değiştiğini anlatıyor: “Yılda bir defa propaganda amacıyla yarışa gidebiliyorduk. 2015’te İran’daki bir yarışta Türkiye’den gelen Konya Torkuşeker Takımı’nı gördüm ve hayranlık duydum. Onların takımında yarışabileceğimin hayalini kurmaya başladım. Suriye’ye büyük bir hüsranla döndüm. Sporcular propaganda aracı olarak istismar ediliyordu. Şam kırsalında bombardımanlar altında antrenman yapıyor, sürekli askeri araçlarla karşılaşıyorduk. Askerler bisikletlerimize el koymaya çalışıyordu. Bir gün takımla birlikte trafik kazası geçirdik. Bir tank bize çarptı. Burnum kırıldı, diğer arkadaşlar da yaralandı ama kimse bizi hastaneye götürmedi. Polise şikâyet ettik, ilgilenen olmadı. İşte o zaman Suriye’den ayrılmaya karar verdim.”
Alhalabi, geçerli bir pasaportla önce yasadışı yollarla Şam’dan Lübnan’a geçti. Oradan da uçakla İstanbul’a geldi. Önünde iki seçenek vardı, ya Avrupa’yı deneyecek ya da Türkiye’de kalacaktı. Kültürel benzerlik nedeniyle tercihini Türkiye’den yana kullandı. Ancak işler planladığı gibi gitmedi: “Türk Milli Takımı’na ulaşmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Dil büyük sorundu. Hayat boyu yaptığım birikim beni dört ay idare etti. Katılabileceğim takım da bulamayınca Avrupa’ya gitmeye karar verdim. Son paramı kaçakçıya verdim. Bizi Edirne’ye götürdü ama sonra jandarmanın geldiğini ve daha fazla ilerleyemeyeceklerini söyledi. Bizi soğukta ormanda bıraktı. Üç dört saat bekledikten sonra dönmek zorunda kaldık. İşte hayat o zamandan sonra çok daha zor bir hal aldı...”