Saat kullanmayı namazı kaçırmamak için öğrendik

Güncelleme Tarihi:

Saat kullanmayı namazı kaçırmamak için öğrendik
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 2001 01:46

Biz, saati namaz vakitlerini doğru olarak belirleyebilmek için kullanmaya başladık. Türkiye'de saat yapımcılığının gelişmesini ise İngilizler önledi. Osmanlı Devleti'ni mükemmel bir pazar olarak gören İngiltere seri şekilde imal edilmiş saatleri ihraç etmeye başlayınca henüz yeni emeklemekte olan saatçi esnafımız dağıldı.

Türkler, saati İslamiyet'i kabul ettikten sonra öğrendiler. Namaz vakitlerini belirleyebilmek için saat şarttı ve ilk önce güneş ve su saatleri kullanıldı.

Avrupa'da asırlar sonra mekanik saat yapımında yaşanan ilerlemeler doğuya uzandı ve Osmanlı ülkesine de geldi. Osmanlılarda da zamanla dişliler, çarklar ve zemberekler yapıldı, el yapımı saat imalátına geçildi. Biz, bugünkü anlamda ilk saati 15. asırda kullandık. 'Koyun Saati' denilen bu álet, bugünkü cep saatlerinin ilk şekliydi. Saat, Osmanlı sarayına ilk defa Fatih Sultan Mehmed zamanında girdi. Mekaniğe meraklı olan hükümdar, Venedik Dükü'nden saat imal edebilecek ustalar istedi ve ustalarından birini İstanbul Sarayı'nda çalışıp yaşaması için Fatih'e yolladı.

Sarayın saat merakı, sonraki asırlarda giderek arttı. Artık hemen her padişah yani saatler alıyor, hükümdarların bu merakını bilen diğer Avrupa devletleri de İstanbul'a yolladıkları elçilerle beraber hediye olarak saat gönderiyorlardı. İmparatorlukta 16. asrın sonlarına doğru 'saatçiyan' yani 'saatçiler' esnafı da doğdu. Zamanın hükümdarı Üçüncü Murad saate ve mekaniğe karşı büyük aláka gösteriyordu ve saatçilere büyük destek sağladı.

Avrupa'dan hediye olarak sık sık saatlerin gelmesi ve İngiltere'de yaşanan bir gelişme, Türkiye'de de saat üretimine geçilmesini olumsuz yönde etkiledi. Osmanlı Devleti'ni mükemmel bir pazar olarak gören İngiltere 18. asırda saat parçaları yahut malzemeleri yerine seri şekilde imal edilmiş saatler yollamaya başladı. Bu ihracat hamlesi, Türkiye'de yavaş yavaş gelişme yoluna girmiş olan mekanik saat yapımcılığının sonu oldu. Saray, Türk ustaların yaptığı saatleri satın almaya daha sonraları da devam etti ama bu alışlar dar bir teşvik çerçevesi içerisinde kaldı ve neticede gerçek bir Türk saatçiliği hiçbir zaman varolmadı.

Geçmiş dönemin en meşhur Türk saat ustaları arasında Mevlevi Ahmet Eflaki Dede, Mehmed Şükrü ve talebesi Mehmed Muhsin, Tersane ustası İsmet ile Vidinli Mustafa ilk sırada sayılırlar. İstanbul'un son büyük saat imalátçısı ise, İkinci Abdülhamid döneminden itibaren saraya saat yapan ve Çemberlitaş'ta 29 numarada bulunan dükkánında çalışan Mustafa Şem'i Pek'tir. Haydarpaşa Garı'nda ve İstanbul Üniversitesi'nin kapısında bulunan saatler Şem'i Usta'nın eseridir.

Reşat Ekrem'le HOŞ SOHBETLER



Çapula

Karadeniz erkeklerinin giydiği bir çeşit ayakkabıya denirdi. Burnu yukarıya doğru hafifçe kalkık, bir dil çekecekli, var ile yok arası ökçeli ve altı demir kabaralı bir ayakkabıydı. 'Çapula' sözünün 'Çabuk ol há' yahut 'Çabuk ola' ifadelerinin kısaltılmasından meydana geldiği söylenirdi ve Karadeniz'de köylülerle kasabalılar tarafından giyilirdi. İstanbul sokaklarında da oralardan gelmiş olan, çoğu kayıkçılık ve mavnacılık gibi işler gören esnaf da asırlar boyunca çapula giydi. Yine o bölgenin ayakkabılarından olan 'yemeni' yumuşak olan arka kısmına basıldığı halde çapulanın arkasına asla basılmaz, ayakkabı gibi kullanılır, yalın ayakla, çorap veya mest ile giyilirdi. Çapula, kış aylarında özellikle yaşlılar tarafından mutlaka mest ile kullanılırdı.


Ramazan MÖNÜSÜ


Erikli Güveç

Kurutulmuş siyah eriği yıkayın, birkaç saat soğuk suda bırakın, sonra süzüp çekirdeğini çıkartın. Yeniden birkaç defa yıkadıktan sonra koyun etinin göğüs tarafından yağlı bir parça alıp parça parça doğrayın, yumuşayıncaya kadar haşlayın. Sonra güvece bir kat et bir kat erik olarak dizip suyunu da ilave ettikten sonra ateşe koyun ve et uyunu çekip yumuşayıncaya kadar kaynatın.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!