Resim değil hakikat yolculuğu

Güncelleme Tarihi:

Resim değil hakikat yolculuğu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 1999 00:00

Haberin Devamı

1950 İstanbul doğumlu Yasemin Özen Gök 1972'de Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü'nü bitirmiş. 1974-85 arasında da aynı okulda öğretim üyeliği yapmış. Şimdiye dek on bir kişisel sergi açan sanatçının son sergisi 15 Ocak'a kadar Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görülebilir.

Resimlerini öncelikle sevginin, düşlerin, sezişlerin terk ettiği insanlara; suskun, yalın objelerle, maddenin kapladığı insan özüne sözsüz bir çağrı olarak niteleyen Yasemin Özen Gök, son dönem çalışmalarında kuru pastel kullanmış. Belirgin bir mistisizm ve tasavvuf anlayışı sanatçının resimlerine de birebir yansımış. Sanatçının kendisi de sergi kataloğunda bunu anlatıyor: ‘‘Resimlerimde kişiye görünenin ötesinde bir yaşamın varlığını duyumsatmayı amaçlarken, sonsuzluğu müjdeliyorum. Mistisizm, tasavvuf ilmi ışığında görüntülenir. Tasavvuf, kulun yaradılış gayesine en uygun hayatı seçmesini ve ona ulaşmasının yollarını aramasını arzular. Dolayısıyla insan tabiatının bir özelliğidir. Sanata yansıdığında yalın objeleri kendine araç kılar. Örneğin kuşlar haber taşırlar, umudun sembolüdürler. Hz. İbrahim'in, Hz. Yusuf'un, Hz. Süleyman'ın hayatlarının belirli dönemlerinde rol almışlardır. Diğer motiflere gelince; incir ağacı, leylak, çeşme, gönül pencereleri, dağlar ve berrak sular... XVI. yüzyılda Fuzuli, Dicle Nehri'nin devamlı akmakta olan sularına bakarak, şehrin kavurucu sıcaklığında böyle bir nimetin, ne derece büyük bir lütuf olduğunu düşünerek ünlü ‘Su Kasidesi’ni yazmış. Özellikle su, dolayısıyla doğa insanlığı fiziki ve ruhi anlamda saflaştıran, dinlendiren, kendine döndüren vazgeçilmez hayat kaynakları.’’

Resimlerinin konusunu ve renklerini düşüncelerine uygun uçucu bir atmosferde biçimlendiren sanatçı, resimde yapmak istedikleriniyse şöyle anlatıyor: ‘‘Sanatta yapmak istediğim hep şu olmuştur: sezgi, derin düşünce ve inançla ulaştığım bilgilerle estetik dil kullanarak, o büyük anlamı yakalamaya çalışmak. Başarılı olduğum anlarda, büyük âlemin anlamı belirir resimde... Sanatçının renkler ve biçimlerle oynayarak girdiği arayış, büyük bir serüvendir ve hep bilinmeyene yönelerek, cevherin sırrını kavramak ister. Dileği, aklın ötesine geçmektir.’’

Yasemin Özen Gök resimle ilişkisini anlatırken sözcüklerin gücünden yararlanmayı da deniyor: ‘‘Resme gerek yok artık. Hayatın dilini bir izlek gibi taşımak gerek, anılarımızda ne varsa o ilk günden bu yana. O hayatı kutsal saymak. Bize verileni anlamaya çabalamak. Onu korumak. Kendimizden bile korumak. Gerektiğinde resimden de korunmak. Resim yok artık. Yalnızca bir iyilik isteği ve O'na varış.’’

Yasemin Özen Gök resim yapmayı ibadet etmekle de kıyaslıyor; ‘‘Şimdi şu an. Duran zaman. Ve bütün zaman. Hepsi iç içe. Bütün dokunuşlar, kokular, gölgeler ve renkler. En önce dua. Yalnız olmadığımızı bilmek. O'nun dokunuşu bize ve çağrısı. Yaklaş. İbadet eder gibi resim yap ve yaklaş. Duruyoruz. Şimdi şu an duruyoruz bu resimlerin önünde. Nerede olduğumuzu anlamak için resim olmayan bu hakiki anların önünde. Ve seçiyoruz zamanı. Aracı olan ressamsa, hattat ya da nakkaş ona şükrediyoruz bize gösterdiği için bu hakikat denizini.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!