Promosyonla camiye giderdik

Güncelleme Tarihi:

Promosyonla camiye giderdik
Oluşturulma Tarihi: Ocak 03, 2007 00:00

Hürriyet’in bayram sohbetlerinin dördüncü konuğu Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu.

Hürriyet Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu ve Meclis Büro Şefi Nuray Babacan’ın sorularını yanıtlayan Mumcu, Isparta’da geçen çocukluğunda cami avlusunda oyun oynadıklarını, imamın da bir sure öğretmek için promosyon yapıp meyve, şeker dağıttığını anlattı. Mumcu’ya sorular ve yanıtları şöyle:

İlk bayram namazına kaç yaşında gittiniz?

İlk bayram namazına kaç yaşında gittiğimi tam hatırlamıyorum, ama 7 yaş civarında olmalı. Benim çocukluğumda cami çocukların uzak olduğu bir yer değildi. Cami avlusu, oyun oynadığımız yer, cami, sıcaktan bunalıp, güneşten kaçıp, gölgesine sığındığımız bir yerdi. İmam efendi, bize bir namaz suresi öğretebilmek için promosyon yapıyordu. Bize meyve, şeker, kalem, defter verirdi. Neden hoşlanıyorsak ona göre. Bizim orada (Isparta Yalvaç) bayram namazı, açık havada, büyük bir meydanlıkta kılınırdı. En az bir 10-15 bin insanla kılarsın. Namaz çok görkemli bir şölendir. Tam tanyeli ağarmak üzereyken kılarsın, 10-15 bin tane adam. Böyle görkemli bir törenin içinde çocuklar da, yetişkinler gibi saygı gören bir unsurdurlar. Büyüklere mahsus bir şeyi yapıyor olmak müthiş bir şeydir çocuk için.

Hediye verirler miydi size?

Şeker meker var da, para tabii, esas beklentimiz paraydı. Benim babaannem fındık, şeker verirdi. Onunla bayramlaşmak heyecan vermezdi, bize.

KOMŞU TEYZENİN İNTİHARI

Sizde iz bırakan bir bayram anınız var mı?


Ben de iz bırakan bir anım var. Komşu teyzemiz vardı. Bayram sabahı intihar etti. Uzun bir hikayesi var. Çok etkilenmiştim, yıllar sonra onun hikayesini yazdım ve kısa film çektim. Bizim oralarda komşu, çok özeldir. Yani öyle şehirlerdeki gibi değildir, komşu teyze. Komşu teyze, annenizin yarısı gibidir. Eve geldiniz baktınız evde anneniz yok, karnınız aç, komşuya gidersiniz, komşu karnınızı doyurur. Her şeyinizle meşgul olur. O filmi çektim, ama kimseye izletmedim.

HİÇ SOLCU OLMADIM

Muhafazakardınız galiba, hiç solcu geçmişiniz olmadı.

Evet hiç solcu olmadım hayatımda. Ne örgütsel anlamda, ne bilimsel olarak kendimi solcu ilan etmedim. Ama solun seslendirdiği birçok konuyu, duyarlılığı paylaştım. Ben, solun modern çağın vicdanı olduğuna inanıyorum.

Binden fazla türkü bilirim Müzikle aranız nasıl?

Bildiğim türkülerin sayısı binle ifade edilebilir. Binden az değildir. Bütün türküleri bilirim, bütün türküleri çok severim. Kasabalı veya köylü olduğunuz zaman zaten türkü ile büyürsünüz. Radyo, hayatınızın merkezindedir, radyoda türküler vardır. ’El veriyor, el veriyor... Döndüm baktım sağ yanıma yiğit Mehmet can veriyor’ diyen türkü ruhunuza ulaşıyor. Babam, her sabah Kuran okur, Kuran’ı kapatır, arkasından bir türkü tutturur. Anam, aşağıda halı dokurken, türkü söyler. Amcam atları tımarlarken türkü söyler, işte ben de böyle oldum. Babam 11-12 yaşındaydım, bana bir bağlama aldı, hálá çalarım.

İstanbul’da hayatınıza ozanlar girmiş.

Hayatımın en enteresan hikayelerinden bir tanesidir. Üniversite birinci sınıf öğrencisiydim. Eniştemin evinde kalıyorum. 12 Eylül’ün en ateşli zamanları. Apartmanda da Perran Kutman’ın babası Rıdvan amca oturuyor. En beyefendi insanlardan bir tanesiydi. Rıdvan amca müziğe merakımı bildiği için beni Aşık Daimi’yle tanıştırdı. Bir gün karşıdaki mobilya atölyesinin kepenklerine bir pankart asıldı. ’Kazım’ın intikamını alacak’ gibi bir şeydi. Jandarmalar gelip, sokağı kapattılar. Pankartı alıp götürdüler. Sonraki bir akşam rahmetli Aşık Daimi, Rıdvan amca, eniştem ve ben Fatih’te bir lokantaya gittik. Orada kafa çekecekler. Lokantaya Arif Sağ geldi, Aşık Daimi’ye hürmet gösterdi. Birden Daimi’nin ’Ne ağlarsın benim zülfi siyahım, bu da gelir bu da geçer ağlama’ türküsü çalınmaya başladı. Masada buz gibi bir hava esti. Herkes sustu. O gün pankarta adı yazılan Kazım, Daimi’nin oğluymuş ve çatışmada öldürülmüş. Bu türküyü de oğlunun ölümünden sonra eşine yazmış. Hala dinlerken tüylerim diken diken olur.

Hep başkaları için kavga ettim

Beni yakından tanıyanlar iyi bilirler ki; ben son derece uysal ve fedakar biriyim. En tahammül edemediğim şey haksızlıktır. Biri, hakkımdan fedakarlık istiyorsa neredeyse canıma kadar veririm. Bunu beni tanıyan herkes bilir. Ama biri benden bir şeyi zorla alacaksa, benim hakkaniyet duygum ona ’evet’ demiyorsa, ona sonuna kadar itiraz ederim. Hayatım boyunca çok kavga ettim, ama hiçbiri kendim için değildi. Hep başkaları için kavga ettim, hep başkalarının derdi için kavga ettim. Bir belediye otobüsü şoförüyle, bir başkasına haksız yere bağırdığı için karakolluk oldum. Bir anneyle, çocuklarına tokat attığı için tartıştım. Böyle çok hikayem vardır.

Film setinde tanıştık

İstanbul’un işgalini konulu bir film çekiyoruz TRT için. 1986 yılının Aralık ayı. Ben de prodüksiyon ekibinin içindeyim. Dönem kostümlerinin ve dönem objelerinin ne olduğunu bilecek bir sanat direktörüne ihtiyacımız vardı. Bütçemizde de sanat direktörü kadrosu yoktu. İşi kurtarmak için, prodüksiyon amirimiz Yücel Türkoğlu, yeğenini getirdi. Işın o zaman güzel sanatlar öğrencisi. Başarılı bir öğrenci. Işın’ı ekipte bana emanet etti. O gün bugündür emaneti bende.

Eşinizin sizden ünlü olduğu dönemler oldu mu?

Hayır. Işın kendisini göstermeyi çok sevmeyen bir insandır. Mesela sahnesini yaptığı, eserin prömiyerinde sıkıntıdan patlayacak gibidir. Sahneye çıkıp seyirciyi selamlayacaktır ya, hiç sevmez ön plana çıkmayı. O yaptığı işin görünmesini ister, kendisinin değil.

Geçen bayram oğlunuzu Amerika’ya gönderdiniz, onsuz bayramı nasıl geçirdiniz?

Çok hüzünlü geçti o bayram. Mevlana, ’Ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasaydı’ diyor. Yaşadığı zamanın ayrımında olmak, kıymetinin farkında olmak, sahip olduğun değerlerin farkına varmak çok önemli. Bayramda kutladığımız şey aslında aile olmak. Anne olmayı kutluyoruz, baba olmayı, bir anneye sahip olmayı, bir babaya sahip olmayı, bir eşe sahip olmayı ve pırıl pırıl çocuklara sahip olmayı kutluyoruz. Ama bu bayram oğlum geldi. Bu ayrılık en çok eşime zor geliyor. Oğullarına aşkı olağanüstü.

Hayatımda hiç spor yapmadım

Hayatım boyunca hiç spor yapmadım. Hiç öyle bir şeyim olmadı. Mahallede arkadaşlar top oynarlarken, takımda ihtiyaç varsa beni de çağırırlardı. Genellikle kaleci yaparlardı beni. En azından şunu söyleyeyim; ’aldım verdim ben seni yendim’ sayışmasından sonra takıma seçme başlar ya, ben en son takıma seçilen olurdum. Beni alanlar ’A Erkan’ı aldık, şampiyonuz’ diye sevinmezlerdi yani.

Delikanlı raconu içki

İçki, delikanlılığın raconundandır. Bizim oralarda gençlerin içki içmeye başlamasının ilk vesilesi, düğünlerin kına geceleridir. Orada, ağabeyler denetim yaparak, bir tokat attıktan sonra, ’Hadi ulan iç bakalım şunu’ diyerek, alıştırırlar. Sadece rakı içilir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!