Öteki Dünya

Güncelleme Tarihi:

Öteki Dünya
Oluşturulma Tarihi: Şubat 28, 1999 00:00

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Pangalos ailesi en eski vergi mükellefimizdi

Yunanistan'ın sayemizde koltuğundan olan sabık Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos'un bize karşı beslediği büyük muhabbetin sırrını zannedersem çözdüm: Dedelerini 16. yüzyıldan başlayarak 300 küsur sene boyunca vergiye bağlamış olmamız ve bu vergiyi çatır çatır tahsil etmemiz. İşte, Pangalos ailesinin bugün Osmanlı Arşivleri'nde saklanan vergi kayıtları...

Aylardır, Yunanistan'ın sabık dışişleri bakanı Teodoros Pangalos'un Türkiye'ye ve Türkler'e karşı hissettiği büyük muhabbetin sırrını çözmeye uğraşıyordum. Patavatsızlıklarıyla meşhur sabık bakan ne zaman bizimle ilgili bir bahis açılacak olsa derin muhabbetini aksettiren ifadeleri peşpeşe sıralamaya başlar, en hafif sözü ‘‘Türk demek hırsız demektir’’ olur ve bu sevgi dolu sözler yoğunlaşarak devam eder, giderdi.

Aradan zaman geçti, Pangalos yahut bizde bilinen ismiyle Dangalos sayemizde koltuğundan oldu ve bakanlık binasında doğruca Atina Savcılığı'na uzandı. Şimdi Kenya'da çevirmeye çalışırken yarım bırakmak zorunda kaldığı filmin senaryonusu savcılara dilinin döndüğü kadarıyla anlatmakla meşgul...

Ben, Pangalos'un bize karşı beslediği emsalsiz sevginin sırrını da işte tam bu günlerde çözdüm. Adamcağızın dedelerini, büyük dedelerini ve atalarını taaa 16. asırdan başlayarak 300 küsur yıl boyunca vergiye bağlamış olduğumuzu ve bu vergiyi çatır çatır tahsil ettiğimizi gördüm. Pangalos ailesinin vergi kayıtları bugün İstanbul'daki Osmanlı Arşivleri'nde hálá muhafaza edilmekteydi ve ecdadını vergiye bağlamış olduğumuz Yunanlı bakanın bize karşı muhabbetinin sırrı da burada yatıyordu.

Pangalos ailesinin vergi kayıtları, Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar gidiyor. En eski Pangalos'un ilk adı Yorgi. Osmanlı Arşivleri'ndeki ‘‘tahrir’’ yani nüfus ve vergi kayıtlarının tutulduğu defterlerin 10 numaralısının 15. sayfasında, bu Yorgi Efendi'nin Mora taraflarındaki Visoka köyü halkından olduğu, 23 hanelik köyden alınan 1997 akçe verginin Fatih'in meşhur sadrazamı Mahmud Paşa'ya gittiği yazılı. Aynı sayfada, Yorgi'nin köyü hakkında enteresan bir kayıt daha var: ‘‘Karye-i Visoka, ez cemaat-i Arnavudan’’ deniyor, yani Visoka'da Arnavutlar'ın yaşadığı söyleniyor. Dolayısıyla ortaya bizim Pangalos'un damarlarında Yunan değil Arnavut kanı dolaşması gibi bir ihtimal ve bundan kendisinin bile haberdar olamaması şeklinde bir durum çıkıyor.

Bilinen en eski vergi mükelleflerimizden sayılan Pangalos ailesiyle ilgili böyle bir kaydın mevcudiyetini bana tarihçi Levent Kayapınar haber verdi. Sonra arşive gittim, tahrir defterinin sözü edilen sayfasını okudum ve sayfanın fotoğrafıyla içinde yazılı olanları aktarıp Pangalos'un zihnî yapısının ortaya çıkmasına ufak da olsa bir katkıda bulunayım dedim.

Ve bir de küçük ayrıntı: Böyle ve daha nice milyonlarca emsalsiz belgeler içeren altı asırlık Osmanlı arşivlerine tahsis edilmiş olan arazi şu anda futbol sahası haline getirilmekte. Bu işin nasıl becerildiğini merak ediyorsanız, yandaki sütunu okuyun.

Osmanlı arşivlerini futbol sahası yapıyorlar

Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700. yıldönümünü devletçe kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde, İstanbul'da akıl almaz bir iş beceriliyor: Başbakanlık'a bağlı Osmanlı Arşivleri'ne 'arşiv sarayı' inşası için tahsis edilmiş olan arazi, futbol sahası haline getiriliyor.

Ankara'da yarın sabah önemli bir toplantı yapılacak. Türkiye'nin en seçkin tarihçileri, Türk Tarih Kurumu'nun idarecileri ve bazı yazarlar Kültür Bakanlığı'nda biraraya gelecek, bakanlığın Osmanlı Devleti'nin kuruluşu'nun 700. yıldönümü kutlamaları programı çerçevesinde hazırladığı projeleri tartışacaklar.

Bendeniz de orada olacağım. Açılışı büyük ihtimalle toplantının düzenleyicisi ve evsahibi olan Kültür Bakanı İstemihan Talay yapacak, projeler ayrıntılarıyla anlatılacak ve sonra 700. yıl kutlamalarının ne şekilde yapılması gerektiği konusunda herkes fikrini söyleyecek. Ankara'da işte böyle bir çalışma yapıldığı sırada İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nın hemen yanıbaşındaki 100 dönümlük arazide buldozerler, kepçeler, kazıcılar vesaire makineler ortalığı inim inim inleten hummalı bir faaliyete girişmiş ve tarihî bir mekánı futbol sahasına çevirmiş olacaklar.

Topkapı Sarayı'nın denize bakan duvarlarının önünde birkaç günden beri işte böylesine garip bir faaliyet var. Buldozerler tam gaz çalışıyor, ağaçlar köklerinden sökülüyor, tarihî zemin hallaç pamuğu gibi atılıyor ve Başbakanlık'a bağlı Osmanlı Arşivleri'ne devletin en üst makamları tarafından ‘‘arşiv sarayı’’ inşası için tahsis edilmiş olan arazi her ne hikmetse Cankurtaran Spor Klübü'nün kullanacağı bir futbol sahası haline getiriliyor. Ve bütün bu işler, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700. yıldönümünü devletçe kutlamaya hazırlandığımız günlerde beceriliyor.

Arşive ait arazinin futbol sahası yapılması talimatını kimin verdiğini, sorumluluğun İstanbul Valiliği'nde mi, Eminönü Kaymakamlığı'nda mı yoksa başbakanlıkta emlák işlerine bakan müsteşar yardımcısında mı olduğunu bilmiyorum, zira şu anda herkes topu birbirine atmakla meşgul.

Ama bu işin ilgililerine, bilgililerine, yetkililerine, vesairesine naçiz bir teklifim var: Altı asırlık koskoca bir arşivin gözünüzde bir futbol sahası bile etmediğini son marifetinizle ispatlamış bulunmaktasınız. Şimdi sizlere çok daha önemli bir iş düşüyor: Dünyanın bu en kıdemli arşivinden kurtulmak... Uluslararası bir ihale açın ve Osmanlı arşivlerini en yüksek teklifi verene satın, gitsin. Arşivin Sultanahmet'te halen kullanmakta olduğu binayı halletmeyi de sakın unutmayın; meselá bowling salonuna çevirin, saunalarla ve jakuzilerle donatın, sonra da bir güzellik enstitüsüne devrediverin.

Devletin arşiv sarayı inşası için tahsis ettiği araziyi futbol sahası yapmaya kalkan zihniyetten beklenen davranış, sadece budur....

Sahte sultan enflasyonu

Avrupa'da ve Amerika'da son aylarda sahte Osmanlı prensi ve prensesi sayısında patlama oldu. İstanbul'daki düzmece prenses Neslişah'tan sonra, Fransa'da yaşayan sahte şehzade Selim'in kızı Nadine Dawson, kendisini 'hanedan naibi' ilán etti.

Osmanlı'nın ismi, batıda bugünlerde iyi para ediyor olmalı. Avrupa'da ve Amerika'da sahte Osmanlı prens ve prensesi sayısında son günlerde bir patlama yaşanıyor; dört bir yandan mantar biter gibi düzmece sultan ve şehzade fışkırıyor.

Geçen haftalarda İstanbul'un adalarından birinde yaşayan düzmece bir Neslişah Sultan'ın maceralarından sözetmiştim. Asıl adı Nesrin'di, ‘‘Büyük’’ Neslişah Sultan'ın yani Neslişah Osmanoğlu'nun ismini takınıp bankalarda bir işler çevirmeye kalkmış ama neyin nesi olduğu anlaşılınca bu defa Fransız televizyonuna koşmuş, dünyadan bihaber Fransızları kandırıp TV-5'e çıkmış ve hiç sıkılmadan ‘‘Ben Neslişah Sultan'ım’’ diye ahkám kesmişti.

Bu düzmece sultanlar ve şehzadeler zincirine şimdi bir de ‘‘hanedan naibi’’ katıldı: Fransa'da yaşayan sahte şehzade Selim'in Amerikalı kızı Nadine...

Selim ismini takınan zat Arapyan adında Ermeni bir antikacının mahdumuydu ama senelerden beri Abdülhamid'in oğlu olduğunu iddia ediyordu. Amerika'da yaşayan Nadine adında bir de kızı vardı Arapyan'ın. Kadıncağız senelerden beri her işi bir yana bırakıp babasının Osmanlı tahtının varisi olduğuna cümle álemi inandırmaya çabalamakta, bunun için kitaplar çıkartmakta, basın toplantıları yapmaktaydı.

İşte bu Nadine geçenlerde bir adım daha attı ve kendisini ‘‘Osmanlı taht naibi’’ il*an ediverdi. Amerikalı bir hava subayıyla evliydi, tam adı Nadine Dawson'du ama bu ismi de bir kenara attı, ‘‘Prenses Nadine d'Osman Han’’ diye bir isim takındı ve sağa-sola ‘‘Biz, taht naibi Prenses Nadine şöyle buyurduk’’ diye başlayan mektuplar göndermeye başladı. Bütün bu işlerin arasında, internette babası ‘‘Dördüncü Selim Han Hazretleri’’ adına bir site açmayı da ihmal etmedi...

İşte, düzmece sultan ve şehzade modasının son örneklerinden biri... Almanya'da yaşayan bir başka Selim de şu günlerde internet vasıtasıyla bol bol tebliğ yayınlamakla meşgul ve önümüzdeki haftalarda onu da her yönüyle tanıtacağım sizlere.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!