Laz Ä°smail, Nazım abimi öldürtmek istedi

Güncelleme Tarihi:

Laz İsmail, Nazım abimi öldürtmek istedi
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 23, 2002 00:00

17 Naziran 1951 tarihinde, Nazım Hikmet'le Refik Erduran, Tarabya koyundaki motora binerken, onları izleyen tek bir kiÅŸi vardı: Nazım'ın kızkardeÅŸi ve o zamanlar Refik Erduran'ın niÅŸanlısı olan Melda Kalyoncu. AÄŸabeyine görünmemek için bir köşeye gizlenmiÅŸ, hüzünlü gözlerle motorun çözülüşünü, ağır ağır çalıştırılışını ve kıyıdan uzaklaşıp gözden kayboluÅŸunu izlemiÅŸti. Názım Hikmet öldürülme korkusu içindeydi. Kapısında bekleyen polisler yetmezmiÅŸ gibi, bir de askere alınması gündeme gelmiÅŸti. Daha vahimi ise bir gün eÅŸi Münevver Hanım'la Mühürdar'da yürürken kim tarafından kullanıldığı bilinmeyen bir otomobilin, direksiyonu doÄŸrudan üzerlerine kırmasıydı. Názım, Münevver'i bir köşeye savurmuÅŸ, kendisini de karşı kaldırıma fırlatarak son anda kurtulmuÅŸtu bu suikast teÅŸebbüsünden. Bu nedenle Melda Kalyoncu, ‘‘AÄŸabeyimin kaçmaktan baÅŸka yapabileceÄŸi bir ÅŸey yoktu’’ diyor. Sizin ne zaman haberiniz oldu Názım Hikmet'in kaçış planından?- Hemen başında, zaten sürat motorunu kiralamaya filan da biz hep Refik'le birlikte gittik. Çünkü Refik o sırada Tuzla'da askerdi. Ama Názım aÄŸabeyim benim bildiÄŸimi bilmiyordu. ÇOK AZ KİŞİ BÄ°LÄ°YORDUPeki Refik Erduran nasıl söyledi bunu size?- Ben aptal deÄŸilim elbette anladım ama Refik de, ‘‘Názım'ı deniz yoluyla Bulgaristan'a kaçıracağını, bunun için de sürat yapabilecek bir deniz motoruna ihtiyaç olduÄŸunu’’ söyledi. Tesadüf bu ya, o sırada Malik Yolaç adlı bir iÅŸadamı da motorunu satıyor. Bunun için de gazeteye ilan vermiÅŸ. Kalkıp Malik Yolaç'ın Unkapanı'ndaki iÅŸyerine gittik. Sürat motoru alacakmış gibi pazarlık yaptık ama önce denememiz gerektiÄŸini söyleyerek anahtarı aldık. Tabii biraz da kapora bıraktık. O kapora yandı. Aile arasında bu kaçışa iliÅŸkin bir ÅŸey konuÅŸuluyor muydu?- Hayır katiyen. Ama iÅŸte Refik, ben, karısı Münevver, annesi Celile Hanım, bir de Mehmet Ali Aybar. KızkardeÅŸi Samiye Hanım biliyor muydu emin deÄŸilim. Çünkü onlar o sırada Adana'daydı.Nasıl oldu hadise?- Cumartesi gecesinden Refik motoru Kalamış'tan götürüp Tarabya'ya baÄŸladı. Bizde o gece BeyoÄŸlu'ndaki apartman dairesinde kaldık. Sabahleyin kalkınca ben ilk iÅŸ olarak YeÅŸilköy'e, Meteoroloji'ye telefon edip Karadeniz'de havanın ve denizin durumunu sordum. Åžartlar elveriÅŸliydi. Sonra bir taksiye binerek Tarabya'ya gittik. Ben geride kaldım. Bunun için Názım aÄŸabeyim beni görmedi. Ben de uzaktan izliyorum. Bindiler ve hareket ettiler. Kireçburnu'nun oradan, onlar gözden kaybolana kadar arkalarından baktım. Çok hüzünlü bir ÅŸey olmalı...- Hem de nasıl, donup kaldım denir ya, ben de donup kaldım onlar giderken. Çünkü her ÅŸey olabilirdi. Motor bozulabilirdi, yolda kalabilirlerdi, yakalanabilirlerdi. Ama genç olduÄŸumuz için, biraz da iÅŸin macera yanıdaydık biz. O da ayrı bir heyecan veriyordu. Düşünün, ben 25 yaşındaydım o zaman. TUHAF BÄ°R PAROLANázım Hikmet'le Refik Erduran'ın bindiÄŸi motor gözden kaybolduktan sonra ne yaptınız siz?- Ben tekrar BeyoÄŸlu'ndaki eve gittim ve beklemeye baÅŸladım. DoÄŸrusu neyi beklediÄŸimi de pek bilmiyorum. Ama zamanın nasıl geçtiÄŸini imk*nı yok anlatamam. Saat üç gibi Refik telefon etti. ‘‘Tamam, geldim’’ dedi ve arkasından da ‘‘Gidip Münevver'e de haber ver’’ dedi. Tabii onların kendi aralarında ne konuÅŸtuÄŸunu biz önceden bilmiyorduk. Názım aÄŸabeyimle Münevver, her ihtimale karşı aralarında bir de parola kararlaÅŸtırmışlar. Parola da ÅŸu: ‘‘Biberon yastığın altında!’’ Refik, 'Git, bunu Münevver'e söyle' dedi. Onlar da beni Mühürdar'daki çay bahçesinde bekliyorlardı. KoÅŸa koÅŸa gittim oraya. Bunu söyledim.Münevver Hanım'ın halet-i ruhiyesi nasıldı?- Nasıl olsun, aÄŸzını bıçak açmıyordu. Celile Hanım da oradaydı. EndiÅŸe ve korku içinde bekliyorlardı. Kimsenin aklına sevinmek de gelmiyordu. Çünkü giden Celile Hanım'ın oÄŸlu, Münevver'in eÅŸi, benim de aÄŸabeyimdi. Ayrıca, kalanların başına ne geleceÄŸi de meçhûldü. TKP'nin herhangi bir yardımı oldu mu, böyle bir ÅŸey duydunuz mu?- Gerçi Refik böyle ÅŸeyleri bana pek söylemez, ‘‘Bilmesen daha iyi olur’’ derdi ama TKP'nin Názım aÄŸabeyime yardımcı olduÄŸunu sanmıyorum. Zaten onu partiden atmışlardı. Názım'a yönelik suikastler hiç bitmiyor galiba. Sovyetler'de de önce Stalin'in, sonra da Laz Ä°smail'in (Ä°smail Bilen) Názım'ı öldürmek için tertipler hazırladıkları söyleniyor. - Tabii canım. Orada Stalin'in yaptıklarını görünce Názım aÄŸabeyim büyük hayal kırıklığına uÄŸruyor ve yapılanları eleÅŸtirmeye baÅŸlıyor. Bunun üzerine piyesinin oynanması yasaklanıyor. PeÅŸine adamlar takılıyor. TKP'den kendisinin atılmasına sebep olan da Laz Ä°smail'di yanılmıyorsam. Orada da bırakmıyor aÄŸabeyimin peÅŸini. BildiÄŸim kadarıyla, böyle bir cinayetin altında kalırım diye cesaret edemiyor.Názım Hikmet böyle mi anılırNázım Hikmet yılı dolayısıyla yazılıp çizilenleri nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?- Çok fena, çok rahatsız edici, çok çirkin. Ne ÅŸiirleri tartışılıyor, ne ÅŸairliÄŸi. Varsa yoksa Názım Hikmet'in kadınları. Peki siz nasıl anılmasını isterdiniz?- Paris ve Londra'da yapıldığı gibi. Büyük salonlarda ÅŸiirleri okunur, hakkında konuÅŸmalar yapılır. Åžimdi ortaya çıkan görüntü hiç hoÅŸ deÄŸil.Anlatılanlara bakılırsa, karşımızda tam bir ‘‘Maço Názım Hikmet’’ portresi var...- Çok doÄŸru. Onu bu ÅŸekilde göstermeye kimin ne hakkı var? Ãœstelik bunu Názım'ı sevdiÄŸini söyleyenler yapıyor. Ayrıca o kadınlara deÄŸil, kadınlar ona musallat oldu hep. Çünkü çok yakışıklı adamdı. ÇocukluÄŸumdan beri, pek çok kadının Názım’a áşık olduÄŸu söylenirdi. Semiha Berksoy anlatıyor ya, onun gibi bir sürü insan vardı...Bir daha hiç görmediniz deÄŸil mi?- Ben 1965'te Paris'e gittiÄŸimde, aÄŸabeyim ölmüştü maalesef. Hiç göremedim kendisini. Peki oÄŸlu Mehmet Názım'ın babasına kırgın olduÄŸu ve onu hiç affetmediÄŸi doÄŸru mu? - Onu sormadım, o bahis hiç açılmadı. Dolayısıyla bu konuda hiç bir ÅŸey söylemek istemiyorum.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!