Kimse yakıştırmaz ama iyi güreşiyim

Güncelleme Tarihi:

Kimse yakıştırmaz ama iyi güreşiyim
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 1998 00:00

Haberin Devamı

Siz kimsiniz Recai Bey?

- Ben 1930 yılında Malatya'da doğdum. Rahmetli babam bir ilkokulun başöğretmeniydi. Dolayısıyla ben tam bir eğitim camiası içinde böyüdüm. Sancaktar Mahallesi’nde oturuyorduk. Evimizin tam karşısındaki ev rahmetli Özal'ın annesinin, Hafize Hoca Hanım’ın eviydi. Babaları o zaman ilçelerde Ziraat Bankası Müdürlüğü yapardı. Yaz aylarında Hafize hocanım çocuklarını alır gelirdi. Biz de Turgut Bey ve Korkut Bey'le bir arada olurduk. İlk orta ve liseyi Malatya'da okudum. Çok kaliteli hocalarımız vardı. O zaman yabancı dil olarak bizde sadece Fransızca okutulurdu.

Hüzzam ve Nihavendi çok iyi söylerim

Nasıl bir öğrenciydiniz okulda?

- Benim için lisenin iyi talebelerinden birisidir derlerdi. Üç yıl üstüste iftihar listesine geçmiştim.

Peki üniversite?

- O zaman moda Teknik Üniversite modasıydı. Ben de oraya gitmek istiyordum. Ama rahmetli babam, yatılı uygulaması olmadığı için oraya gitmemi istemedi. Tıp okumamı istedi. Zirai gelirler o zamanlar düşük olduğundan mali durumumuz çok parlak değildi. Ben de üç ay süre ile hem Tıbba hem de Teknik Üniversite’ye devam ettim. Sonra araya halam girdi; mali destekte bulunacağını ifade etti ve babamı razı etti. Tıp'tan kaydımı sildirdim ve Teknik Üniversite'de okudum. 1952'de de bitirdim.

Üniversite hayatınız nasıldı?

- Oldukça dolu dolu geçen bir hayattı. Bir yandan yoğun bir eğitim programı vardı ama bir yandan sosyal faaliyetler de yapardım. Teknik Üniversite Talebe Birliği yönetimine girdim. Talebe birliğinde sanayi eski bakanlarından Mehmet Turgut da vardı. Ankaralı iş adamı İdris Yamantürk ve Korkut Özal da vardı.

Hangi sporları yaptınız?

- (Acaba bana inanacak mı, kabilinden yüzüme bakıyor, sonra ister inansın ister inanmasın, edasıyla konuşuyor) Ben güreş yaptım. Çoğu kimse bana yakıştıramaz ama iyi de güreşçiydim. Halil Kaya adlı Olimpiyat Şampiyonu bir antrenörümüz vardı. Ben aşağı yukarı üç yıl güreş çalışması yaptım. Ancak bir dezavantajım vardı. Ben o zaman 48 kiloydum. Halbuki o zaman klasman 52 kilodan başlıyordu. Dolayısıyla bana rakip bulmakta güçlük çekerlerdi. Ama işte işi yürüttük.

Başka ne yapardınız üniversitede?

- Musiki çalışmaları yapardık. O zamanlar Türkiye'de Türk Musikisi eğitimi yapan hemen hiçbir kuruluş yoktu. O dönemde meşhur müzikologlardan Hüseyin Saadettin Arel başkanlığında Beşiktaş'ta İleri Türk Musikisi Konservatuarı diye bir kuruluş teşkil edildi. Ben de burada kurslara katıldım.

Hangi kurslara katıldınız?

- Efendim ben solfej ve şarkı geçme dedikleri kurslara katıldım,

Yani şarkı söylüyordunuz?

- Evet şarkı söylüyordum.

En çok hangi makamı severdiniz?

- Vallahi çok fazla ayırım yapmıyorum ama ben, özellikle Hüzzam ve Nihavendi severdim.

Hala şarkı söyler misiniz?

- Vallahi bu işlerin içine girdikten sonra pek fazla olmadı. Ama şarkı söyledik tabii. Mesela Diyarbakır'da mühendissiniz Van'a gidiyorsunuz. O zaman araba ile altı saatte gidiliyor Van'a. Altı saat ne yapacaksınız. Şarkılar söylerdik. Fıkralar anlatır, şiirler okurduk. O kadar. Bir ara da Korkut Özal'la Malatya'da DSİ'de çalıştık. Onunla yaptığımız seyahatlerde de şarkı söyler, fıkra anlatır, şiirler okurduk.

Aman bu kızı kaçırma dediler

Recai Bey, benim dikkatimi bir şey çekti. Siz konuşurken hiç evlendiğinizden söz etmediniz. Ben de sizi bekar sanıyordum ki, siz birden üç oğlunuz olduğunuzu söylediniz. Bu nasıl iştir?

- 1954 yılıydı. Sonbaharda askere gidecektim. Çok sevdiğim bir amca kızım vardı. Evlerimiz bitişikti. O evlendi, bir gün geldi dedi ki: Size uzaktan akraba düşen bir Tortumlu ailesi var. Onların da bir kızı var. Aman ha bu kızı kaçırmayın. Biz de dalga geçtik: Eee, Şadiye abla, söyle bakalım, nasıl bir kız falan diye. Derken iş ciddiye bindi; dört ay sonra askere gideceğiz. Baktım ki yirmi dört yaşında evlenivermişim.

Eşinizi biraz anlatır mısınız?

- Hanımım, bildiğimiz klasik Türk ailelerindeki hanımlar gibi bir hanımdır. Adı Mebrure Suna.

Hanımefendiyi hiç görmedik. Hiç ortaya çıkmadı.

- Umumiyetle hanım pek öne çıkmaz. Hanım komisyonlarında toplantılara iştirak eder. Daha çok eviyle, çocuklarıyla ilgilenir. Kocasına yardımcı olmaya çalışır. Kız Enstitüsü mezunudur.

Biraz çocukluğunuza dönelim. Hafize hanım sizin öğretmeniniz oldu mu?

- Hayır. Ama babamın okulunda öğretmendi.

Başını örter miydi Hafize hanım?

- Hayır. Başlangıçta, öğretmenlik zamanında tam anlamıyla modern yapılı bir hanımdı. Sonradan başını örttü. Rahmetli babam, Hafize hanımı öğretmen olmadan önce tanıyor. Onu imtihanlara babam hazırlıyor. İmtihanı kazanıp öğretmen olduktan sonra Mehmet Sıddık Efendi ile (Özal'ın babası) tanışıp evleniyor Hafize hanım.

Özal’la beş metre için kavga ettik

Sizin Turgut Bey'e büyük bir sevginizin olduğu anlaşılıyor.

- Elbette. Çalışma hayatında da çok yakındık.

Hiç kırgınlığınız oldu mu?

- Kırgınlığımız olmadı da, kavgamız oldu. (Sadece Keban Barajı’nın 830 metre mi, 855 metre mi olması gerektiği konusunda epey tartışmışlar. Rahmetli Turgut bey, 830 metre demiş. Kutan da, sulamayı düşündüğü için 855 metre istemiş. Sonuçta baraj 845 metre yüksekliğinde yapılmış. Yıllar sonra Özal Kutan'a ‘‘keşki seni dinleseydim’’ demiş. Böyle kavgaya da can kurban yani.)

Peki siz Özal'ı bu kadar seviyorsunuz da niçin ANAP'a girmediniz.

- Efendim ANAP'a giremezdim, Erbakan Hoca ile bir yola çıkmışız. Beraber hapse girmişiz...

O anlamda sormadım. Geçenlerde FP Özal çizgisine geliyor, dediniz.

- Evet tabii. Turgut Özal'ın takdir ettiğim çok tarafı var. Ama bakın anlatayım. 1950 yılında DP iktidara geldi. O yıl DP hükümetinin yapısına bakın; bir de 57'deki DP'nin yapısına bakın. Başlangıçta daha çok milli manevi değerlere bağlı insanlar ağırlıkta. Zaman içinde kozmopolit yapılı insanlar hakim oluyorlar. Aynı şey AP'de cereyan etti. 63 ve 67 AP'si farklıydı. Aynı şey ANAP'ta da oldu. Turgut Bey'in kurduğu partiye bakın, ayrıldığı zamanki partiye bakın. Turgut Bey’in ANAP'ı ilk kurduğu dönemde mevcut olan bir çizgisi var. O çizgiyi elbette bütünüyle benimsiyorum. Ama şimdiki ANAP'ın o ANAP'la yakından uzaktan ilişkisi yok.

Bana kitap kurdu derlerdi

Hangi takımı tutuyorsunuz?

- Şu anda pek tuttuğum yok da Teknik Üniversite'de iken Beşiktaş'ı tutardım. Şeref Stadı’nda maçlara giderdik. Sonradan Malatyaspor'u tuttuk. Birinci Lig’e geldi. Şimdi Üçüncü Lig’e düştü, perişan oldu.

En çok hangi şarkıyı seversiniz?

- Saadettin Kaynak, Selahattin Pınar ve Yesari Asım Arsoy'u severim. ‘‘Leyla bir özge candır’’ şarkısını pek severim. ‘‘Enginde yavaş yavaş’’ı pek severim. Bir de bizim yöresel şarkı, türküleri severek söylerdim.

TV seyreder misiniz?

- Evet. Ağırlıkla takip ettiğim programlar şunlar: Kanal 7'nin saat 21'deki programını mutlaka takip ederim. Sizin üçlü programınızı, İlnur Çevik'in programını ve diğer beğendiklerimin sohbet programlarını takip ederim. Açık oturumdu, paneldi vesaire. Bir de Türk müziği programlarını TRT'den seyrederim. TRT'den başka bir yerde bunları dinleme imkanı yok.

Sinema?

- Sinemaya gidemiyorum. TV'de bazı filmleri izliyorum.

Sevdiğiniz artistler?

- Eskileri biliyorum. Tyrone Power, John Wayne, Clark Gable. Onların filmlerini severdim. O dönemin filmleri şimdikilerden çok kaliteliydi. Şimdikileri sevmiyorum. İnsana iyilik duyguları aşılayan filmleri seviyorum.

Kitap okur musunuz?

- Bir ara bana kitap kurdu derlerdi. Artık eskisi kadar okuyamıyorum.

Kahveyi orta ya da sade içiyor: Çocukken bir kaç tahta oyuncağı olmuş. Yirmi yedi yaşında Bölge Müdürlüğü koltuğuna oturmuş. Siyasete tepeden inme atanmış. Şiiri, müziği seviyor ve Türk Müziği söylüyor.

Teknik Üniversite’de Beşiktaşlı, şimdi Malatyasporlu: Sonradan Malatyaspor'a gönül vermiş. Takımının bugünkü haline üzülüyor.

En sevdiği şarkı: Leyla bir özge candır.

En sevdiği artistler: Tyrone Power, John Wayne ve Clark Gable.

Hayatında Pardayan hikayesi olmayan siyasetçi

Teybi açmadan önce ‘‘Bakın’’ dedim. ‘‘Ben siyasi bir röportaj yapmak istemiyorum. Sizinle nerede ise yirmi yıldır tanışırız ama ben sizi tanımıyorum. Bu yüzden size yaşamınızla ilgili sorular soracağım.’’ Sonra da ekledim: ‘‘Eğer bana kısa cevaplar verirseniz, röportajı kısaltmak zorunda kalmam.’’ Pek memnun oldu ve konuşmaya başladı. Ben de bir kaç dakika sonra hata ettiğimi anladım. Çünkü Recai Bey'e bu soru belki ilk kez sorulmuştu ve insanın kendisini anlatması maalesef pek de kısa sürmüyordu.

Mesela ‘‘Teknik Üniversite’yi bitirdikten sonra, DSİ'ye...’’ diye hayat hikayesine devam etti. Ne var ki buraları kendi ağzından anlatamayacağım. Aksi halde bizim röportaj değil dizi yapmamız gerekecek. Aslında dizi yapmak belki daha iyi olurdu ama Kutan'ın geçmişinde öyle Pardayyan hikayeleri maalesef yoktu. Aşk-meşk, kavga döğüş filan olmayınca nasıl dizi yapacaktık ki?

Recai Kutan, öğrenciliğinde oldukça parlak ve çevresinde çok sevilen, güvenilen biriymiş... Teknik Üniversite'den sonra DSİ'ye intisap ediyor. 1957 yılında yani tam 27 yaşındayken DSİ'nin Diyarbakır Bölge Müdürlüğü'ne atanıyor. Onu bu genç yaşta bölge müdürlüğüne atayan kişi bizzat DSİ Genel Müdürü: Süleyman Demirel.

Burada birazcık durmak ve parantez açmak gerekiyor. Anlaşılıyor ki, Demirel, Kutan'ı nerede ise kırk yıldır tanıyor ve onun hakkında en iyi referansı verecek belki de ilk kişi oluyor. Acaba Demirel Kutan hakkında, meşrulaştırdığı bazı çevrelere neler söylüyor? Merak bu ya!

Yirmiyedi yaşında Bölge Müdürü atanması DSİ'yi karıştırıyor ama Demirel de arkasından gelenler de buna aldırmıyorlar. Kutan 1966'ya kadar bu görevde kalıyor. 1966'da Kutan'ı kendi tabiriyle ‘‘zorla sökerek’’ DSİ Genel Müdür Yardımcılığı’na atıyorlar. Bunu yapan da CHP'li Neşet Akmandor. Kutan 1969 sonunda DSİ'den ayrılıyor ve TÜMAŞ adlı özel sektör statüsünde bir kuruluşu organize etmesi isteniyor. O da bunu yapıyor. 1974 yılına kadar burada Genel Müdürlük yapıyor. Gelelim MSP'ye... ‘‘Ben Tümaş'ta çalışırken bir arkadaşım geldi ve bana şunları söyledi: Dün MSP Genel İdare Kurulu toplandı ve tüzükteki hükümlere göre dışarıdan alınacak dört kişiyi seçti. Bir arkadaşımızın istifasıyla boşalan Genel Başkan Yardımcılığı’na da ittifakla seçildiniz. Erbakan Hoca bunu size bildirmemi benden rica ettiler.’’ Yani Kutan, haberi olmadan ve aniden MSP Genel Başkan Yardımcılığı’na getiriliyor. Malatya milletvekili oluyor ve arkasından CHP-MSP koalisyonunda kendisini İmar ve İskan Bakanı olarak buluyor.

Refahyol döneminde Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanı olan Kutan, şimdi FP Genel Başkanı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!