Kendime güvenim geldi

Güncelleme Tarihi:

Kendime güvenim geldi
Oluşturulma Tarihi: Mart 31, 1999 00:00

Haberin Devamı

Daha önce başka kadınların deneyip başaramadığını o başardı, Konya'da kameraman oldu

Yıldız, evlenmesine karşı çıkıp eğitimini sürdürmesini isteyen ortaokuldaki Türkçe öğretmeni Ahmet Uçak'ı buluyor. Uzun uzun konuşuyorlar. Ahmet Uçak, Yıldız'ın Türkçe dersinde ne kadar başarılı olduğunu anlatıyor. Kendisine ‘‘Spiker’’ lakabı takıldığı günleri hatırlatıyor. Yıldız'ın kaderini değiştiren bir öneride bulunuyor. Yerel bir televizyon ya da gazetede iş bulabileceğini söylüyor. Yıldız, ortaokul diploması bile olmadığı için itiraz ediyor. Öğretmeni, ‘‘Sen yeteneğinle herşeyi başarırsın. Yoğun iş temposu, kendini dinlemenden kurtarır seni’’ diyor. Yıldız, 1994 Nisanı'nda, öğretmeni aracılığıyla yerel bir televizyon kanalı olan Sun TV'de işe başlıyor. Bir yandan çalışıp bir yandan psikiyatriste gidiyor. Dört ay tedavi oluyor.

GÖREVDE İLK GÜN

İşe başladığı gün, Yıldız'ın eline bir mikrofon tutuşturup yanına bir kameraman verirler. Röportaja gönderirler. Yıldız itiraz eder. ‘‘Ne yapacağım, nasıl olacak?’’ Verilen cevap, ‘‘Git, görürsün!’’ olur. Yıldız, haberin ne olduğunu sadece bir seyirci kadar bildiğini söylese de kár etmez. Röportaj için gönderildiği ilk günü hiç unutmuyor. Bir okul toplantısıymış. Öğretmen ve öğrencilere sorular sormuş. Kaseti izleyen TV yöneticileri onun ilk haberi olduğuna inanamamışlar. ‘‘Artık bir mesleğim, bir amacım vardı.’’ Maaşı çok az olduğu için çocuklarına annesi bakıyor, okul masraflarını da babası karşılıyormuş. Maddi yetersizliklere karşılık Yıldız'ın yıldızı yükseliyor. Canlı yayında haber programı yapmaya başlıyor. Yıldız, geçmişinden çevresine hiç söz etmiyor. ‘‘Kabuk değiştiriyordum. Saçlarımı iyice kısalttım. Mesleğime uygun, spor giyiniyordum. Eteği iptal ettim. Bir kadından çok erkek gibi giyinmeye başladım.’’

Aradan aylar, yıllar geçiyor. Çalışma arkadaşları, üç yıl sonra Yıldız'ın ‘‘Dul’’ olduğunu öğreniyorlar. ‘‘Televizyon, erkeklerin yoğunlukta olduğu bir çalışma alanıydı. Erkek erkeğe muhabbete başladıklarında hemen orayı terk ediyordum.’’ Yıldız'ı kabullenmemişler başlangıçta. Ama uzun sürmemiş. ‘‘Beni tanıdıkça, kadın olduğumu unutup kendilerinden biri görmeye başladılar. Kabullendiler.’’ Yıldız, son iki yıldır eşinden ayrıldığını gizlemiyor. ‘‘Çünkü ayaklarımın üzerinde durabiliyorum. Kendime güvenim geldi.’’

Sun TV'deki başarısı, kısa sürede dikkat çekiyor. Bir başka yerel televizyona transfer ediliyor. Kamera önünde değil, arkasında başarılı olacağını düşünüyor. Kameraman olmaya karar veriyor. ‘‘Benden önce Konya'da birkaç kadın arkadaş kameramanlık yapmayı denemişti. Ama ilerletemediler, başaramadılar.’’ Yıldız, bunları anlatırken gülümsüyor. Çayını keyifle yudumlarken kahkahayı patlatıyor. ‘‘Ama şimdi Konya caddeleri, sokakları omuzunda kamerası, kısacık saçlı bu kadını görmeye alıştı.’’

1995 yazında Yıldız, bir başka yerel televizyona, MRT'ye transfer oluyor. ‘‘Hayata yeni başlamıştım. Artık işimde de zorluklarla karşılaşıyor, insanları tanıyordum. Mesleğimden ötürü daha çok insan yani daha çok sorunla karşılaşmaya başladım.’’ Daha önceki yaşamı sadece eşi ve komşularıyla sınırlıydı. Oysa şimdi her kesimden farklı kişileri tanıyor.

HAYAT BIÇAK SIRTINDA

Yıldız, bir şeyi daha farkettiğini anlatıyor: Yıldız'ı. ‘‘Ben bir kadındım. Ama bu toplumda kadın gibi davranamaz, kadın gibi giyinemezdim. Dış görünüşümü tamamen değiştirdim. Erkek gömlekleri, yelekleri giyiyordum. Erkekler gibi konuşmaya, küfretmeye başlamıştım.’’ Yıldız, kişiliğine ters düşse de erkeklerin yanında ancak böyle barınabildiğini söylüyor. Transferlere, başarılara rağmen maddi sıkıntılar devam ediyormuş. Öyle ki anne ve babası, çocukları, arkadaşları işini bırakmasını istemişler. ‘‘Direndim. Artık bir amacım vardı. Mesleğimde ileri adım atmalıydım.’’ Yıldız, bir yandan çalışıyor bir yandan da suçluk duyuyormuş. ‘‘Anneliğimi unutmuştum. Çocuklarım benim annem olmuştu. Yemeği onlar hazırlıyor, onlar servis yapıyorlardı.’’ Bütün bunlara karşılık, Yıldız iyi bir gazeteci olma yolunda ilerliyor. Konya'da olan hiçbir olay, Yıldız'ın gözünden kaçmıyor. Gururla, bugüne kadar hiçbir haberi atlamadığını anlatıyor. ‘‘Sonunda gazeteci olduğumu kabul ettiler.’’

Büyük kent de olsa bozkır kenti Konya'da kadınlık durumunu anlatıyor Yıldız. Gözlerin pür dikkat izlediği, bıçak sırtında giden, her adımını ölçüp biçen bir kadın olma durumunu... ‘‘Hata yapmıyordum. Yalnızca çocukları ve gazetecilik için mücadele eden kadını gördüler, kabullendiler. Dostlarım, çevrem genişledi. Manevi destek olmaya başladılar.’’ Çevrenin kendisini onaylaması, Yıldız'a daha da enerji vermiş. Öyle ya ‘‘İşin zor’’ diyenler, artık ‘‘Sen başarırsın’’ demeye başlamışlar. ‘‘Onların gözünde anıtım. Bunu yıkmamam gerek.’’

ULUSAL BASINA ADIM

Yıldız, saatlerdir anlatıyor. O anlatmaktan, ben yazmaktan yoruluyorum. Molalarla devam ediyoruz. Gözleri dalıyor. ‘‘Kendimi Güzin Abla'ya benzetirim. Dinlerim, çözümler üretirim. Ama ben, bende kalırım.’’ Sorunlarını dinlediği dostlarının içinde, kendi yaşadıklarını katlayan çıkmamış. Onların aslında problem yaşamadıklarını düşünüyor. Bir Ramazan gününü hiç unutmuyor. Anlatırken sesi titriyor. İftar için değil alışveriş, ekmek alacak parası yokken, oğlu Yasin telefon ediyor. Portakal almasını istiyor. Alamıyor tabii. ‘‘Şimdi her Ramazan'da onlarca kilo portakal alıyorum. Çürüyeceklerini bile bile...’’

MRT'de bir yıl çalıştıktan sonra ulusal basına adım atacak bilgi ve deneyime sahip olduğuna inanıyor. Bunun için önce kendisine bir kamera alıyor. ‘‘Antika üç halımı yok pahasına satıp borçlandım. Panasonic M 3000 aldım. O güne kadar başkalarının kamerasını kullanmıştım. Profesyonel olmasa da benim gözümde dünyanın en iyi kamerasıydı.’’ Yıldız, KTV'ye giriyor. 1996 Kasımı'nda Mil-Ha Konya muhabiri olduğunda, dünyalar onun oluyor. Taksitle fotoğraf makinası alıyor. Kanal D için de çekim yapıyor. Yıldız'ın haberleri Milliyet Gazetesi ve Kanal D'de yayınlanıyor. Milliyet'te iki kez manşete girmeyi başarıyor. ‘‘Gazeteciliğin keyfini yaşamaya başladım. Heyecanımı hiç kaybetmeyeceğim. Eksiklerimin farkındayım. Her gün yeni bir şey öğreniyorum.’’

Çocukları anlatıyor

Güvenilir dost

Tuğba, 20 yaşında. İki yıldır üniversiteye hazırlanıyor. Annesini anlatmaya başlamadan önce, ‘‘Sayfalar yetmez’’ diyor.

- Anne, baba, arkadaş, sırdaş. Güvendiğim tek insan. Gurur ne kelime... Keşke herkes annem gibi olsa. Çevremde, en küçük zorluklara göğüs geremeyen insanlar var. Annem tek başına. Elimde olsa tüm dünyayı anneme veririm. Tüm çabası, yaşamımızı iyi bir yere getirmek. Keşke buna layık olabilsek.

Annem, çevresine pozitif enerji yayıyor. Bu, dürüstlüğünden kaynaklanıyor. Ne kadar dertli insan varsa anneme gelir. Çünkü güvenilir insandır. Annem çok da azimkárdır. İnandığı yolda sonuna kadar ilerler. Televizyonda çalışmasına tüm çevresi karşı çıktı. 16 yıl ev kadınlığı yaptı. Eli işten çıkmadı. Şimdi, herkesin imkansız dediğini başardı. Sadece ben değil, çevresi de güvenir. Bu nedenle özel kararlarımı anneme danışırım.

Annem dediğini yapar

Elif, 18 yaşında. Üniversiteye hazırlanıyor.

- Önce normal bir ev kadınıydı. Babam tutucuydu. Annem bizi ondan gizlice lokantaya götürüp yemek kurallarını, çatal bıçak tutmayı öğretirdi. Herşeye rağmen, annem sayesinde güzel bir çocukluk geçirdik. Benim için önce Allah, sonra Peygamber, sonra annem gelir.

Babamla çıkan sorunlar, eve çok yansıyordu. Annem bütün olanlara rağmen, babamdan nefret etmeyelim diye uğraşıyordu. Konya'ya geldik. O üç yılı unutamıyorum. Eşyamız yoktu. Bir eve taşınmıştık. Odalar boştu. Yine de annem hepimizi okuttu.

Milliyet ve Kanal D'deki annem ise atak, emeğinin karşılığını alan bir kadın. Annemi artık Kanal D'de görüyorduk. Durumumuz hep daha iyiye gitti. Annem sayesinde. Annem ne dediyse, neyi hedeflediyse hep yaptı. Annemin daha çok hedefi var. İnşallah hepsi olacak.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!