Kendi dişleri ve tırnaklarıyla

Güncelleme Tarihi:

Kendi dişleri ve tırnaklarıyla
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 1997 00:00

Haberin Devamı

Türkiye'den çok yurtdışında tanınan Türk markası Dice Kayek

Bir süredir Paris'te yaşayan iki çılgın kadın var: Ayşe ve Ece Ege kardeşler... Türkiye'den çok dünyaca ünlü modaevi Dice Kayek'in yaratıcısı iki akıllı kadın. Türkiye'de hala ilk duyulduğunda bir Japon markası sanılan Dice Kayek, aslında altı yıldır Fransa'da faaliyet gösteren, Paris'in her yıl 13-21 ekim tarihlerinde yapılan ünlü Pret-a Porter defileler dizisinde Christian Dior, Michel Klein, Nina Ricci, John Galliano gibi isimlerle podyumları paylaşmayı başarmış bir firma. Bu yıl da aynı şey oldu; 14 ekim günü Caurousel de Louvre'da gerçekleşen defile programında Dice Kayek, Christian Dior'dan hemen sonra yerini aldı. Kreasyona dünya basını büyük ilgi gösterdi. Başbakan Mesut Yılmaz'ın eşi Berna Yılmaz'ın da izlediği defilede, Fransız moda dergilerinin gözdelerinden Brandi, Korina, Natalia, Ayumi, Ling gibi top modeller tanıttılar Dice Kayek'in 1998 İlkbahar Yaz koleksiyonunu...

Bu yıl artık Paris'ten ‘‘dünyaya’’ açılmak için bir adım atan ve ünlü Japon Firması Mitsui ile anlaşma yaparak ürünlerinin Japonya'da satılması için girişimlere başlayan Dice Kayek önümüzdeki üç yıl içinde Tokyo ve Kioto'da iki mağaza açmayı planlıyor. Bu yıl Alinur Velidedeoğlu ile de bir ortaklık anlaşması imzalayan Ege kardeşlerin sonraki hedefleri arasında ise Londra ve New York'ta mağaza açmak var...

KİM BU KADINLAR?

Peki dünyanın en büyük dört moda merkezinden birinde, Paris'te, kendi yağıyla kavrularak varolmak gibi bir zoru başaran bu iki çılgın ve akıllı kadın kim? Şirketin yönetim ve mali işlerinden sorumlu olan Ayşe 37, çizgilerin yaratılmasından sorumlu olan Ece ise 34 yaşında (Ama 26 gösteriyor). Paris'te moda okuyan Ece Ege, o sıralar İstanbul'da modayla ilgili işler yapmaya başlayan ablası Ayşe Ege'nin teşvikiyle giriyor bu işe biraz. Bir de arkadaşı Dilara ile tanışmasıyla... Çünkü o sıralar free lance designer'lık yapmakta ve Paris'ten nefret etmektedir ve bunalıma girmek üzeredir.

1991 yılında arkadaşı Dilara ile ilk ‘‘koleksiyon’’larını gerçekleştirirler: Yedi beyaz gömlek. Arkadaşları çok beğenir, bu

önemli birşeydir. Ortada şirket mirket yoktur ama 15 gömlek daha yaparlar. Ardından altına giymek için pantolon, üstüne girmek için ceket derken, ciddi bir ‘‘kreasyon’’ çıkar ortaya... İstanbul'dan Ayşe de tecrübelerini katar ve sonuçta Paris'te bir ofis kurulur. Okulun en kötü öğrencisi olduğunu düşünen Ece Ege, ‘‘kendi kendilerine eğlenirken’’ işlerin buralara kadar gelebileceğini aklına bile getirmemiş. Evet olmuş ama çok zor olmuş: Hırsları ve azimleri sayesinde ve kan kusarak...

NEDEN DİCE KAYEK?

Fikir Ayşe'den doğmuş: Dilara'nın Di'si, Ece'nin Ce'si... Dilara'nın soyadı Akay ve Ece'nin soyadı Ege'den de Kayeg çıkmış ortaya ama Alman buzdolabı markası gibi durmasın diye G yerine K konmuş. Ve işler iyi gitmeye başlamış; ofis genişlemiş, defileler ardı ardına gelmiş, showroom açılmış, second line oluşturulmuş... Paris'teki son defileden sonra, ünlü sanatçıların uğrak yeri Cafe de Floure'da konuştuk Ayşe ve Ece ile. Paris yağmuruyla sırılsıklam ama çok heyecanlı ve rahattılar. Günlerin yorgunluğu, uykusuzluğu, stresi sona ermiş, defileden yüz akıyla çıkılmıştı.

Ece, baştan beri amaçladıkları ‘‘pramidin tepesine doğru’’ yolculukta fena gitmemekten, ‘‘artık enstitü olmuş adamlarla’’ birlikte anılmaktan memnun ancak mağazacılığa doğru kaymakta biraz tereddütlü. Enerjisini tamamen yaratıcılık alanında kullanmak, para pul işleriyle dağılmamak istiyor çünkü. Zaten bu işler ablası Ayşe'den soruluyor ve mağazacılığı ortaklıklar yoluyla sürdürmeye karar vermişler. Nasıl başardıklarının ise kısa bir cevabı var: ‘‘Bu yeni değil, altı yıldır böyle ve çok çalışıyoruz, hakediyoruz!’’ Hemen ardından Türkiye'ye sitem geliyor: ‘‘Yurtdışında tanınıyoruz ama Türkiye'de hayır. Sorsanız Türkiye'nin

iki gelir kaynağı var. Turizm ve tekstil. Tekstile milyar dolarlarca yatırım yapılmış. Ama Türkiye'de makinaları kullanabilecek kalifiye eleman yok. Çünkü insana yatırım yapılmıyor. Okul var mı doğru dürüst? Fason da bitti artık. Türkiye bu anlamda da pahalı bir ülke oldu.

Artık daha çok yaratıcılığın üzerinde durulmalı. Koreliler burada hızlı tren anlaşması yaparken bile bizim modacılarımızın defileleri iyi bir güne ve iyi bir saate konulsun şartı koşuyorlar. Bize ise destek veren bile yok. Herşeyi kendi dişimiz tırnağımızla yapıyoruz...’’

Maço tango kadını

1998 İlkbahar-Yaz koleksiyonunda, Dice Kayek daha önceki çizgilerinde de vurgulanan ‘‘Maskulin kadınsılık’’ öğesinin yalın ve seksi kullanımını öne çıkarıyor. Tasarımlar tümüyle Ece Ege'ye ait. Defilenin teması ise Arjantin tangolarıyla İspanyol flamenkolarının birleşerek oluşturduğu bir atmosfer içinde kuruluyor.

Dice Kayek'in ‘‘Maço’’ kadını bu kez kendini tango teması içinde ifade ediyor. Her ne kadar kreasyonu sunan mankenler tangonun çağrıştırabileceği ateş, coşku, erotizm gibi temalardan uzak, Kate Moss tipi, cool imaja sahipse de Ece Ege, ‘‘Tango'nun acıklı, gerçekçi yanından etkilendiğini’’ anlatıyor. ‘‘21. yüzyıla girerken insanlar artık daha sinirli, daha kırıcı... Bunu tangoyla bağdaştırdım. Estetik bir yanı da var. Tabii klasik fırfırlar, puantiyeler yok artık. Giyilebilir şeyler yapmak zorundayız. Drapeler kullandım, o dalgalanmayı çağrıştırsın diye.’’ Yani Dice Kayek, tangonun uyumlu ve kışkırtıcı sertliğinin, bu güçlü (ve maço) kadına yakıştığını düşünüyor. Geçen sezon da Vahşi Batı temasını yine aynı dikbaşlı, kendinden emin maço kadınla birlikte kullanan Dice Kayek'in tasarımcısı Ece, (haklı olarak) bir siyah hastası. Son kreasyon da ağırlıklı olarak siyah, beyaz ve birazcık da kırmızıdan oluşuyor. Neden? ‘‘Çünkü beyaz şu anda modern bir renk. Renk olmayan bir renk. Siyaha gelince, bana sorarsanız, hep siyah yapmak isterim. Kolay bir renktir, herşeye uyar, herkese yakışır. Kadına çok yakışır.

Varsa yoksa siyah!’’ Koleksiyonda yeralan ayakkabılarda da parmak arasından geçen ve bantlı modeller hakim. Bantlarda kullanılan taşların tasarımı ise Londralı mücevher tasarımcısı Ericson Beaman'a ait. Transparana da yeteri kadar yer verilen kreasyon Dice Kayek tarafından şöyle yorumlanıyor:

‘‘Flemenkonun kıpır kıpır fırfırlarının uçucu estetiğine bürünen drapelerin, soylu işlemelerin zamana boyun eğmeyen tadı, yeni Millenium'un siber estetiğiyle, asimetri, metalik strech kumaşların kusursuz tekno imajı ve üst üste binen ışıltılı transparan kumaşların yarattığı özel dokularla buluşuyor.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!