Kaplancıları neden onlara bırakmıyoruz?

Güncelleme Tarihi:

Kaplancıları neden onlara bırakmıyoruz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 21, 2001 00:00

ALMANYA'da kamuoyunu en çok tedirgin eden konuların başında Kaplancılar olayının geldiğini daha önce belirtmiştim. Ülkenin en çok izlenen kanalları, en değerli saatlerini, uzmanları tartıştırarak bu konuya ayırıyorlar.Pazar akşamı Prof. Faruk Şen de böyle bir programa katıldı ve Türkiye'nin bu konudaki duyarlılığını Almanlara anlattı. Gerçekten Alman yöneticiler, Türkiye'nin uyarılarını zamanında ciddiye alsalardı, belki de bugün böyle çetrefil bir sorunla karşı karşıya kalmazlardı.Daha önce de anlatmaya çalıştığım gibi Kaplancılar, İslam örgütleri arasında küçüklerden biri. Topu topu bine yakın üyesi olduğu biliniyor. Ama hem katı söylemleri, hem de militanlarının görünümlerinin Taliban'a tıpatıp uyması nedeniyle Almanlar üzerinde çok ürkütücü etki yapıyor. Örgütün kurucusu Cemalettin Kaplan öldükten sonra bu yağlı kapıyı kapatmamak için yerine oğlu Metin Kaplan geçmişti. Türkiye yıllarca Cemalettin Kapan'ı, daha sonra oğlunu Almanya'dan istemiş, ama yönetimler sürekli ipe un sermişti. Bununla da kalmamış, Kaplancıların yaptığı her türlü çalışmaya da göz yummuşlardı. Almanya, irticai örgütler konusuna ‘‘Elimde Türkiye'ye karşı bir kart olsun’’ anlayışıyla yaklaşmıştır hep. Ama 11 Eylül olayı bütün hesapları altüst etti. Almanya şimdi bu beladan kurtulmanın telaşına düştü. * * *Ben Türkiye'nin yerinde olsam, Kaplancıların iadesini istemem. Almanya koruduğu gibi şimdi de bunlarla boğuşsun.Berlin, Amerika'nın önüne koyduğu faturayı nasıl ödeyeceğini kara kara düşünsün.Almanya'yı böyle bir beladan kurtarmak için neden çaba harcıyor Türkiye anlayamıyorum.Alman hükümetine, Metin Kaplan ve arkadaşlarının iadesi için bir talebimiz olmadığını resmen bildirelim.Böylece Türkiye'ye karşı yıllarca beslediği melanet yuvalarıyla uğraşsınlar da dünyanın kaç bucak olduğunu görsün Alman dostlarımız.Belki bundan sonrası için akılları başlarına gelir.Çarşamba günkü yazımda, Almanya'daki bazı İslami örgütlerin federal hükümet tarafından izlendiğini yazmıştım.Alman yetkililer, bu izlenme sözcüğünü mutlaka suç işliyor anlamında kullanmamışladı.‘‘Bizim yasadışı bir eylemimiz yok’’ diyen Nizam-ı Álem Federasyonu da izlenenler arasında.Şu anda bu örgütün bir eylemi olduğuna dair bilgi yok. Ama buna rağmen ötekiler gibi yakın takipte tutulduğu bildiriliyor.İstifa etmeleri gerekmez mi?CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer, demokrasinin gereğini yerine getirerek İstanbul Üniversitesi öğretim görevlilerinin belirttikleri iradelerini onayladı ve Kemal Alemdaroğlu'nu yeniden rektörlüğe atadı.Buna üzülenler oldu ama atama kararı duyulur duyulmaz rektörlüğün telefonları kutlayıcılar tarafından kilitlendi.Sağduyunun egemen olması sevindiricidir. Ancak şimdi sorulması gereken iki soru var: 1- Cumhurbaşkanı tarafından YÖK Genel Kurulu'na atanan ve Kemal Alemdaroğlu'nun seçilmemesi için demokrasiyi bile çiğnemeyi göze alan profesörlerin istifa etmeleri etik açıdan gerekli değil mi?2- 19 Aralık'ta yani Cumhurbaşkanı'nın seçiminden bir gün önce atamada şekli demokrasinin değil, gerçek demokrasinin ölçü alınmasını isteyerek Kemal Alemdaroğlu'nun seçilmemesi için Sezer'i uyaran 5 anayasa hukukçusu profesörümüz, bu antidemokratik davranışlarını içlerine nasıl sindirecekler?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!